Tip 2 diabet olasılığını yüzde 58 düşürmenin yolu:
Yüzde 5 oranında kilo verin;
Yağ tüketimi, toplam enerji girdilerinin yüzde 30’unu aşmasın;
Doymuş yağ tüketimi toplam enerji girdilerinin yüzde 10’unu aşmasın;
Her 1.000
kalori için 15 gram lifli gıda yiyin;
Her gün en az yarım saat egzersiz yapın.
Tip 2 olarak nitelendirilen diabet şekli genellikle 50’li veya 60’lı yaşlarda ortaya çıksa da, şimdi giderek çocuklarda görülmeye başladı. Bu da sağlık yetkililerini endişelendiren bir durum, çünkü bu çocuklar yaşamları boyunca sağlık sorunlarıyla birlikte yaşayacak. Sözgelimi körlük, kalp krizi ve inme riski bu çocuklarda daha yüksek. Ayrıca bütün bu gelişmeler zamanımızda bazı şeylerin ters gittiğini de gösteriyor.
Son 10 yıldır bilim adamları dibetin yol açtığı en ciddi komplikasyonlarla bile baş edilebileğini öğrendiler. Diabet kontrolunda daha etkin teknikler geliştirilirken, tedavisinde de bir çok yararlı ilaç piyasaya çıktı. Son yapılan iki büyük çalışmaya göre yaşam tarzında yapılacak küçük bazı değişiklikler ile, Tip 2 riski taşıyan insanlar bu riski en az üç yıl ileriye atabiliyor.
Doktorların tip 2 diabet ve kontrolu hakkında bu kadar şey bilmelerine karşın, hasta sayısının kaygı verecek boyutlara tırmanması çok büyük bir çelişki.
Obezlik ve hareketsizlik
Epidemiyologlara göre 2025 yılında diabet hastaları Kuzey Amerika’da ikiye katlanırken Avrupa’da yüzde 20 oranında artacak. Afrika’da, doğu Akdeniz’de ve Güneydoğu Asya’da bu sayı iki misline çıkacak, Latin Amerika ve batı Pasifik’te artış yüzde 75 ve 85’lerde seyredecek. 35.5 milyon vaka ile Hindistan hasta sayısında başı çekiyor. Bu sayı Çin’de 23.8 milyon, ABD’de 16 milyon dolaylarında.
Türkiye’de diabete rastlanma oranı erişkin nüfusta yüzde 5 civarındadır. YANİ ülkemizde 2.5 milyon civarında diabetli insan yaşamakta ve bunların 1/3’ü hastalıklarından habersiz yaşamlarını sürdürmekte.
Pek çok doktor bu patlamanın nedeninin obezite ve hareketsizlik olduğunu söyleyecektir. Pek çok ülkede insanlar gereğinden fazla besleniyor ve çok az egzersiz yapıyor. Türkiye’de ve dünyada erişkin obezite oranı yüzde 25’dir.
Aşırı kiloların diabet riskini artırdığı konusunda kimsenin kuşkusu yok. Ancak bu sorunun ancak bir kısmını açıklıyor. Diabetiklerde çok belirgin bir genetik yatkınlık olduğu biliniyor ve bilim adamları annenin hamilelik dönemindeki beslenme ve metabolik durumunun bu yatkınlığı tetklediğini düşünüyor.
Bu konudaki bilgiler artıkça insanların bu hastalığın karşısında çok da çaresiz olmadığı gerçeği su yüzüne çıkıyor. Özellikle kişinin, hastalığın ilk evrelerinde uyarılması bu şansı artıran bir faktör. Pek çok olayda yaşam tarzında ve
diyet şeklinde yapılacak değişiklikler çok önemli bir fark yaratabilir.
Diabet hastası bir insan, doğru tedavi edildiği takdirde normal bir yaşam sürdürebilir, ancak bu konuda hiçbir şey yapmamak hoş olmayan sonuçlara davetiye çıkartıyor.
Gelişmiş ülkelerde diabet ölüm nedenleri sıralamasında dördüncü sırada yer alırken, körlük ve amputasyon (bir uzvun kesilmesi) vakalarında birinci neden olarak karşımıza çıkıyor.
Bu hastalık hakkında bilgi edinebilmek için önce iki anahtar molekülü daha yakından tanımamız gerekiyor. Bunlar glikoz ve insülindir.
Glikoz vücudun ana yakıt kaynağı olan şeker molekülüdür. Glikoz düzeyi glükometre denilen cihaz yardımı ile yalnızca laboratuvarlarda değil, istenilen her yerde ölçülebilir. Bu cihaz bir litre kanda milimol bazında ne kadar giloz bulunduğunu ölçer (veya bazı glükometreler desilitrede kaç miligram glikoz olduğunu ölçer).
Kahvaltıdan önce Ğaçlık kan şekeri- glikoz düzeyi 7mmol/L veya yüksek olan kişi diabetik olarak değerlendirilir. Normal açlık kan şekeri 4 mmol/L ile 7mmol/L arasında seyreder.
İnsülin ise pankreasdaki özel hücreler tarafından üretilen bir hormondur. Bunun görevi glikozu kandan, vücuttaki diğer hücrelere doğru yönlendirmektir. Kandaki glikoz miktarı artmaya başlar başlamaz Ğ bu da
yemek yediğiniz sırada olur- pankreas daha fazla insülin pompalayarak şeker düzeyini dengede tutmaya çalışır.
İşte bu aşamada Tip 1 ve Tip 2 farkı netleşir. Tip 1 diabetiklerde glikoz düzeyi yüksektir, çünkü bunların pankreası insülin üretmez. Tanım olarak Tip 1 diabet hastaları diabetlerini kontrol altında tutmak için insülin iğnesi olmak zorundadır. Tip 2 diabetikler kendi insülinlerini üretebilir, ancak vücutları hormona gerektiği gibi yanıt vermez. Bu duruma insülin direnci denir.
Kalp krizi ve inme riski
İnsülin direncinin gelişmesi ve kanda çok bol miktarda glikozun bulunması vücutta ne gibi hasarlara yol açar? Bilim adamları henüz nedenini bilmeseler de, diabetiklerde kalp krizi ve inme riskinin daha yüksek olduğunu söylüyor.
Bir diabet hastasının taşıdığı kalp-damar hastalığı riski, kalp krizi geçirmiş diabetik olmayan bir insana eşittir. Diabet hastası olan bir kadın, kadın olduğu için sahip olduğu kalp koruyucu avantajını kaybeder. Ve ayrıca Tip 2 hastası olan çocukların 20’li 30’lu yıllarında kalp hastası olma olasılığı sağlıklı çocuklardan yüksektir.
Bu hastalık ayrıca küçük kan damarlarına da zarar verir. Bu bozulma özellikle göz ve böbrek damarlarında belirgindir. Bu hasar diabetiklerin yüzde 10’unda retinopati denilen görme bozukluğuna yol açar. Böbrek hastalığı riski yüzde 50, ayak amputasyon riski ise 15 misli artar. Ayrıca diabetiklerin depresyona girme olasılığı, diabetik olmatanlara göre iki katıdır.
Bütün bunlar olmayabilir. 1993 yılından beri doktorlar, Tip 1 diabetiklerde glikoz düzeyini mümkün olduğu kadar normal seviyelerde tutmanın komplikasyonları minimumda tuttuğunu biliyor. Aynı şey Tip 2 diabetikler için de geçerli.
Fakat Tip 2 diabetikler durumlarını normale dönüştürmek için insülin iğnesi olmak zorunda değil. Çünkü Tip 2’lerde temel sorun insülin direncidir ĞTip1’de olduğu gibi insülin üeretememe değildir-.
Bu mücadelede insanların en yakın dostu kaslarıdır. Yürüyüş veya dans etmek gibi egzersizlerle kas geliştirmek, kandaki glikoz fazlalığını alır ve insülinin etkinliğini artırır. Ayrıca çok çabuk sindirilen gıdalardan Ğpatates cipsleri ve diğer hazır gıdalar- uzak durmak da yararlıdır, çünkü bunlar metabolize olmak için bol miktarda insüline ihtiyaç duyar. Son olarak, biraz kilo vermek de insülinin işini kolaylaştırır.
Bilim adamları diabet ve komplikasyonları hakkında bilgi sahibi oldukça hastalıktan önceki koşullar üzerinde odaklanmaya başladı
Time dergisinin 12 Ocak sayısından aldtığımız bu araştırma haberine göre, Plymouth’daki Derriford Hastanesi’nden Linda Voss, insülin direncine yol açan çevresel koşulları ortaya çıkartmak üzere bir grup sağlıklı çocuk inceledi. Voss, risk altındaki çocukları tespit etmeyi başardıklarını söylüyor. Bu çalışmanın en önemli başarısı vücut kütlesi ile insülin direnci arasındaki ilişkiyi ortaya çıkartması. Kaldı ki kütlesi artan vücut, insüline karşı direnç geliştiriyor.
Hazır gıdalarla beslenmek ve parkta oynamak yerine zamanını bilgisayar önünde geçirmek sağlık açısından çok büyük tehlike yaratıyor. Avrupa’nın 50 milyon civarındaki aşırı kilolu nüfusunda insülin direnci geliştiği düşünülüyor.
Helsinki Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü’nden Jaaka Tuomilehto, yaşam tarzındaki bir iki değişiklikle diabetin büyük ölçüde önünün alınabileceğine inanıyor.
Beş önlemi alın
1993 yılında Tuomilehto Tip 2 diabet riski taşıyan 500 deneğin üzerinde yaşam tarzı değişikliğinin ne tür bir etki yaratacağını araştırdı. Bilim adamı deneye katılanlardan şu beş önlemi gerçekleştirmelerini istedi:
Yüzde 5 oranında kilo vermeleri;
yağ tüketiminin toplam enerji girdilerinin yüzde 30’unu aşmayacak bir düzeyde tutulması;
doymuş yağ tüketiminin toplam enerji girdilerinin yüzde 10’unu aşmaması;
her 1.000 kalori için 15 gram lifli gıda yenmesi;
her gün en az yarım saat egzersiz yapmaları.
DİABET: AKSAYAN NEDİR?
Tip 2 diabetinde hatalı insülin reseptörleri, anahtarın hücreyi açmasına izin vermez. Bazen de insülin işlevini gerektiği gibi yerine getirmez veya pankreas yeterli miktarda insülin üretmez. Her durumda glikoz hücreye giremez ve kanda birikir. Zaman içinde fazla glikoz küçük damarlarda harabiyet yaratır.Bu durumun yarattığı tehlikeler:
KALP: Yüksek tansiyon, yüksek kolestrol, kanda pıhtılaşma riski ve kalp hastalıkları
GÖZLER: Retinopati, katarakt ve glokom,
SİNİR SİSYEMİ: İnme, cinsel iktidarsızlık, amputasyona yol açan ayak ülserleri
BÖBREKLER: Böbrek hastalıkları
2000 yılında, araştırma henüz devam ederken, Tuomilehto eldeki verileri değerlendirdi. Tip 2 diabet olasılığını yüzde 35 oranında düşürmeyi umut eden Tuomilehto, gerçekleşen oranın yüzde 58 olduğunu gördü.
Bu sonuçlar karşısında şaşkınlığa kapılan Tuomilehto, araştırma sonuçlanmadan raporunu hazırladı. Aynı zamanda ABD’de de Diabet ile Mücadele Programı çerçevesinde yürütülen bir araştırmadan benzer sonuçlar alındı. Bu iki rapor 2002’de yayımlandı.
Tuomilehto sonuçları şöyle değerlendiriyor: ‘Bu 5 hedefi, hatta 4’ünü tutturanların dibete yakalanmadığını gördük. Bu da diabet ile yaşam tarzı arasındaki ilşikinin ne denli belirleyici olduğunu gösteriyor.’
Aile mirası
Bu araştırmalar yaşam tarzının ne denli önemli olduğunu kesinleştirmekle birlikte, bazı insanların niçin diabete daha yatkın olduğu sorusuna yanıt getirmiyor. Bunun yanıtı ise genlerimizde yatıyor.
Uzmanlar ailede Tip 2 diabetli bir hastanın varolması durumunda, sizin de hastalığa yakalanma olasılığınızın yüzde 75 olduğunu söylüyor. Kuşkusuz bu da hastalığın ortaya çıkmasını neyin tetiklediği sorusunu yanıtsız bırakıyor. Bu bağlamda bilim adamları hangi genin sorumlu olduğunu ve bu genlerin çevreden nasıl etkilendiğini araştırıyor.
İngiltere’de Exeter Üniversitesi’nden Andrew Hattersley ve ekibi bir ipucu bulmak amacıyla genleri tek tek taradı. Tip 2 diabeti poligegenik Ğçok sayıda gen etkili- iken, MODY’de ise yanlızca tek bir gen ĞHNF1 Alpha- etkili.
İngiliz tıp dergisi Lancet’te ekim 2003 tarihinde yayımlanan makalesinde Hattersley ve ekibi, HNF-1 Alpha geni mutasyona uğramış kişilerin tek bir standart tedaviye Ğinsülin üretimini sağlayan metformin- diğer ilaçlara göre daha iyi yanıt verdiğini belirtiyor.
Kasların rolü
Tedavi konusunda bir diğer ipucu da, kasların glikozu nasıl tükettiği ile ilgili bulgulardan geldi. İskoçya’nın Dundee Üniversitesi’nden Grahame Hardie ve Dario Alessi, son günlerde kandaki glikoz düzeyini düzenleyen bir enzimi keşfettiklerini duyurdular. Egzersiz yaparken Ğyürürken, pedal çevirirken veya yüzerken- kaslarımız insüline karşı daha duyarlı olur. Bu da insülin direncinin tam karşıtı bir durumdur.
Dundee ekibine göre, egzersiz sırasında LKB1 adı verilen bir enzim, AMPK adı verilen başka bir enzimi harekete geçirir. Bu enzim de kasların kandan glikoz ve yağ asitlerinin alımını kolaylaştırır ve bunları enerjiye çevirir. Bu keşif, egzersizin niçin kan şekerini düşürdüğünü açıklamakla kalmıyor, aynı zamanda insanları niçin formda tuttuğunu ve Tip 2 diabet riskini düşürdüğünü açıklıyor.
DİABETE KARŞI SEFERBERLİK
Hükümetler, diabet hastalığında görülen bu artışın ülkenin sağlık bütçesine getireceği yükü mümkün olduğunda hafifletmek için diabet ile savaş programları düzenliyor. Sözgelimi Almanya’da 6 milyon diabet hastasının, hastalık hakkında çok az bilgi sahibi olduğu ve kısıtlamalarla dolu bir yaşam sürmektense, kısa ancak keyiflerince yaşamayı tercih ettikleri görülmüş.
Almanya 2002 yılında Hastalıkla Mücadele Programı başlattı. Bu program sayesinde yüksek tansiyon hastaları ve diabetikler hastalıkları hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilmek, nasıl baş edebileceklerini öğrenmek için yoğun bir şekilde eğitiliyorlar.
İngiltere de 2003 yılında diabet hastalarını bilgilendirme kervanına katıldı. Bu tür programlar oldukça pahalı olmakla birlikte hiçbir şey yapmamanın maliyeti daha yüksek. Ayrıca bu programların maliyetini düşürmek de mümkün. Hasatalara nasıl beslenmeleri gerektiğini ve glükometreyi nasıl kullanacaklarını doktorlar değil, hemşireler, beslenme uzmanları ve diabet eğitmenleri öğretebilir.
Uzmanlar, eğitim konusunda, diabetin en yaygın olduğu insan topluluklarına öncelik tanınması gerektiğini ve uygulanacak kurslarda kültürel faktörlerin de göz önüne alınması gerektiğini vurguluyorlar.
Kalifornita Diabet Önleme ve Kontrol Programı’ndan Ann Albright bu konuda şöyle konuşuyor: ‘İnsanlar doğal olarak alışık oldukları yiyeceklerle beslenir. Dolayısıyla bunların beslenme programlarını tasarlarken, alışık oldukları gıda maddelerini kısıtlamamak yalnızca içerdikleri yağ ve karbon hidrat miktarını azaltmaya çalışmamız gerekir.’
DİABET HASTASI OLUP OLMADIĞINIZI NASIL ANLARSINIZ?Diabet hastası iseniz vaya bu hastalığın ön koşulları Ğinsülin direnci veya metabolik sendrom- sizde oluşmuşsa, sağlığınızı korumak için bazı önlemler alabilirsiniz. Ancak sizde bir sorun olduğunun farkında değilseniz hastalığın neden olduğu harabiyeti tersine çevirmek mümkün olmayabilir.Sizde insülin direnci var mı?
İnsülin direnci olan kişide glikoz düzeyi normalin biraz üzerindedir. Bu kişinin diabetik olma riski çok yüksektir. Aşağıdaki koşullar mevcut ise siz de bu kategoriye girebilirsiniz.Açlık kan şekeri en az 5.6 mmol/L, ancak 6.9 mmol/L’in altında Glikoz tolerans testi (şeker yüklemesi) en az 7.8 mmol/L, ancak 11.1 mmol/L’nin altında
Siz şeker hastası mısınız?
Vücudunuz kandaki şeker miktarını kontrol altında tutamaz. Sonuçta açlık kan şekeri 7 mmol/L veya üzerine çıkar. Aşağıdaki belirtiler sizde varsa test yaptırmalısınız.Sık sık tuvalete çıkma. Özellikle geceleriBulanık görme
Sık sık susamaAnormal açlık hissi
Nedensiz kilo kaybıİyileşmeyen yaralar
Nedensiz yorgunlukSizde Metabolik sendrom var mı?
Aşağıdakilerden en az üçü sizde varsa kalp veya şeker hastası olma riski yüksektir.Bel çevreniz erkeklerde 102 cm, kadınlarda 90 cm’den fazlaysaAçlık kan trigliserid, lipid düzeyiniz 1.7 mmol/L’den yüksek ise
Kandaki HDL kolestrol düzeyi erkekseniz 1 mmol/L’den, kadınsanız 1.3 mmol/L’den düşükseTansiyonunuz 130/85mm Hg veya daha yüksek ise
Açlık kan şekeriniz 7 mmol/L veya daha yüksek ise