Sekiz yıl önce, 42 yaşındayken rahmi alınan Ayşin’de beklenmedik bir yan etki baş gösterdi. Dölyatağındaki fibroid urlar ve yumurtalıktaki kist nedeniyle rahimle birlikte yumurtalıkları da alınmıştı. Doktorları ameliyattan sonra kendine gelmesinin bir hayli uzun sürebileceğini söylemişlerdi.
Ne var ki, ameliyattan sonra cinsel arzuları tümden yok oldu: ‘Cinselliği aklımın ucundan bile geçirmez olmuştum. Ne bir bakış, ne de bir dokunuş beni uyarabiliyordu,’ diyen genç kadının yaşamı beklenildiğinden çok daha derin bir yara almıştı.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, piyasaya yeni çıkacak testosteron bantlarıyla ilgili bir araştırma için kendi yaşadıklarına benzer deneyimleri olan kadınlar arandığını duydu.
Insanlar genellikle testosteronun yalnızca erkeklere özgü bir hormon olduğunu sanırlar.
Oysa, testosteron kadınlarda da bol miktarda bulunur ve araştırmacılar haklı olarak söz konusu hormonun dişilerin cinsel dürtülerinde can alıcı bir rol oynadığına inanırlar.
Kadınlardaki testosteronun hemen hemen yarısı yumurtalıklarda üretilir; ameliyat sonrası uygulanan bantlar, ameliyat nedeniyle meydana gelen testosteron açığının kapatılmasına yöneliktir. Ayşin Hanım bu duyuru üzerine gerekli yere başvurur ve 75 denekten biri olur.
Bir sonraki yıl boyunca karnının üzerine, ameliyat öncesi sağ ve sol yumurtalığının bulunduğu noktaya gelecek biçimde, bir bant yapıştırdı. Bu bandın yerini haftada iki kez değiştirdi. Kendisine testosteron mu, yoksa plasebo mu verildiğinden habersizdi.
Uyanan cinsellik
Ancak bedeninde bir şeylerin eskisinden çok farklı olduğunun bilincindeydi. ‘Yıllardır kendimi böyle hissetmemiştim. Bunun nasıl bir duygu olduğunu bile unutmuştum. Içimde bir şeylerin kıpırdaması çok hoş bir duyguydu’ diyordu; cinsel arzuları deney sonrası yeniden şahlanmıştı.
Testosteron bandının üreticisi Procter&Gamble şirketiydi.
2000 yılında ‘New England Journal of Medicine’ dergisinde yayımlanan araştırmada, testosteron uygulanan kadınların ameliyat öncesinden de daha güçlü cinsel fanteziler yaşadıkları, cinsel yaşamlarının çok daha renklendiği ve eskisinden çok daha fazla mastürbasyon yaptıkları bildiriliyordu.
Araştırmadan elde edilen bu bulgu akıl, beden ve deneyimin içiçe girmiş olduğu insan cinselliğiyle ilgili araştırmaların ne denli karmaşık ve gizemli olduğunu ortaya koyuyor.
Insanlar romantik bir müzik eşliğinde dans etmek, buram buram cinsellik kokan bir beden görmek, karşı cinsten birini ya da hemcinsini olağanüstü zeki ya da gülünç bulmak gibi bariz durumlar karşısında uyarılır. Ama tensel arzular, tuttuğunuz takımın zafer kazanması, korku, dehşet, ya da bir yakının ölümünden duyulan yoğun üzüntü gibi şaşırtıcı durumlarda da alevlenebilir.
Cinsel duygular nasıl alevlenirlerse alevlensinler, cinsellik de, tıpkı
yemek ve uyku gibi, hormonlar ve nörotransmitterlerin yanı sıra, arzu, uyarılma ve orgazm gibi duyguları tatmamıza olanak tanıyan kimi başka maddelerin de etkili olduğu biyokimyasal bir olay.
Bu düzeneğin nasıl işlediğinin kavranması, cinsel yaşamlarında sorunları olan kişilere de ışık tutulabilir.
Karmaşık süreç
Son on ya da yirmi yılda bu karmaşık bilmecenin kimi parçaları aydınlığa kavuşturuldu. Cinselliğin testosteronun yanı sıra östrojen ve oksitosin gibi başka hormonlarla, dopamin, serotonin ve norepinefrin gibi beyin kimyasallarıyla ilintili olduğu artık herkesçe biliniyor.
Bunun dışında, insanda heyecen uyandıran harcıalem nitrik asitten tutun da, damarları devinime geçiren karmaşık bağırsak salgısı polipeptide dek uzanan çeşitli türlerde beden kimyasalları da cinsellikte etkili oluyor.
Bilim insanları, cinselliğin %90’ının beyinden kaynaklandığı yönündeki eskiden kalma yaygın görüşün de gerçekten doğru olduğunu artık biliyor. Beynin cinsel tepilerle ilintili bölümleri en azından onuncu kafa sinirini, orta beyindeki ağ oluşumunu, bazal sinir düğümlerini, ön korteks adacığını, amigdala, beyincik ve hipotalamusu içeriyor.
Durum son kerte karmaşık. Araştırmacılar bugün bile bu parçaları yerli yerine oturtmaya ve bunların iki cinste ne gibi farklılıklar sergileyebileceğini kavramaya çalışıyor.
Arzuyla ilintili hangi kimyasalların hangi koşullarda devinime geçtiği henüz tam olarak bilinmiyor. Ortam ve ruh durumu can alıcı bir önem taşıyor.
Önce istek duymalı
Yine de, bilim insanları östrojen ve testosteronun ilk belirlendiği 20’li ve 30’lu yıllardan, ya da insan cinselliğiyle ilgili ilk bilimsel araştırmaların yayımlandığı 1940 ve 60’lardan bu yana epey bir yol aldı.
Alfred Kinsey, William Masters ve Virginia Johnson gibi uzmanlar tarafından yayımlanan bu araştırmalar, cinsel tepkinin belli aşamalardan oluştuğunu, erkekte sertleşme, kadında ise kanın dölyoluna akın etmesi biçiminde ortaya çıkan uyarılma aşamasıyla başlayan bu sürecin, orgazm ile sürdüğü ve dokuların eski durumlarına döndüğü ‘çözüm’ aşamasıyla sona erdiğini öne sürmekteydi.
Ancak olayın biyokimyasal boyutuna hiç değinmeyen bu araştırmaların zamanla sürecin aşamalarını da pek tutturamadıkları görüldü.
70’li yıllarda Insan Cinsellik Programı’nı oluşturan New York Weill Cornell Tıp Merkezi ruhbilim uzmanlarından Helen Singer Kaplan, insanın fiziksel açıdan uyarılmadan önce cinsel istek duyması gerektiği gibi oldukça bariz bir noktaya dikkat çekti. Erkekle kadının cinselliği farklı biçimlerde yaşadıkları da karşı cinsle ilişkiye giren herkesin bildiği bir şeydi.
Farklılıkların niteliği
Öyle ki, Masters ve Johnson cinsel uyarılmayı orgazma giden doğrusal bir süreç olarak algılarlarken, British Columbia Üniversitesi’nden Dr. Rosemary Basson gibi araştırmacılar, 1999 yılında, en azından kadınların bu süreçte çok daha dolambaçlı bir yol izlediklerini öne sürdü.
Cinsel istek fiziksel uyarılmadan önce gelebileceği gibi, uyarılmanın cinsel isteği tetiklemesi de olasıydı. Cinsel doyuma bu sürecin herhangi bir aşamasında ulaşılabileceği gibi, son hedefin ille de orgazm olması da gerekmiyordu.
Dahası, cinsel uyarılma farklı biçimlerde ortaya çıkabilirdi. Britanyalı klinik psikolog Janice Hiller, ‘Cinsel açıdan uyarılma sırasında çok güçlü ve insanın hoşuna gidebilecek kimyasallar salgılanır. Bunun yakın biriyle paylaşılması son derece olumlu bir deneyim olur’ diyor.
Ancak Hiller iki cins arasındaki farklılıklara da dikkat çekerek, ‘Kadınlar dokunma, okşama, tensel ve sözel uyarılara, duygu durumu ve ortama çok daha duyarlıdırlar, oysa erkekler göze seslenen dürtülerle cinsel açıdan çok daha kolay uyarılırlar,’ diye ekliyor.
Ne var ki, cinsler arasındaki bu farklılığın kaynağı fizyolojik olduğu denli kültürel de olabilir.
Büyük yanılgı
Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi ruhbilimcilerinden Dr. Julia Heiman erkeklerin basit ve tek yönlü, kadınlarınsa karmaşık ve dolambaçlı olarak algılanmalarının büyük bir yanılgı olduğunu savunan ve sayıları giderek artan araştırmacılardan bir tanesi.
Bağımlılık ve Ruhsal Sağlık Merkezi’nden Meredith Chivers’in Toronto Üniversitesi ile ortaklaşa yaptığı bir araştırma, kadınların cinsellik içeren görsel dürtülere tepki verdiklerini ortaya koyuyor.
Nitekim, kısa bir süre önce Kinsey Enstitüsü’nde sunulan kadın cinselliğiyle ilgili bir konferansta Chivers kadınların erkeklere kıyasla çok daha geniş kapsamlı görsel unsurlara tepki vererek cinsel açıdan uyarıldıklarını ortaya koyuyordu.
Kadınlarda fiziksel açıdan uyarılma bilinçli bir arzudan önce meydana gelebildiği gibi, böylesi bir arzu olmaksızın da yaşanabilirdi.
Bu da, kuşkusuz, kadınla erkek arasındaki karışıklık ve anlaşmazlığın kaynaklarından biriydi. Cinsel açıdan uyarılma ve arzu aynı anda da yaşanabilirdi.
Cinsel dürtünün kaynaklarıNitrik Oksid
Uyarıldığınızda cinsel organlardaki hücreler damarların genişlemesine ve kan akışının artmasına yol açan bu kimyasalı salgılarlar. Viagra türü ilaçlar yapay olarak bu süreci devinime geçirir.
Bağırsak polipeptidi
Bağırsak ve beyinde bulunan bu proteinin işlevi nitrik oksidinkini yakından andırır. Damarları açarak sertleşmeyi ve libidonun artmasını sağlar.
Feromonlar
Bilim insanları bezlerde ve koltuk altlarında üretilen bu kimyasalların bilincinde olmaksızın algılanan cinsel açıdan uyarıcı sinyaller gönderdiğine inanıyorlar. Hayvanlarda bulunan feromonların varlığına henüz insanlarda tanık olunmadı.
Epinefrin/Norepinefrin
Böbrek üstü bezleri, omurilik sinirleri ve beyinde üretilen bu nörotransmitterler cinsel açıdan uyarılma ve orgazmın kolaylaştırılmasında önemli bir rol oynarlar. Bedene yaydıkları doğal adrenalin sayesinde kalbin daha hızlı atmasına ve kan basıncının yükselmesine neden olurlar
Östrojen:
Yumurtalıklar ve beyinde üretilen bu hormon yumurtlama sürecini düzenlediği gibi, kadınların, hatta erkeklerin, cinsel istek duymalarına olanak tanır
Dopamin:
Cinsel istek açısından belki de en önemli nörotransmitter budur. Beynin merkezindeki dopamin üreten sinir hücreleri bireyin dış dünyayı çok daha renkli algılamasına olanak tanır. Cinsel istek dopamin düzeyleriyle sıkı sıkıya ilintilidir
Serotonin:
Orta beyin ve beyin sapında üretilen bu madde kişide orgazm sonrasında yaşanan türde bir doyum duygusu yaratır
Alfa Melanosit Polipeptid:
Hipofiz bezi, yumurtalık ve erbezlerinde üretilen bu hormon da nörotransmitter işlevi görür
Oksitosin:
Hipofiz bezi, yumurtalık ve erbezlerinde üretilen bir başka hormon olan oksitosin süt üretimini ve doğum sürecini kolaylaştırır, orgazm sırasında leğen kemiğindeki titreşimleri sağlar. Anababanın çocuklara bağlanmasında etkili olur.
Testosteron:
Bu hormonun küçük bir bölümü beyinde üretilmekle birlikte, çoğunluğu erbezleri ve yumurtalıklarda üretilir. Kadınlarda hızla östrojene dönüşür. Erkeklerde bu hormon yarattığı pozitif enerji ve hoş duygularla arzunun vazgeçilmez bir unsurudur. Testosteron düzeyinin düşmesi gerek erkeklerde, gerekse kadınlarda libidonun azalmasına neden olur.