BEYLER.. Artık Galatasaray Lisesi diye bir lise kalmadı. Anadolu Lisesi oldu. Biz tesislerde okul açtık, bütün talebeler antrenman yapacaklarına, odalarına çekilip bilgisayar oynamaya başladılar. Galatasaray takımının ülke genelinde 9 milyon taraftarı var. Artık ’liseliydi, dışarıdandı’ kavgalarını bırakmak lazım. Bu sözler Galatasaray’ın eski başkanı
Faruk Süren’e ait. 20 Aralık 2003 tarihli
Hürriyet’in manşetinde asılı bu sözler...
Süren’in 4 yıl önceki bu sözleri, günümüze ışık tutuyor. Galatasaray yönetiminde bugün
"Liseli-Alaylı" kavgası yaşanıyor. Bu yorum benim değil. Ben perde arkasında yaşananları, konuşulanları aktarıyorum. Galatasaray taraftarlarının pazar akşamı Trabzonspor maçında açtıkları pankartın şifrelerini çözüyorum. İsterseniz sarı kırmızı kulislere birlikte bir yolculuk yapalım ve yönetim içindeki kavganın perde arkasını birlikte okuyalım.
* * *
Görünürde her şey başkan
Özhan Canaydın’ın,
"Ben Adnan Polat ile seçim kazanmadım. Polat bana karşı daha önce hezimete uğradı" sözleriyle başladı. Bu sözler, hem
Polat’a hem de
Polat’a karşı olan yönetim kurulu içindeki
"Liseli yöneticiler"e yönelik yatıştırıcı bir mesajdı.
Günlerdir sessiz devam eden kavga bu sözlerle fitillendi.
Canaydın, Liseli gruptan yana tavır alıyor, savaş baltaları topraktan çıkıyordu. Evet,
"Galatasaray lisenin takımıdır" diyen bir grup vardı yönetimde.
Şükrü Ergün ve
Celal Gürcan, bu düşüncelerini hemen hemen her platformda dile getiriyorlardı. Ve özellikle
"Alaylı" olarak niteledikleri,
Adnan Polat, Haldun Üstünel, Fatih Gökşen ve
Tunca Hazinedaroğlu’nun kamuoyunda ön plana çıkmalarını ve futbol takımını yönlendirmelerini istemiyorlardı.
* * *
Kavga 2006 yılının ağustos ayında başlamıştı. Yönetim henüz daha 5 aylıktı. Ve Şampiyonlar Ligi için Olimpiyat Stadı’nı tercih etmişti. Bu amaçla bir basın toplantısı düzenlenmişti. Tüm yöneticeler sahnedeydi. Biri hariç..
İkinci başkan
Semih Haznedaroğlu.. Haznedaroğlu, Polat’tan davet beklemiş ama o davet gerçekleşmemişti.
Polat belki unuttuğundan, belki de kasten
Haznedaroğlu’nu sahneye çağırmadı. Ertesi günü tüm gazetelerde, çarşaf çarşaf fotoğraflar yayınlandı.
Semih Haznedaroğlu bu durumu içine sindiremedi. Ve görevinden istifa etti. Başkan
Canaydın, bu istifayı yönetim kuruluna hiç getirmedi. 3 ay bekletti ve istifayı geri aldırdı.
İstifanın perde arkasını bilen ve kendisine karşı tepki olarak yorumlayan
Polat ve arkadaşları bu durumu içlerine sindiremedi. Yorumları ilginçti,
"Ayıptır.. Hem başkan adına, hem de kendisi adına.. Madem istifa ediyorsun çek git. Ama gitmiyor. Başkan da yönetime sormadan istifayı geri aldırıyor.. Vallahi ayıptır."
* * *
Kavganın tohumları atılmıştı. Ve günden güne de büyüyordu. İki grubun çekişmesi tribünlere de yansımıştı.
Vestel Manisa maçında asılan
"Haldun Üstünel, içimizden birisin" pankartı
"Liseli" grubun büyük tepkisiyle karşılanmıştı.
Haldun Üstünel pankartı görür görmez sapsarı kesildi. Yanındaki dostuna döndü,
"Ayvayı yedik ağabey!" dedi...
- Şimdi bize nasıl saldırırlar yönetimde...* * *
Liseli grubun buna tepkisi hiç gecikmedi.
Celal Gürcan ve
Şükrü Ergün’ün Galatasaray Lisesi’nin önünde poz vererek,
"Kulüp bizimdir" demesi
Polat ve ekibine karşı açık bir mesajdı. Milyonlarca Galatasaray taraftarının da tepkisini çekmişti bu açıklama.
Taraftarlar
"Kulüp liselilerindir" görüşüne tepki gösteriyordu.
* * *
Liseliler ve alaylıların arası teknik heyet konusunda da açılmıştı. Liseli
Bülent Tulun’un
Polat tarafından görevden alınması ve yerine alaylı
Adnan Sezgin’in getirilmesi bu konudaki kavganın startıydı.
"İçimizden biri değil, mazisini biliyorsunuz, nasıl yakıştırdınız Galatasaray’a" diyerek,
Sezgin konusunda
Polat’a tepki gösteriyorlardı. Ama
Polat bu konuda taviz vermedi.
Ve ardından
Gerets konusunda da tartışma başladı.
Polat, Gerets’i istemiyordu. Başkan ve arkadaşları ise
Gerets’in arkasında duruyorlardı.
"Gerets’i isteyenler ve istemeyenler" diye de ikiye bölünmüşlerdi.
Gerets’in arkasında duran
Liseliler,
Polat’ın maçlardan önce futbolcularla yaptığı konuşmaları
"ti"ye alıyor,
"Kaleyi içerden fethetmeye başladı. İpleri eline alıyor, istediği gibi oynuyor. Bunu durdurmak lazım" diyorlardı.
Bu sözler tabii ki
Adnan Polat’ın da kulağına gidiyordu.
* * *
Ama bu kadarla kalmıyordu. İşin en tehlikeli boyutu işte bu noktada yaşanıyordu. Yönetim içindeki tartışmadan futbolcular da haberdar oluyordu.
Polat’a yakınlaşanlar diğer gruptan korkuyor, diğer gruba gidenlerse
Polat’tan çekiniyordu.
Futbol takımı da 2’ye hatta 3’e bölünmüştü.
Gençler korkuyordu. En başta da
Arda.. Müthiş bir yükseliş yakalamıştı genç oyuncu. Ama inanır mısınız, topu almaya ya da rakipten kapmaya korkuyordu
Arda. Çünkü o zaman sesler yükseliyordu
"Bazı ağabeyler"den;
- Hoopppp topu atsana bana..Yalnızca,
Arda mı... Diğer takımlara giden tüm gençler aynı dertten muzdaripti.
* * *
Kol kırılır yen içinde kalır...
G.Saray Kulübü her dönemde bu sözü kendine rehber edindi... Taa ki, Trabzonspor maçına kadar... Taraftarın yönetimi protesto edeceğini hemen hemen herkes biliyordu. Ve elbette birbirlerini suçluyordu.
Liselilerin hedefi elbette
Polat ve ekibiydi.
"O pankartlar Polat ve arkadaşlarının eseri" diyorlardı.
Polat ve arkadaşları da bunu bildikleri için yönetimden ayrı bir yere oturmuşlardı. Gelişmelerden, liselileri suçluyorlardı. Hatta sarı kırmızılı camiaya yakın bir ismin,
"Bu liseliler kafataşçı gibi davranıyor" yorumuna hiçbir tepki vermiyorlardı.
* * *
Başkan
Özhan Canaydın tüm bu gelişmelerden haberdardı elbette. Ve çok da rahatsızdı. Trabzonsporlu
Musa’nın sakatlanmasını bahane ederek stattan ayrıldı.
Maç sonunda kendisine yöneltilecek sorulardan kurtulmak istiyordu.
Bunu şimdilik başardı. Sorulardan kurtuldu belki ama sorunlardan kurtulamadı. Bu öfke ve kıskançlık devam ettiği sürece kurtulamayacak da...
Aklın yolu bir... Sorunları aşmak birlik olmaktan geçiyor...