Güncelleme Tarihi:
Fatih Kaya yazıyor
Büyük hayal kırıklığı...
Başta Fink, Bobo ve biraz da yorgun Ernst...
Geri kalan futbolcular idare ettiler...
Koskoca maçı Tello’nun kaçırdığı gole bağlayarak saçımızı başımızı yolacak değiliz...
Beşiktaş gibi kendi sahasında rakiplerine kabus yaşatan bir takım, asla böyle bir kadro ve zihniyetle ile oynamaz...
Mustafa Denizli yıllarca hücumu seven ve arzulayan futbol düşüncesiyle akıllara kazındı...
Ancak Beşiktaş’ta şunu gördük ki, Mustafa Hoca’dan yıllar çok şey götürmüş...
Beşiktaş adına ve Mustafa Denizli adına büyük üzüntü verici bir tablo...
Dokuz adet savunma oyuncusu, yarım Tello ve Bobo...
Yusuf, Tabata, Nihat, Nobre, İsmail yedek...
Kazanmayı istemek ile kazanmaya oynamak çok farklıdır...
Beşiktaş kazanmayı isteyip, kazanmaya oynamadı...
Bekledi...
Şampiyonlar Ligi, kaliteli takımların olduğu bir turnuva ve hatalar asla affedilmez...
İngiltere’de United’ın yaptığı hatayı nasıl Beşiktaş değerlendirdiyse, Salı gecesi de CSKA, Beşiktaş’ın hatasını pahalıya ödetti...
Dönüp dolaşıp, geçen sezon kazanılan hedeflere geri döndük...
Beşiktaş’ın aynasına baktığımda, geçen sezon heyecanı ve hırsı olan Mustafa Hoca yerine, sinirleri yıpranmış, mutsuz bir hoca görüyorum...
Mustafa Denizli’nin önce kendisine sonra da Beşiktaş’a çeki düzen vermesi gerekiyor...
Bu kervan böyle yürümez!
**
Bir diğer nokta maçı televizyondan takip edenlerin şikâyetleri...
Televizyon çok farklı bir mecradır...
Stadyum ile ekran arasındaki farkı yaratan, anlatan ve yorumlayandır...
Bazen öyle bir maç izleriz ki, stadyumda yaşananları bire bir olmasa bile büyük ölçüde hissederiz...
Öyle olmasını isteyerek ekran başına geçeriz...
Tabii bir de tam tersi olursa, 90 dakika çok çekilmez olur!
Salı gecesi de tepkilerden anladığım çok keyifli saatler geçirmemiş izleyenler...
Skor zaten tuz biber olmuşken, ekranda alaycı yorumlar, kahkahalar ve geçmişle alakalı anlamsız anılar oluvermiş...
Ne yazık ki, Rıdvan Dilmen’in artık tarafsızlık ilkesini çiğnediğine inanılıyor...
Enteresan öyle değil mi?
Rıdvan Dilmen’in ne kadar fanatik bir Fenerbahçeli pardon futbol sever olduğunu gayet iyi biliyoruz oysa?!
Tüm ihaleyi taraftara bırakarak, “efendim fanatizm” demek, “kimseye yaranamıyoruz” demek, bir bahane aslında...
Ama yersen!
Dedik ya, sokakta 100 kişiye sorsak herkes ‘Rıdvan Dilmen’ der...
Tarafsız yorumlar ve taraftarı rahatsız etmeyen tutumuyla...
Aylardır takip ediyorum...
İster istemez böylesine tartışmaların içinde buluyorum kendimi...
Ve ne acı ki, gerçekten inanış o yöne kaydı...
Dilmen tarafsızlığını büyük bir hızla kaybediyor...
Sapına kadar Fenerbahçeli olduğunu kendisi de dile getiriyor...
Ancak eğer ben tarafsızım ve yorumlarımı o yönde yapıyorum diyorsa, öyle kalmalı...
Yoksa Rıdvan Dilmen’i kısa süre sonra Serhat Ulueren’in sunduğu Telegol programında Fenerbahçe’yi yorumlarken görebiliriz...
Son zamanlarda izlediğim Rıdvan Dilmen için şaşırmam...
Lakabı olan ‘şeytan’, fırsatçı kimliği ile ona verildi...
Fakat az kaldı sergilediği tutumu ve yorumlarıyla artık başka anlamda kullanılacak...
Az kaldı az ‘Şeytan’ Rıdvan…