Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de bahis oyunlarında şike olayları bir süredir konuşuluyor.
Önce bu işin ne kadar kolay olduğunu, tam otomatik mafyatij bir örgütlenmeye ihtiyacınız olmadığını bir örnekle açıklayalım.
Artık günümüzde, bahis oyunları sadece maç sonucuna göre oynanmıyor. Örneğin maçta en az bir kırmızı kart olacağını iddia edip, istediğiniz kadar para yatırabiliyorsunuz.
Eğer siz bir futbolcuysanız, örneğin kırmızı kart üzerine paranızı yatırıp, gidip karşı takımın oyuncusuna iman gücüyle girişir, bir adet kırmızı kart sahibi olabilirsiniz.
Sonra maçtan atılır, soyunma odasına gider, paralarınızı saymaya başlarsınız.
2005’te Akçaabat Sebatspor – Kayserispor maçında adı illegal bahis oyunuyla anılan Gökdeniz Karadeniz, şike yaptığını itiraf ettiğinde gündemin kılıcı bahis oyunları üzerinde sallanmaya başlamıştı.
Sözde bu konuda yasal düzenleme yapılacak, artık bu tür ‘ayak’ oyunlarına müsaade edilmeyecekti.
Gündem değişti, verilen sözler unutuldu...
***
Bahis manipülasyonunun sadece bize mahsus olduğunu sanıp, “ah biz Türkler” türünden bir komplekse girmeye gerek yok.
Üçkağıtçı her yerde üç kağıtçı.
Belçika’daki Het Laatste Nieuws gazetesi UEFA’nın Avrupa’da adı şikeye karışan 40 takımını enseledi.
Haber tüm dünyaya bomba gibi düştü.
İddiaya göre aralarında Türk takımları da var.
Soruşturma yapılacak geçmiş maçların sayısı 200.
Türkiye’de incelemeye alınacak maç sayısı 29.
Diğer yandan üçkağıtçıların arasında fark yok ama savcılarının arasında var.
Burası Türkiye orası Almanya...
Alman savcıları, soruşturma sonuçlanıncaya kadar hiç bir takımın, oyuncunun ve kulüp yöneticisinin adının açıklanmayacağını kesin bir dille söylediler.
Ve bir bomba daha,
UEFA, Haziran’dan beri bazı kişilerin telefonlarını dinlediğini açıkladı.
Dış basını takip edenler, telefonları dinlenen kişilerinin özel hayatını, sevgilileriyle, çoluk çocuğuyla yaşadıklarını basında sayfa sayfa ifşa edilip edilmeyeceğini görecek.
UEFA temsilcisi Peter Limacher, bu olayın gelmiş geçmiş en büyük futbol skandalı olduğunu söyledi.
Bunun Türkiye futbolu’ndaki kirlenmeyi durduracağının,
Pisliklerin itinayla altına süpürüldüğü halıyı kaldırabileceğinin garantisi yok.
Ama şurası kesin,
TFF dahil 10 ülkenin federasyonunu çok zor günler bekliyor.
***
Dünya klasiklerini çizgi romandan okumak yeter mi?
Bir kaç aydır kitapçılara girer girmez kendini gösteren rengarenk çizgi romanlar dikkat çekiyor.
NTV’nin tüm serisini,
Karşılaştırmalı bakabilmek için Everest yayınlarından çıkan Shakespeare romanlarını da aldım.
Okuduktan sonra şu sonuca vardım,
Kitaplar gerçekten çok kolay okunuyor, okuma hızınıza göre 45 dakika – 1 buçuk saat arasında bu çizgi romanları devirebiliyorsunuz.
Bu işin çıkış noktası klasikleri okumayanlara okutmak. Billhassa da günümüzün kitap okuma alışkanlığı olmayan gençlerine ulaştırmak.
Geçtiğimiz günlerde Sefa Kaplan’ın “Türkiye Kütüphane Fakiri” başlıklı haberi aslında bu ihtiyacı çok güzel özetliyor.
Acaba yerine ulaştı mı diye merak ettim ve satış rakamlarına baktım,
NTV’nin çizgi Macbeth’i 40 bin satmış, Kafka’nın Dava’sı da aynı rakamda.
Fena rakamlar değil, satışlar güzel.
Fakat çizgi romandan okumak yeter mi?