Güncelleme Tarihi:
Doğan Medya Grubu şirketleri arasında bir futbol turnuvası yapılacaktı.
Önce “hazırlık maçları” oynandı, ısınma babında.
Bu maçlardan birinde A takımının bir oyuncusu, B takımından birine biraz sertçe girmiş. Hakemden önce, B takımından bir oyuncu koşa koşa gelmiş faul yapanın yanına:
- Hemşerim delirdin mi sen! Faul yaptığın adamın kim olduğunu biliyor musun!
- Yoo, kimdir?
- Bizim X Şirketi’nin muhasebe müdürü!
*
Kars’ta, 2.Mekanize Piyade Tabur binasının önünde bir büyük futbol sahası vardır. Cumartesi günleri burada kanlı ve canlı futbol maçları yapılırdı. Vuruş serbestti, Bülent Üsteğmen’in tekmelerden yere yıkıldığında “Ulan bunun yarını da var!” diye teselli bulduğunu hatırlarım.
Tabii arada askerlerin de isyan ettiği olurdu. Abdullah Yüzbaşı oyundaysa, kim kime pas verecek, kim şut çekecek, o karar verirdi. Pas ver dedi mi vereceksin, şut dedi mi, atacaksın, gol kaçırırsa eğer öyle “sert ve sevecen” bakmak yasak...
*
“Emirle pas vermek” deyince...
Eylül 1983. Allahüekber Dağları mıydı, Akbaba Dağları mı unuttum, ordugâhtayız, bir ara boş kaldık, okey oynuyoruz.
Efendi Binbaşım (Nerededir, ne yapar acaba?), Saim ve Bülent Üsteğmenler ve ben... zavallı bir asteğmen!
Arasıra Tabur Komutanı sorar:
- Serdar, elinde sarı beşli var mı?
- Niye sordunuz Komutanım?
- Ulan var mı, yok mu?
- Var Komutanım!
- At sarı beşliyi bana!
- Niye?
- Oğlum bu masada komutan kim?
- Sizsiniz Komutanım!
- O zaman emrediyorum, at!
- Komutanım ya, emirle okey oynanır mı!
- ASKER, SARI BEŞLİ ATILACAAAAK, AT!
Allah selamet versin, kahkahalarla gülerdik...
Binlerce asker, subay, astsubay... Kaçınamadığımız Allah’ın belası bir savaş... Dağlar şimdi buz gibidir; akşam soğuk, rutubet ve karanlık çöktü mü, insan nasıl hüzünlenir, bilirim!
Allah çocuklarımızı korusun!