Yavuz Harani
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2001 01:36
Mehmet Cansun, futbol ve basketbolun her yerinden geçmiş. Maça girmek için stad kapılarında yatmış, tribünlerde amigoluk yapmış, sahalarda oynamış. Doğduğu yerden 50 metre ötede çalışmasına ve hayatının önemli bir bölümü
Galatasaray-Mecidiyeköy hattında geçmesine karşın dünyayı dolaşmış. Şimdi de dünyanın tanıdığı Galatasaray'ın başkanı.
Mehmet Cansun, ‘‘24 Kasım 1947'de burada doğdum’’ diye başladı söze. İster istemez ‘‘İstanbul'da’’ diye eklemesini bekledim. ‘‘Hayır’’ dedi, ‘‘Burada, Harbiye'de, biraz ilerdeki Sipahi Apartmanı'nda.’’ Doğduğu yerin 50 metre ötesinde iş hayatını sürdüren 54 yaşında birini görmek, benim gibi göçebe bir memur çocuğu için şaşırtıcıydı.
Harbiye Cumhuriyet Caddesi o dönem için iyi bir kışlık yerleşim alanı. Baba Naci Cansun ortağı ile birlikte İslam Naci Un-Buz Fabrikaları ve Soğuk Hava Depoları Müessesesi'nin sahibi. Türkiye'de açılan üçüncü un fabrikası. Fabrika Lüleburgaz'da.
Cansun'un babası Naci Bey, İsviçre'ye mühendislik okumaya gönderilir. Ağabeyi de Manastır İdadisi'nden subay olarak mezun olmuştur. Ağabeyinden etkilenir ve İsviçre'den kaçar. Aynı yoldan geçerek teğmen olur. Sonra 17-35 yaş arası savaşlarda geçer: Musul, Yemen ve Balkan harplerinden sonra Kurtuluş Savaşı'ndan İstiklal Madalyası sahibi bir topçu generali olarak çıkar. Cumhuriyet ilan edildikten yedi yıl sonra, aynı birlikte yıllarca savaştığı arkadaşı İslam'la ortak olur ve fabrika faaliyete geçer.
GİZLİCE FUTBOL OYNADI
Altı yaşında kaybettiği annesinin ölümü Mehmet Cansun'u derinden etkiler. Babası bir daha evlenmez. Bunda babasının annesinden 22 yaş büyük olmasının da rolü vardır. 16 yaşında da babasını kaybeder. Birbuçuk yıl kadar Sipahi Apartmanı'nda tek başına yaşar. Ama bu özgürlük kendisinden 10 yaş büyük ablası Hepşen ve eniştesi Nihat Böytüzün'ün yanına taşınması ile son bulur. 1960 yılında
spor yazarı olan eniştesi ile Kamera Reklam Turizm ve Mümessillik şirketini kurar: ‘‘O genç yaşta reklam işi çok cazipti.’’
1962'de ilk defa futbol sahalarına reklam panolarını sokarlar. Böylece İstanbul Lig maçlarının oynandığı Dolmabahçe Stadı'na reklam panoları ile birlikte rahatça girmiştir. Beden Terbiyesi'nin verdiği maçlara serbest giriş kartı ise ‘‘hayatının en önemli ayrıcalıklarından biri’’ olur. Birkaç yıl önce önünde battaniye, yorgan sabahladığı stad kapıları sonuna kadar açılmıştır.
Futbolla ilgisi sadece seyirci düzeyinde kalmaz. Boyu kısa kalacak diye babasının yasaklamasına karşın top peşinde koşar çocukluğu boyunca. Babası İstanbul'a sadece haftasonları geldiği için yakalanmaz da. Caddebostan, Darıca Gençlerbirliği gibi semt takımlarında oynamayı sürdürür. Ona futbol kadar keyif veren şey denizdir. Ama denizde bile futbol oynar. Caddebostan'daki Zincirliköşk'ün (Kulüp 33) önündeki beton iskele kale olur. Sabah 10'dan öğlen 3'e kadar dizlerinin üstüne çıkan su içinde maç yapılır. 1968'de askere gidince donanma takımında da futbol oynar.
Ama futbolculuğundan daha çok basketbolcu Cansun. Galatasaray Lisesi'nde hem okul takımında, hem de kulübün minik, yıldızlar ve gençler takımlarında oynamış: ‘‘Vaktimin dörtte üçü her zaman futbol ve basketbolla geçti.’’ Zaten onu Galatasaraylı yapan da basketboldur. 50'lerde basketbol maçları çok popülerdir. Beyoğlu'ndaki Yeni Melek Sineması'nın gala gecelerinden sonra en önemli şıklık gösterisi vasıtası basket maçlarıdır. Erkekler takım elbiselerini, kadınlar şapkalarını ve kürklerini giyip Spor ve Sergi Sarayı'nın tribünlerini doldurur. Liseden kız arkadaş grubuyla basket maçlarına giden ablası, yedi yaşındaki kardeşinin kafasına sarı-kırmızı bir şapka geçirip, maçlara götürür. Bu maçlarla birlikte koyu Galatasaylılık durumu başlar.
O şapka Anadolu yakasında ün kazanmasına neden olur. O dönem hele hele Anadolu yakasında Galatasaraylı sayısı çok azdır. Ama küçük Mehmet kafasında gönül verdiği renklerle sürekli Bağdat Caddesi'nde dolaşır. Kadıköy-Bostancı tramvayının vatmanları, biletçileri laf atmadan duramaz.
Büyüdüğünde de maça giden herkes, Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı onu tanır. Bu kez tanınmasını sağlayan Kamera Reklam'ın mümessili olduğu petrol şirketlerindeki Amerikalılar'ın getirdiği kırmızı kazak ve sarı yağmurluktur. Herkesin lacivert, siyah, gri giydiği o dönemede Cansun sarı saçları kırmızı kazağı ve sarı yağmurluğu ile karşı tiribünden bile farkedilmektedir. Meşhur amigo Karıncaezmez Şevki ile birlikte tribünleri yönlendirir.
23 yaşında, Avusturya Liseli Nihal Hanım'la evlenir. Aslında biraz da evlendirilir. Ablası ve eniştesi, 16-21 yaş arasında geçirdiği yalnız ve hızlı dönemini ‘‘delikanlılık’’ evresi olarak yeterli görmüşlerdir: ‘‘İyi de oldu. Çok mutlu bir evliliğimiz oldu.’’
HARBİYE’DE MAÇ YÜRÜYÜŞÜ
Evlilik onun futbol tukusunun önüne geçmez. Ali Sami Yen'deki maçlardan sonra topluca Taksim Meydanı'na yürüyen Galatasaraylılar'dan önce Cumhuriyet Caddesi üstündeki evine varır. Beşinci kattaki evinden bayrağını asar. Bunun üzerine yaklaşık 10 bin kişi caddeyi 10-15 dakika bloke eder. Karşılıklı tezahüratlar yapılır ve kalabalık dağılır. Ama bir gün, bir hastanın caddenin kapanması nedeniyle evine varamadığını öğrenir ve maç günlerinin bu hoş ritüeli sona erer.
1971'de ilk çocukları Naci, 1977'de Ali dünyaya gelir. Aynı yıl bir yandan sürdürdüğü baba mesleğine veda eder. Bütün tesisleri satar ve eniştesi ile birlikte Kamera Reklam'da çalışmaya başlar. Halen de aynı şirkette yöretim kurulu başkanı.
Hayatının önemli bir kısmı Mecidiyeköy, Harbiye, Taksim hattında geçer ama asla bu kısa hatta sıkışmaz. Galatasaray yönetimine girmeden önce yılın 100 gününü seyahatlerde geçirir. Alaska'dan Afrika'ya gitmediği yer yok gibi. Ama bir Afrika seyahati gezginliğini noktalar. 1991 başında Kenya'dan dönerken dönemin GS başkanı Alp Yalman'la karşılaşırlar. Frankurt havaalanında, 2,5 saatlik konuşmanın ardından, Cansun Galatasaray yönetimine girmiştir: ‘‘Giriş o giriş. Galatasaray hayatımda kendi işimden daha çok yer kaplamaya başladı. Ama çok şanslıydım. Çok güzel bir 10 sene geçti, çok çeşitli görevler aldım.’’
Cansun artık başkanlık koltuğunda. Amaçlarının sporda şiddeti en aza indirmek olduğunu söylüyor. Bu yönde ilk adımı
Fenerbahçe yönetimini ziyaret ederek attı. Bu ziyaret şimdiden ‘‘tarihi’’ diye anılıyor. Taraftarlara da ezeli rekabetin rakibi yok etmek olmadığı mesajını veriyor: ‘‘Çünkü rakibiniz olduğu sürece aldığınız başarıların değeri olur.’’