Güncelleme Tarihi:
Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’nin basketboldaki muadili Euroleague’i kazandı. Futbolda da aynı başarıyı tekrarlaması mümkün mü?
Hayır, hiç sanmıyorum. Basketbol hakkında çok bilgim yok ancak günümüzde futbolun ekonomik gerçekleri çok farklı. Bugün futbolda para, kaliteyi belirliyor. O yüzden Barcelona, Bayern Münih, Real Madrid gibi kulüplerin 600-700 milyon Euro gibi gelirleri var. Fenerbahçe çok daha mütevazı bir bütçeye sahip. Eğer Ronaldo’nuz ve Messi’niz varsa Şampiyonlar Ligi’ni sürekli kazanabilirsiniz. Ama Messi ve Ronaldo yaşlanana kadar Türkiye’ye gelmez.
Fenerbahçe ‘Final Four’da önce Real Madrid’i, sonra da Olympiakos’u yenerek ‘Euroleague şampiyonluğu’na ulaştı.
Peki aksi mümkün değil mi? Basketboldaki gibi kuvvetli bir kadro ve iyi bir teknik direktörle inançlı bir takım çıkartıp o kupayı kazanamaz mı?
Bakın herkes kazanabilir. Sporda her şey mümkün. Fakat bu ekonomik çarkın dışında kalanların kupayı kazanması çok çok istisnai bir durum olur. Fenerbahçe’nin ya da başka bir Türk futbol kulübünün Şampiyonlar Ligi’ni kazanması da ancak böyle bir istisna olur.
Geçen sezon Leicester City’nin Premier Lig’i kazanması da böyle bir istisna mı? Düşük bütçeli takımların endüstriyel futbolda başarı şansı için bir örnek değil mi bu?
Böyle şeyler olabilir. Tabii 1970’lerde Nottingham Forest’in kazandığı şampiyonluktan sonra İngiliz futbol tarihinde ilk kez küçük bütçeli bir takım ipi göğüsledi. Yani evet, mümkün. Leicester, bütün büyük kulüpler kötü bir sezon geçirdiği için şanslıydı. Yine de bu durum istisna olarak görülmeli. Fenerbahçe, Porto ya da Lyon gibi daha düşük bütçeli bir takım belki 10 yılda bir tesadüfen Şampiyonlar Ligi’ni kazanabilir. Leicester, İngiltere’de son 40 yıldaki tek örnek. ‘40’ta 1’ de büyük bir ihtimal değil.
Türkiye Süper Ligi’ni takip ediyor musunuz?
Maalesef, çok fazla takip etmiyorum. Zaten Batı Avrupa’da Türkiye kökenliler haricinde kimsenin de Türkiye Ligi’ni takip ettiğini zannetmiyorum.
Birkaç yıl önce Milan’ın futbolcu sağlığı planını anlatan bir yazı yazmıştınız. Artık her futbolcunun 40’lı yaşlara kadar oynamasını hedefleyen programı birçok kulüp uygulamaya başladı. Bir yanda da Ajax gibi genç takımların ara sıra parlayan zaferlerini görüyoruz. Türkiye Ligi’nin yaşını başını almış futbolcular için bir cazibe merkezi olduğunu düşünürsek; gelecek gençlikte mi, daha atlet yaşlı futbolcularda mı?
Tabii ki tecrübe çok önemli... Ajax, Manchester United’ı UEFA Avrupa Ligi finalinde bu yüzden yenemedi. Futbol için hâlâ en ideal yaşlar 26 ile 28 arasındaki dönem. 20 yaşında da olsanız, 32 yaşında da olsanız o yaş grubundaki futbolcularla mücadeleniz çok zorlaşıyor. Tabii eğer Cristiano Ronaldo’ysanız iş değişir. 32 yaşında ve fizik açısından hâlâ dünyanın en iyisi. Bu tamamen antrenmanla ve yaşantıyla ilgili. Eğer her gün vücudunuza bakar ve yüzde yüz bir profesyonel olarak yaşarsanız belki Ronaldo’nun yaptığı gibi en iyi yıllarınızı uzatabilirsiniz. Ama o bile beş yıl öncesinden daha iyi durumda değil.
Financial Times yazarı Simon Kuper, Türkiye’de ‘Futbol Asla Sadece Futbol Değildir’ kitabıyla tanınıyor.
Siz futbolun siyasi boyutu üzerine de kafa yoruyorsunuz. Avrupa siyaseti son dönemde fırtınalı bir süreçten geçiyor. İngiltere’nin AB’den çıkma kararı, Avrupa çapında radikal sağın yükselişi, terör saldırıları, mülteci krizi... Bütün bunlar statları ve taraftarları nasıl etkiliyor?
Şöyle bir örnekle durumu açıklayayım: Fransa’da birçok kulüp taraftarı, en iyi oyuncuların ‘Beyaz’ olmamasından dolayı mutsuz. Milli Takım’da da daha fazla ‘Beyaz’ futbolcunun yer almasını isteyen azımsanmayacak bir kitle var. Tam da bu yüzden Beyaz, Hıristiyan bir Fransız olarak Antonie Griezmann’a dört elle sarılıyorlar. Fransızların yüzde 30’unun böyle düşündüğünü söyleyebiliriz. Tabii bu çok üzücü bir durum.
‘Bir Türk takımı Şampiyonlar Ligi’ni kazanabilir mi?’ sorusunu yıllarca UEFA Asbaşkanlığı yapan, Avrupa futbol ailesinin en önemli üyelerinden biri olan Şenes Erzik’e de yönelttik...
Benim genel bir düşüncem vardır: “Hiçbir şey imkânsız değil ama koşullara bağlı”... Bu yaklaşımı açmak için Futbol Federasyonu Başkanı olduğum 1989-1997 döneminden örnekler verebilirim. Fatih Hoca’nın (Terim), Serpil Hamdi Hoca’nın (Tüzün) çalıştırdığı U-16’lar, U-18’ler o zamanlar birçok turnuvada başarılı oldu; yarıfinal, final oynadılar, bazı organizasyonlarda da şampiyonluğa ulaştılar. Daha sonra bu gençler, ilk kez 1996’da Avrupa Şampiyonası’na giden takımın nüvesini oluşturdular...
Yani formül belli; 14 yabancıyla olmaz bu işler, aşağıdan yukarıya taşınan takımlarla, ekiplerle olur. Çarşamba gecesi UEFA Avrupa Finali’ndeydim, maç sonrası Ajax’ın yeni CEO’su Edwin van der Sar düşüncelerimi sordu. “Tecrübe kazanmaları önemliydi” dedim. İşte gencecik bir takım, Manchester’a karşı tecrübe kazandı. Gelecekte çok daha iyi olacaklar. Üstelik karşılarında bir büyük tecrübe, Mourinho da vardı. Aşağıdan yukarıya eğitimle gelirseniz başarısız olma ihtimaliniz yok gibidir. Ama şu andaki tabloyla başarıya ulaşmamız zor. İsim vermemeyim ama 30’lu yaşlarda transfer edilen eskimiş yıldızlarla bu iş zor, birkaç gol atarlar, bir nebze günü kurtarırlar ama geleceği değil...