Antonio Damasio, dünyanın en önde gelen beyin ve duygu araştırmacısı. Duygularla ilgili teorisi dünyada büyük ilgi çekiyor. Nörobiyolog, beyin ve beden arasındaki ilişki, beyninde duygu merkezi zedelenmiş, korkusuz yaşamın olumsuz yönleri hakkında da bilgiler verdi. Spiegel dergisinde (49/03) yayımlanan bu çok ilginç söyleşiyi sunuyoruz:
Söyleşimize bir deneyle başlamamıza izin verir misiniz? Savaşta ağır yaralar alan küçük bir çocuğun şu resmine bakınca neler hissediyorsunuz?
- Ah, evet bu çok kötü görünüyor. Neler mi hissediyorum? Çocuğun çekmiş olduğu acıları hissetmeme neden olan genel bir sıkıntı duyuyorum.
Bir tür yankı mı?
- Evet, böyle denebilir. Diğer insanların acılarını duyumsama yetisi insana özgü bir yeti. Kendi duygularımız dışında diğer insanların duygularını da simüle edebiliriz. Yani içimden, bu küçük çocuğun derisinde bulunmanın nasıl bir şey olacağını tasarlıyorum.
Ama aynı acıları hissettiğinizi söylemeyeceksiniz herhalde?
- Hayır ama küçük bir kısmını duyumsadığımı söyleyebilirim. Duygu çok farklı yoğunluklarda hissedilebilir ve olağanüstü durumlarda tüm bedeni etkileyebilir. Diyelim ki şimdi içeri biri giriyor ve yakın bir arkadaşınızın başına bir kaza geldiğini söylüyor, eminim ki yaşadığınız şok kemiklerinize işleyecektir. Bu bedensel reaksiyon çok yoğun bir duygu yaratır. Fakat duygularımız genelde daha zayıftır. Bunlar bazen tamamen bedeni temsil eden beyin haritalarında işleyebilir. Beyin, bu durumda beden reaksiyonunu taklit eder. Siz bir duyguyu algılayana dek beden bir sürü reaksiyon gösterir.
Hangileri mesela?
- Kaslar gerilir, soluk alış verişimiz sıklaşır, kalp atışları hızlanır, hormonlar salgılanır vb. Tüm bunlar haritalarda olduğu gibi beynin çeşitli düzlemlerinde yeniden ve çok boyutlu olarak kaydedilmekte. Bu haritaların bazılarında kimya, diğerlerinde dolaşım kayıtlıdır. Bazıları ise kaslar ve iskeletle ilgilenirler. Ve tüm bu haritaların birbirine bağlanmasıyla hissettiğimiz şey duygudur.
Yani, beynin kendi bedenini izlemesi duygu demek?
- Evet. Beyin, tıpkı meraklı bir tiyatro izleyicisi gibi bedenin içine bakarken aralıksız olarak sinyal bombardımanına uğrar. Beden duygu tiyatrosunu, ister özerk bir şekilde oynasın ister beyinde görsel olarak işlesin, duygu her zaman bedendeki değişimlere dayanır. Çünkü duygularımızın evrimsel anlamı her şeyden önce bedenimizdeki yaşamla başa çıkabilmektir.
Tam olarak ne demek istiyorsunuz?
- Duygular, kritik anlarda hayvanların uzun uzun düşünmeden en iyi kararı almalarını sağlar. Duygular ona şu şekilde seslenirler: Hemen kaç! Sessiz ol! Dişlerini göster! Demek ki duygular bir lüks değil, varolmanın karmaşık bir yardım aracıdır.
Heyecanlar bedendeki değişimlerin bir sonucu
Peki ama insan korku, öfke veya sevinç duyduğunu nasıl anlıyor?
- Bu çok önemli bir soru. Sorunun yanıtını anlamak için heyecanlar (emotions) ve duygular arasındaki farkı ortaya koymak gerekir.
İkisi aynı şey değil mi?
- Gündelik kullanımda belki, ama dil iki fenomen arasındaki farkı ortaya koyamadığı için ender durumlarda birbirinden bağımsız olarak ele alınır. Heyecanlar az önce sözünü ettiğimiz bedensel değişimlerdir. Bunlar en azından kısmen diğer insanlar için görünürdür. Titreriz, kızarırız ya da yüzümüz soluklaşır.
Peki duygularda neler oluyor?
- Duygu biraz daha karmaşıktır. Önce heyecanları izler. Beynimizin bedendeki değişimleri analiz etmesi tamamen içimizde oluşan çok özel bir süreçtir. Duygularınızı sadece anlattığınız zaman öğrenebilirim.
Fakat bu durumda nörobiyologların da duygulara ulaşmaları imkansız değil mi?
- Hayır değil. Anlatılanlara, doğrudan doğruya beyindeki belli başlı değişimlerle karşılaştırarak duygulara ulaşabiliyoruz. Çok heyecanlı değil mi? Kişiye özel olanı beyin psikolojisinin araçlarıyla inceleyebiliyoruz.
‘Sihirli flüt’te Tamino, Pamina’nın görüntüsüne bakarak şarkı söyler: ‘Alev alev yanıyorum. Yoksa aşk bu mu?’ Burada sanki Mozart sizin duygu teorinizi vurgulamış. Görsel uyarı kalp atışını hızlandırıyor- bu heyecan. Kalp daha sonra Tamino’nun beynine sinyaller göndererek alev alev yanıyormuş gibi hissetmesini sağlıyor. Böylece Tamino, bunu duygu olarak değerlendirerek bu ‘aşk’ mı diye soruyor. Doğru mu?
- Evet kesinlikle. Olağanüstü değil mi? Bazen şiirsel bir gerçek bilimsel bir gerçeğe dönüşebiliyor.
O halde nörobiyologlar Tamino’nun sorusunu, kendi duygu doğasına göre yanıtlayabilirler mi? ‘Evet, aşk budur’ veya ‘Hayır, sen aşık değilsin’ diyebilirler mi?
- Kısmen evet. Nörobiyolojide aşk duygusuna bağlı olarak ortaya çıkan çok sayıda fenomen vardır. Ama bilimsel verilerin Tamino’yu gerçekten tatmin edeceği konusunda kuşkuluyum. Bilimin aşkın olağanüstü deneyimindeki büyüklük ve küçüklüğü üzerinde etkili olduğunu sanmıyorum. Anlıyor musunuz? Sırf sindirim sisteminin kesin olarak nasıl işlediğini bildiğimiz için,
yemek bize daha farklı tat vermez.
Duygu körleri hissettiklerimizden habersizler
Duygu biliminin yararı nedir o halde?
- Bellek ve konuşma bozukluğu ya da duygularıyla sorunlar yaşayan insanlara yardım etmemize izin veriyor.
Duygularla ilgili sorunların hangi organik nedenlerden kaynaklandığı anlaşılabiliyor mu?
- Bazı bozukluklarda evet. Kimi insanlar mesela söyleşimizin başında gördüğümüz resme, bizim gibi tepki göstermiyorlar. Bu kişiler empati yetisinden yoksunlar ve artık niçin böyle olduğunu da biliyoruz. Bir araştırma sırasında beyin hastalarına üzüntülü, öfkeli veya mutlu yüzler gösterdik. Hemen hemen tüm hastalar fotoğraflardaki insanların neler hissettiklerini anlamalarına rağmen, sağ beyin yarısındaki insula bölgesi hasarlı olan kişiler doğru yanıt veremedi. Bu beyin bölgesinde çok sayıda beden durumları temsil edilmekte. Eğerli hasarlı ise, hastalar diğer insanların duygularını kavrayamıyor.
Bu da sizin teorinizi destekliyor. Bedeninizin halihazırdaki durumunu algılayamadığımız için duyguları hissedemiyoruz.
- Evet kesinlikle. Bu tür hastalarla ilk kez karşılaştığım zamanları çok iyi hatırlıyorum. Başlarından geçen çok kötü hadiseleri anlatmalarına rağmen herhangi bir duygu ifadesi göremedim. Ben onların yaşadıkları olaylardan daha fazla etkilenmiştim.
Hastalar bir şey hissetmedikleri için üzülüyorlar mı?
- Hayır. Duyguların eksikliğini hissetmek için onlara sahip olmak gerekir. Eliot adındaki bir hastamın benzer bir sorunu vardı. Mesela şimdi içeri biri girip ‘yangın var!’ diye bağıracak olsa korkup dışarı fırlardı. Ama kendisine, bize göre sıkıntı verecek bir şey olsaydı, zerre kadar tepki vermezdi. Utanma, suçluluk duygusu veya üzüntü gibi karmaşık toplumsal duygulara karşı tamamen duyarsızdı.
Dertsiz, tasasız bir yaşam- bu kulağa hiç de kötü gelmiyor...
- Aldanıyorsunuz. Sıkıntıyla ilgili duygular zihnimiz için bir tür alarm sinyali görevini görüyorlar. Örneğin: ‘Dikkat, kendin için iyi olmayan bir şey yapıyorsun’ diye uyarıyorlar. Diyelim bir akşam yemeğinden sonra bir konuşma yapıyorsunuz. Kendinizi konuşmaya iyice kaptırıyorsunuz ve yirmi dakika sonra dinleyiciler sıkıldıklarını belli etmelerine rağmen siz yine konuşmayı sürdürüyorsunuz. Oysa bu durumdan rahatsızlık duyarsanız, ‘galiba biraz fazla konuştum, iyisi mi konuşmayı keseyim’ diye düşünürsünüz. Rahatsızlık hissi olumlu bir şekilde davranmanıza yardımcı olur.
İğrenme veya sevinç gibi temel duygular da yitirilebilir mi?
- Evet bu da mümkün. İnsulada meydana gelen belli başlı bir hasar iğrenme duygusunu köreltebilir. Bu kişinin önüne bir tabak solucun koyduğunuzda hiç iğrenmeden bunları yiyebilir. Mesela beyin bademciğinin bir tümör yüzünden hasar görmesi durumunda hasta korku duyusunu bile yitirebilir. Bu hastalar diğer insanların yüzlerindeki korku ifadesini bile algılayamazlar. Ama üzüntü veya sevinç duygularında sorun yaşamazlar.
Korkusuz yaşam avantaj değil
Korkusuz yaşamak da avantajlı değil mi?
- Değil tabii. Hastalarımdan biri normal bir zekaya sahip olmasına rağmen korku duyusunu bilmiyordu. Bu yüzden erkeklerle de çabucak ilişki kuruyordu. Diğer insanlara karşı hep olumlu bakıyordu. Kötü deneyimlerden ders almak yerine sürekli tehlikeli tiplerle ilişki kuruyordu. Gördüğünüz gibi korku duygusunun yokluğu toplumsal eğilimler açısından hiç de avantajlı değil.
Gelecekte duygu protezi geliştirmek mümkün olabilir mi? Mesela beyin bademciği hasarlı olan hastanız için bir korku protezi?
- İnsan her şeyi hayal edebilir tabii. Fakat burada önemli olan bir insanın duygu proteziyle gerçekten de önemli kararlar alıp alamayacağıdır. İlginç bir düşünce aslında...
Şimdiye dek sadece beyindeki değişimler hakkında konuştuk. Fakat sizin dediğiniz gibi eğer duygular bedenden yansıyorsa o halde bedendeki değişimler -mesela belden aşağısı felçli olan kişilerde duyguların değişimi- üzerinde de durmalıyız.
- Evet ama, omurgadaki tüm sinir yolları hasar görse bile geriye duygularla ilgili sinyalleri beyne aktaracak iki yol kalır. Bunlardan biri omurgadan doğrudan doğruya beyin sapına ulaşan ve akciğer, kalp ve midedeki süreçleri
haber veren vagus siniri, diğeriyse bazı hormonsal değişimleri beyne aktaran kan damarlarıdır. Yine de belden aşağısı felç olan insanların duygularında değişiklikler yaşanır. Kendisi de felç olan bir psikologun araştırması gerçekten de duyguların değiştiğini göstermiştir. Fakat kesin olarak kanıtlanmış veriler yok henüz.
Siz bu tür hastalar tanımıyor musunuz?
- Böyle hastalar var tabii. Mesela yüzme kazasında boynunu kırdıktan sonra tüm bedenine felç inen genç bir hastamız üzücü olaylar karşısında artık ağlamadığını anlatmıştı. Gerçi yine üzülüyordu ama hissettikleri eskisi gibi değildi. Öyle görülüyor ki üzüntü onun için çok güçlü entelektüel bir fenomen haline gelmişti.
Bilim kurgu yazarları bazen beynin bedenden ayrılmasıyla nelerin yaşanabileceğini tasarlamaya çalışırlar. Bedenden ayrılan beyin hala duyguları algılayabilir mi? Yoksa bu süreç bedensiz işlemiyor mu?
- Bu durumda beden tiyatrosunun tüm yönlendiricileri yok olur. Ama eğer duygu teorim doğruysa bedenden ayrılmış bir beyin de bazı duyguları algılayabilir. Bunu canlı yayın yapmak yerine durmadan eski filmlerin gösterilmesiyle karşılaştırabiliriz.
Meslektaşınız Robert White, insan kafasını başka bir bedene aktarmayı hayal ediyor. Bu durumda yeni beden yüzünden kişilik değişebilir mi?
- Elbette ki bazı değişimler yaşanır. Her beden farklı reaksiyon gösterir. Ve bu da kişiliği ve duygu dünyasını biçimlendirmekte.
- Tüm beden nakli gerçekte biraz karmaşık. Ama organ nakli bugün bile yapılıyor. Örneğin duygusal reaksiyonu önemli ölçüde hissedilen kalp. Kalp naklinin duygular üzerinde önemli etkisi olması gerekmiyor mu?
- Bu konuda çok kuşkuluyum. İlginç bir biçimde birileri Pedro AlmodÓvar’ın ‘Annem hakkında her şey’ filminde bunu düşünüyor. Fakat bu değişimin, tüm parametreler çerçevesinde ölçüldüğünde ne kadar az olduğunu düşünün. Fiziksel bir değişim meydana gelir, ama bu ne sizin estetik zevkiniz, ne de en sevdiğiniz yemek üzerinde etkili olabilir.
Antonio Damasio
ABD Iowa City’de dünyanın en büyük beyin araştırmaları merkezlerinden birini yönetiyor. 59 yaşında olan Portekiz doğumlu Damasio, görüntüleme cihazları ve çok gelişmiş testler yardımıyla, hastalarının düşünme ve duşumsama yetilerinin izini sürüyor. Dünyanın dört bir yanından beyni zedelenmiş hastalar bu merkeze geliyor. Bazı hastalar yıllar sonra da izleniyor ve gelişmeleri araştırılıyor. Damasio, bu sayede, beyni tümörler, beyin inmeleri ve kaza sonucu zedelenmiş 2 binin üzerinde hasta koleksiyonuna sahip oldu. Bu hastaların çoğu ağır bellek sorunları, konuşma sorunları ve duygu karışıklıkları yaşıyorlardı. Damasio çalışmalarını, özellikle, bilimin uzun sure hiç ilgilenmediği insanın duygu dünyası üzerinde yoğunlaştırdı. Duyguların beyin ile beden arasındaki iletişim sonucu oluştuğunu belirten teorisini, son çıkan ve dünyada büyük ilgiyle karşılanan ‘Duyumsuyorum, o halde benim (varım)’ ve ‘Spinoza Etkisi’ isimli kitaplarında anlatır.
Hayvanların duygu dünyası
Duyguları tüm yaşam süresi içinde bu kadar güçlü kılan nedir?
- Bilmiyorum. Evrim tarihi açısından çok eski olan organizmalar üzerinde de duyguların varlığını izliyoruz. Mesela Aplysia deniz salyangozuna dokunduğunuz zaman, hayvan büzüşüyor, kalp atışı hızlanıyor, kan basıncı yükseliyor ve korku anlamına gelen kırmızı bir mürekkep salgılıyor.
Peki ama salyangoz korkuyu gerçekten hissediyor mu? Yani korku duyusu olarak adlandırdığınıza da sahip mi?
- İşte yanıtını bilmediğimiz soru da bu zaten. Bir duygu ancak beyinin, kendi bedenini temsil etme yetisine sahip olduğu zaman ortaya çıkabilir. Şimdi farklı türlerin beyinlerine bakarak şunu sorabiliriz: Bunlarda duyguları üretebilecek yapılar mevcut mu?
Balık, kuş ya da sizin az önce sözünü etmiş olduğunuz salyangozun duyguları saptanabilseydi, hayvan korumacılığı üzerindeki etkisi ne olurdu?
- Bu çok büyük bir olasılık. Fakat diğer canlı türlerinin duygulara sahip olup olmadıklarını saptayabilecek yöntemlerimiz yok henüz. Ben çok sayıda canlıda varolduğunu sanıyorum.
İnsanın duygu dünyasının hayvana göre daha zengin olduğunu kabul ediyor musunuz?
- Evet insanların bu konuda çok özel olduğunu düşünüyorum. Çünkü insan duygulara sahip olmanın dışında, bunların geçmişiyle bağlantılı olduğunu bilir. İnsanın yaşadığı acının boyutu neden önemli bir boyuttur? Sadece şu an ve burada acı çekmediğimiz için. Ve insanın varoluşu neden sevindirici veya üzücü olabiliyor? Kendimizi kişiliğimizin geçmişindeki uzun perspektifte hatta evrenin geçmişinde gördüğümüz için.
Aşkı keşfeden bir dedektör olabilir mi
Bilgisayara duygu aşılanabileceğine inanıyor musunuz?
- Evet, bu mümkün. Ama bunun niye gerekli olduğunu bilmiyorum. İnsanlar, yaşam sürelerini uzatabildikleri için duygulara gereksinim duyarlar. Yaşayan organizmalar olarak aç kaldığımızda veya belli başlı bir tehlikenin içinde kaldığımızda öleceğimizi biliriz. Evrim insana hayatta kalma mücadelesiyle başa çıkabilmesi için duygularla donatmıştır. Eğer silisyum ve çelikten üretilmiş olsaydık durum farklı olurdu.
Sinirbilimin duyguların varlığıyla yeterince ilgilenmediği izlenimimiz doğru mu?
- Evet. Sorun yeterince objektif değildi bizim için. Beyni araştırabilmemize izin verecek ilk yöntemlere kavuştuğumuzda önce herkes objektif olarak tanımlanabilecek olgular üzerine atladı. Konuşma ve hareket yetisinin tam olarak nerede işlediğini biliyoruz. Ama söz konusu duygular veya bilinç olduğunda önce neyi araştıracağımıza karar vermek zorundayız. Mesela on filozofu bilincin tanımını yapmaları içinde bir masa etrafında topladığınızda asla görüş birliğine ulaşamadıkları için yemeğe başlamanız imkansızdır.
Fakat artık birçok şey değişti?
- Tabii ki. On ila on iki yıl önce üniversitelerde duygularla ilgili bir eğitim programı bile bulunmuyordu. Oysa son beş yıldır önemli gelişmeler yaşadık ve şu sıralar duygular sinirbiliminin en hararetli konularından biri. Ve bu sadece bir gece içinde değişti.
Bunun görüntü tekniklerinde yaşanan gelişmelerle ilgisi var mı?
- Evet. İnsanlar yeni fikirlere ve yeni tekniklere göre davranıyorlar. Atılımlar, yöntemlerin yeni fikirlerle elden ele dolaşmasıyla gerçekleşiyor. Duygu konusunda da yaşanan budur zaten.
Sinirbilimcilerin gelecekte bir gün ‘Beni seviyor musun?’ sorusunu beyindeki özel etkinlik motifleriyle yanıtlayacak bir aşk detektörü geliştirebileceklerine inanıyor musunuz?
- Her ne kadar çok karmaşık olsa da özel bir motif olabilir. Ama kim bilir, belki günün birinde love.com adlı bir İnternet sitesi bir aşk tanısı seti satmaya başlar ve birileri de bunu kullanmaya başlayabilir.
Ve bu kişi siz olmazsınız öyle mi?
- Hayır, ben bu soruyu bu şekilde yanıtlamaya pek meraklı değilim. Neden bunu kendimiz bulmaya çalışmak yerine aşkı duyumsayan bir makine isteyelim ki?