Güncelleme Tarihi:
"Futbolu bıraktı" iddialarından Barcelona'da tutunamayışına kadar birçok soruyu yanıtlayan Rüştü Reçber, futbol dünyasındaki önemli konulara da değindi.
İşte efsane kalecinin açıklamaları;
Soru: Sene 1988 Burdurgücü sonra Antalyaspor, daha sonra dile kolay tam 13 yıl Fenerbahçe. Kısa süreli de olsa Barcelona ve yine diğer bir takım Beşiktaş. Evet, Rüştü Reçber’den bahsediyoruz. Var mı eksik saydıklarım?
Rüştü Reçber: Yok.
S: Bu arada yüzyirmisi A olmak üzere yüzotuz iki kere milli takım forması giydin, daha sonra 2003’te Dünyanın en iyi kalecisi unvanını aldın, Pele tarafından yaşayan efsaneler arasında ilk 100’desin. Başka birşey kalmadı herhalde. Bütün bunları saydıktan sonra gözün hala arkada kaldı mı? Şunu da yapabilseydim diyor musun?
R.R: Tabi ki insanın hedefleri bitmez, aslında benim hedefim bir kulüp takımında başarı elde edebilmekti. Kısmet olmadı, ancak bunun yanında milli takımla çok güzel başarılar elde ettik.
S: Peki, başta soracağım soruyu hemen sorayım, futbolu bıraktın mı?
R.R: Şimdi, futbolu Türkiye’de oynamama kararı aldım. 3 ay kadar oldu. Sayın başkan Fikret Orman’ın demecinden sonra bu kararı aldım.
"BAŞKANLA HİÇ YÜZ YÜZE GELMEDİK"
S: Sayın başkan Fikret Orman seni çağırdı neler konuştunuz?
R.R: Sayın başkan beni hiç çağırmadı. Yüz yüze gelmedik. Ben sadece ekranlardan duydum benimle ilgili olan düşüncelerini, daha sonra da yüz yüze gelmedik.
S: Peki bırakma kararını o zaman mı aldın?
RR: Şimdi şöyle söyleyeyim. Benim hedefim 1 yıl daha Beşiktaş’ta oynamaktı. 1 yılın sonunda jübile yapmaktı. Bunun planlamasını da biz Final Four için buraya gelen Barcelona Başkanı ile görüştük. 1 yıl sonra onların Uzakdoğu turnuvası vardı. Oradan dönüşte, İstanbul’a gelerek benim jübile maçım için oynayacaklardı. Biz böyle bir plan yapmıştık, ancak gelişmeler o yönde olmadı.
S: Bu duruma üzüldün mü? “Biz artık seni düşünmüyoruz” dediler ki bıraktın.
RR: Tabi şimdi işin altından bu çıkabilir. Bu bir gerçek. Ben 1 yıl 2 yıl daha oynayarak Türk futboluna hizmet edebilirim, diye düşünüyordum. Kendimde bu gücü gördüğüm için böyle bir planlama yapmıştım. Bunu veremediğimi düşününce üzüldüm. Yoksa diğer konular tamamen Beşiktaş başkanının veya hocasının aldığı kararlardır. Onlara saygı duymak lazım. Profesyonellik bu çünkü.
"AMERİKA'DAN TEKLİF VARDI..."
S: İki sene oynadıktan sonra jübile yapacaktın. Şimdi Jübile yapmayı düşünüyor musun? Yoksa yurt dışında oynayacak mısın?
RR: Amerika’dan bir teklif vardı. Ben 2 yıl olarak ısrar ettim, ancak onlar 1 yılda ısrar ettiler. Önemli bir yerdeydi. 1 yıl için ailemin düzenini bozmak istemedim. Düşünme süreci 2 ayımı aldı. 1 yıl için Avrupa veya Amerika’ya gitmek olmaz diye düşündük. Şu anda futbolu bıraktım diye bir açıklamamda olmadı zaten. Bakacağım yine de ilerleyen zamanlarda net olarak karar vereceğim.
S: Şu anda net olarak futbolu bıraktım kararın yok?
RR: Şu anda yok. Hala hizmet etme gücüm var. Ben kalecilik yapmayı seviyorum.
S: Neden Türkiye değil kaptan?
RR: Sağolsunlar, çok teklif veren kulüplerimiz oldu. Ben de onlara çok teşekkür ettim. Bir çok takımda uzun süreler oynadım. Beşiktaş, Fenerbahçe gibi hedefleri olan camialarda oynadım. Şimdi buradan farklı bir yere gitmek, benim kimliğime zarar verir endişesi oldu açıkçası. Hedef sayısı olan takım da çok az zaten. O yüzden böyle bir karar aldım. Amerika’daki teklif de bana hala açık ama biz bir karar aldık.
"BEŞİKTAŞ'A KIRGINLIĞIM YOK AMA..."
S: Peki Beşiktaş’a kırgın mısın? 2 sene daha oynayabilirim diyorsun.
RR: Hayır bir kırgınlığım yok. Oynayabilirim tabi ki. Bu profesyonel bir anlayıştır. Tek üzüldüğüm nokta belki şu olur; sizin gibi karşılıklı oturarak kararlar alınabilirdi.
S: Benim anlamadığım şu, sen neden hala Beşiktaş’ta değilsin, kimse sana bir şey söylemediyse? Bu kararın nereden çıktı?
RR: Sayın başkanın televizyondaki açıklamasını dinledim. Amerika’daydım ben. “Çok yaşlı futbolcuyu kadroda görmek istemem” dediğinde, bu lafın altında çok şey yatar. Bunu anlamak lazım.
S: Başkanın güzel bir teklifi vardı. Güzelce jübile yapalım. Bizde kaleci antrenörü olsun diye.
RR: Bu tekliflerin hiçbiri bana gelmedi. Gelmemiş bir şey hakkında yorum yapmak doğru olmaz.
S: 13 sene Fenerbahçe, 5 sene Beşiktaş’ta oynadın. İkisi de çok büyük kulüp. Merak ediyorum Rüştü kendisini hangi takımlı olarak görüyor?
RR: Bu insanların bakış açısına göre değişir. Ancak gittiğim her yerde çok büyük bir sevgi ile karşılanıyorum. Bunun oluşumundaki en büyük etkenler tabi ki Fenerbahçe ve Beşiktaş’tır. Ancak bence en önemlisi Milli Takımdır. Milli Takım’da ben 15 yıl sürekli olarak oynayan birisi olarak, bu yaz Avustralya’da da resmi olarak milli takımı bıraktığımı simgeleyen bir maç oynadım. Onu da sayarsak 18 yıllda elde edilen başarılar, insanların gözünde ben artık bir milli futbolcu olarak gördükleri için de beni Beşiktaşlı veya Fenerbahçeli olarak ayırt ederler gibi bir endişem yok. Onlar beni hangi takımlı olarak görmek istiyorlarsa öyle görsünler.
S: Nerede daha çok mutluluklar yaşadın? Mutlu oldun?
RR: Ben iki yerde de mutlu oldum. Fenerbahçe’de daha uzun süreli olduğu için daha fazla şeyler yaşadım. Fenerbahçe’de en çok üzüldüğüm şey Türkiye Kupası alamamış olmamızdı. Ancak Beşiktaş’ta iki kez alarak listemden onu da çıkarttım. Genelde zaten üzüntülerimiz skorlar ile ilgiliydi. İki camiada olmak da bana gayet mutluluk veriyor.
FENERBAHÇE'DEN NEDEN AYRILDI?
S: Fenerbahçe’den ayrılış nedenin maddi miydi?
RR: Hiçbir zaman maddi olmadı. Derin konulara girmek istemiyorum. Ben orada misyonumu tamamlamıştım. Orada son zamanlarda yaşadığım şeyler bana bunu hissettirdi. Gitmemin hem benim, hem de Fenerbahçe adına iyi olacağını düşündüm. Ama maddi olarak kesinlikle alakası yok. Fenerbahçe’de oynarken hiç bir zaman parayı mesele yapmadım. Çünkü benim oynadığım zamanda aldığım parayla, aynı dönemden takım arkadaşımın aldığı paranın 3 katı az parayı alıyordum. Bunlara ben hiç tenezzül etmedim. Beşiktaş bana kapısını açtı. Ben de o kararı almıştım, o yüzden geldim.
S: İki ay düşünme sürem var diyorsun kaptan ve bu iki ay sonunda ailecek karar vericeksin. Bu karardan sonra mı jübile yapacaksın?
RR: Jübile şöyle yapmak istiyorum. Bir hayır kurumuna bağış yapmak istiyorum. Benim amacım yok. Yeter ki bunca zaman güzel işler yapmaya çalıştık, bırakırken de bir hayır kurumuna bağış yapmayı düşünüyorum.
S: Peki kimle yapmayı düşünüyorsun sayın kaptan?
RR: Barcelona olarak düşünüyorduk, ancak Barcelona iptal oldu. Şimdiki düşüncem oynamış olduğum iki büyük camianın karşılıklı oynaması diye düşünüyorum, ancak her iki kulübün de başkanları nasıl karar verir bilemiyoruz.
S: Peki Fenerbahçe’den ayrılırken başkan Aziz Yıldırım’ın sana, “Katar’a git sonra gel bizde antrenör ol” gibi bir teklifi oldu mu?
RR: Hayır. Öyle bir şey yok.
FENERBAHÇELİLER'DEN TEHDİT ALDI MI?
S: Fenerbahçe şampiyonluğu Bursa’ya kaptırdığı zaman Rüştü’nün mesajlar attığı, Fenerbahçelilerin çok üzüldüğü açıklandı. Bu konuda Aziz Başkan bir açıklama yaparak bunu anlatmaya çalıştı. Bu duruma bir açıklık getirmek ister misin?
RR: Ailecek görüştüğüm insanlar var. Türk futbolunda tabi ki her zaman konuşup, mesajlaşıyorum. Ancak benim bu insanlarla herhangi bir şekilde ne Fenerbahçe ile ilgili bir diyaloğum olmuştur, ne de herhangi kötü bir şey söylemişimdir. Ben maçlardan önce arkadaşlarımı arar, başarılar dilerim. Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı veya herhangi biri olur. Bunu her zaman yaparım. Dolayısı ile böyle bir şeyin olması söz konusu değil. Hiçbir Fenerbahçeli’den bana tehdit gelmedi. Bunu tüm Fenerbahçeliler bilir.
S: Barcelona’da çok az kaldın. Bu senin için hayal kırıklığı oldu mu?
RR: Dönmemin tek sebebi teknik direktördür. Kulüp başkanı daha seçilmemiş, benimle anlaşma yapıyor. Seçimlerde benim ismimi kullanıyor. O şekilde başkan oluyor ve ben o şekilde gidiyorum oraya. Giderken başkan bana iki hocadan bahsetmişti. Gelecek olanların benimle ilgili görüşleri olumluydu ancak ikisi ile de anlaşma sağlanamadı ve Rijkaard geldi. Uzatmayayım, Amerika’daki kampa gittik. Lig başlamadan karşılıklı oturduk tercümala birlikte ve bana direk olarak şunu söyledi; “Ben seni lig’de oynatmayacağım. Belki UEFA’da oynatacağım” dedi. “Önce dil bilmiyor, daha sonra yabancı kontenjanı” dedi, daha sonra “anlaşamıyor” gibi bahaneler üretti. Ben de özel öğretmen eşliğinde İspanyolca öğrenmeye başladım. Bize Nihat’ı örnek gösterdi. İkinci sene oldu. Çin’e gittik. Yine “Ben seni oynatmayacağım” dedi. Nedenini sorduğumda, “Artık bir nedeni yok. Ben seni oynatmak istemiyorum” dedi. Ben de oturarak bir şey yapamayacağım için dönme kararı aldım.
S: Peki Rijkaard daha sonra Galatasaray’a geldi. Hiç görüştün mü? Görüşseydin ne derdin?
RR: Hayır görüşmedik, ama görüşseydik benim ona söyleyeceğim çok şey olurdu, onun bana diyecek hiçbir şeyi olamazdı. Türk’lerin misafirperverliği vardır biliyorsunuz, bunu zedelememek için hiç karşı karşıya gelmedim, gelmek istemedim. Bir insan “Kötü kalecisin” diyebilir, “Senden memnun” değilim diyebilir, ama beni dil ile, kontenjan ile bu hale getiriyorsunuz ben de o sorunları aşınca bana hiç bir açıklama yapamıyorsanız, orda kalmanın bir anlamı olmayacağını düşündüm.
FUTBOLU BIRAKTIKTAN SONRA NE YAPACAK?
S: Rüştü Reçber futbolu bıraktıktan sonra futbolun içerisinde kalacak mı?
RR: Antrenörlük ile ilgili gerekli çalışmalarımı yapıyorum. Şu anda da herhangi bir kulüpte antrenörlük yapma hakkına sahibim. İkincisi sportif direktörlük olabilir. Futbol veya sporu o camiadan gelen birileri yönetmeli diye düşünüyorum. Futbolu daha çok yöneten insanların da futboldan gelmelerini ve sosyal bir kadroda olmalarını isterim. Yorumcu da olabilirim. Yazı da yazabilirim. Hep sporun içerisinde olmak istiyorum.
S: Sportif direktörlük Türkiye’de çok etkin değil. Bu imkanları Türkiye’de bulabileceğine inanıyor musun?
RR: Bunu Türkiye’de uygulayan tek bir takım var; Kayserispor. Zaman zaman büyük kulüplerimiz yapmaya çalıştı, ancak hiçbiri sürekli hale getiremedi. Bu çok büyük eksiklik aslında. Zamanla ilerleyen dönemlerde bu durumun değişeceğini düşünüyorum. Şu anki yöneticilere bir şey söylemiyorum, ancak hem emekleri hem zamanları hem de paralarından oluyorlar, ancak sportif direktör kullandıkları zaman bunlardan daha az fedakarlık yapmak durumunda olacaklar. Tabi bu zaman isteyen bir iş.
S: Peki kaptan bu sportif direktörlük yetkinle çok yerli ve yabancı adamla çalışacaksın. Tercihin hangisi olur?
RR: Yabancı olarak Carlos Alberto Parreira ile çalışırdım. Türk olarak da Fatih Terim gibi bir insanla çalışmak isterim.
S: Genelde yerli mi yabancı teknik direktör taraftarı mısın?
RR: Ben yerli teknik direktör taraftarıyım.
S: Bir çok teknik adamla çalıştın. Seni etkileyen teknik direktör hangisidir?
RR: Hangisi değilde hangileri diyelim. Bir Fatih Terim. İki Mustafa Denizli. Üç Carlos Alberto Parreira. Dört Şenol Güneş ve Ersun Yanal’ı da buna ekleyebilirim. Gençlik, ustalık, kalfalık dönemleri vardır. Bu insanlardan çok şeyler öğrendim. Hepsi farklı karakterde olduğu için ben onlardan çok şeyler öğrendim. Mesela Fatih hocayı anlatmaya iki kelime yetmez. Biz fubolcular kendi aramızda şöyle söyleriz, “Fatih hoca mezardan birisi gelse, oynatır” deriz. Biz inandık. Mustafa hoca, sabah idman saatinde senin gözlerine bakar ve isteyip istemediğini anlar, “Sen bugün içeri gir biraz dinlen” der. Şenol hocayla milli takımda çalıştık. Kendisi kültür ve bilgili bir insan. Ersun Yanal çok bilimsel bir insandır. Futbol ve bilimi ilk biraraya getiren ender insanlardan birisidir. Ondan da çok şeyler öğrendim.
S: 24 yıllık futbol kariyerinde nasıl bir 11 yaparsın? Kaleye seni koyalım hemen.
RR: Kaleyi sona bırakalım. Sağ bek olarak Ümit Davala’yı seçerdim. İki göbek olarak Uche ve Högh. Sol beki iki önemli oyuncu ile oynadım; Hakan Ünsal ve Abdullah. İkisini ayırt etmek imkansız. Önde dörtlü yapacaksak, Emre’yi koyarım. Oğuz Çetin’i koyarım. Sağ tarafa Nihat’ı koyarım. Sol tarafa da Arda,’yı koyarım. Santraforda da Hakan’ı öne arkasına da Hagi’yi veya Alex’i koyarım.
"HAGI, ALEX VE TAFFAREL"
S: Türkiye’ye gelmiş en iyi yabancı oyuncular?
RR: Bana göre Hagi, bir de Alex diyorum. Tafarrel’i de ekleyebilirim. Çok önemli bir kalecidir kendisi.
S: Kaleci olarak kimlerden daha çok şey öğrendin?
RR: Ilie Datcu. Kulakları çınlasın. Bana atlamamayı o öğretti. Fenerbahçe’ye geldiğimde çok şeyi ondan öğrendim. Bir de milli takımda çok az bir araya geldiğimiz Rasim Kara vardır. O da altyapıyı bana ilk kurduran odur. İkisinden çok şey öğrendim.
S: Futbol hayatında sende çok acı bırakan, seni üzen veya sevindiren maçlar hangileridir?
RR: Benim içimde iki tane maç ukte kalmıştır. Biri 2002 Dünya Kupası’nda Brezilya’ya yenildiğimiz milli maç. Diğeri de 2008 Almanya – Türkiye maçıdır. İkisini de hak etmedik. Şanssızdık. Brezilya başka bir grupta olsaydı, biz muhtemelen final oynardık. O bir şanssızlıktı. Ama 2008 Almanya maçında galibiyeti hak etmiştik. 2-2 olduktan sonra yenileceğimiz aklımıza gelmedi. Colin Kazım yerde yatıyordu. Topu dışarı atıp Fair Play yapsalardı, biz o golü yemezdik. Eksik taraftan geldiler ve biz golü yedik.
S: Jübilede iki takım da kabul ederse, yapacak mısın, yoksa jübile yapmadan mı bırakacaksın futbolu?
RR: İki takımdan birisi kabul ederse yaparım. Etmezlerse de çok önemli isimler bir araya gelir. En azından bir gösteri maçı yaparız.
"QUARESMA'YI ANLAMAK LAZIM"
S: Quaresma ile oynadın. Antremanda beraber oldun. Nasıl kişilikte birisi sence?
RR: Bir kere onu önce anlamak lazım. Dışardan baktığınız zaman, öyle kolay kolay gülmez ancak onu anladığınız zaman aslında gülen bir insan olduğunu görürsünüz ve anlarsınız. Şu anda sıkıntılı bir dönem yaşıyor şu anda ve karakterli bir çocuk aynı zamanda, yıldızları tutmasını ve yönlendirmesini bileceksiniz. Quaresma da bir yıldız ve o yüzden onu nasıl yönlendireceğinizi, kıvama getireceğinizi bilmeniz lazım. Şu anki durum çok içler açısı bir durum değil, ancak bence takımda oynar.
S: Sen Alex’i de yakından tanıyosun. Peki Alex’in ‘tweeti’nde “Hoca beni kıskanıyor” yazdı. Bu ‘tweet’ini nasıl değerlendiriyorsun. Alex’i de bize biraz anlatır mısın? Tam 8. senesi ve bu zamana kadar hiç bir şeyi olmadı.
RR: Ben Alex ile tam 3 yıldır oynadım. Beyefendi, sessiz işini seven ve ailesine düşkün bir yapısı var. Tweet olayına gelince, eğer aile içerisinde bir sorun varsa, bu bir oda da çözülebilir. Bunun dışarı yansıması ve yansıdıktan sonra polemiklerin oluşması doğru değil. Alex’in yaptığı da doğru değil. Çok uzatıldı ve büyütüldü, ancak aile içerisinde çözülebilirdi.
S: Peki kaptan hangi oyuncularla oynamak isterdin?
RR: Ben Türkiye’de olduğum için hep Türkiye’yi konuşuyoruz. O kadar çok insan var ki, ben Barcelona’da ikinci yılımda Messi’yle oynadım, Iniesta’yla oynadım. Xavi ile oynadım. Baktığınız zaman dünyanın yıldızları ile oynadım, ancak Türkiye’ye baktığınız zaman ben Hagi ile oynamak isterdim. Hakan Şükür ile kulüp takımında oynamak isterdim. Günümüzde Arda ile oynamak isterdim. Bir kulüpte bir araya gelmek istediğim çok futbolcu oldu. 2003 – 2004 kadromuzda oldu gibi ancak malesef genelde oynamak istediğim futbolcular başka takımlarda oldular.
ALEX Mİ HAGI MI?
S: Alex ile Hagi’yi karşılaştıranlar var. Senin oyun hangisinden yana olur ?
RR: Hagi’den yana olur. Neden diye sorarsanız, hem Türkiye’de Galatasaray’ın başarılarında önemli katkıları oldu, hem de Avrupa’daki UEFA Kupası ve Süper Kupa’da faydası oldu. Tek taraflı olmadı. Zaten Türkiye’ye geldiğinde bir yıldız olarak geldi. Barcelona’da oynamış bir yıldızdı hemde. Alex de çok yetenekli bir oyuncu ancak başarısı sadece kulüp bazında. Kıyasladığımız zaman ikisininde kulüplerine çok faydası oldu ancak Hagi’nin artıları çok. Alex’te henüz böyle artılar yok.
S: Hangi futbolcuyu seyretmekten çok keyif aldın?
RR: Arda’dan çok keyif alıyorum şu anda. Arda’nın bir tek eksiği vardı. Onu da kapatmış. Arda İspanya’ya gittiğinde tam seviyede değildi, ama onu kapatmış ve artık çok rahat bir şekilde 90 dakika oynayabilir ve üstüne bir 30 dakika daha oynayabilir. Onu almış. İlk giitiğinde de hocasının tek dediği buydu. Ben Arda’yı çok iyi gördüm. Maşallah. Böyle devam eder inşallah.
S: Peki milli takıma gelmişken, onlar hakkında ne düşünüyorsun?
RR: Ben Avusturya’da onlarla beraberdim. Gittiğim zaman direk arkadaşlıklara, sohbete bakıyorum. Geleceğimiz açık bence milli takım olma yolunda çok iyi adımlar atılmış. Biz sabredersek bu takım çok iyi yerlere gelecek. Estonya maçına bakıldığında kalite açısından iki takım bir araya konmaz ancak dünkü maçta bize bir ışık verdiler. Bir takım olmak için sadece biraz zamana ihtiyaç var.
"HAMİT'İ GÜLERKEN GÖRMEZSİNİZ"
S: Maçı izlediğine göre kulübede oturan Hamit’in yüz ifadesini ve Selçuk’un gol attıktan sonraki yüz ifadesini neye bağlıyorsun. Milli Takım forması giyen futbolcuların küsmeye hakkı yok diye düşünüyorum. Sen ne düşünüyorsun?
RR: Katılıyorum. Hamit’i çok gülerken göremezsiniz zaten. Hamit öyle bir yapıya sahip. Selçuk’un da o düşünceler içerisinde olduğunu tahmin etmiyorum, ama anlık bir tepki vermiş olsa bile yanlış. Futbolcunun milli takımda kapris yapmaya, surat asmaya, hoca ile kötü diyaloga girmeye hakları yoktur. Buraya kimse gelemez, gelmek içinde çok kişi can atar. Sadece burada olmak sizin için yeterlidir. Selçuk’a bir konuda kızdım. Gidip hocasına sarılması lazımdı. Ama bunların altında art niyet aramamak lazım.
S: Abdullah hoca ikinci maçta da Selçuk’u oynatmadı. Basına göre kadro yapmam düşüncesinde dediler. Ancak ben öyle olmadığını düşünüyorum.
RR: Bende size katılıyorum. Bir kere burası milli takım ve 30 kişi içerisinden 11 kişi oynar. Diğerleri niye oynamadım demez. Hocamız buraya gelmek için çok yollardan geçti ona da saygı göstermemiz lazım. Hocada onu söylüyor. Hiçbir zaman art niyet aramayan birisi bildiğim kadarıyla. Zaten hiçbir hoca bindiği dalı kesmek istemez. O da ona göre takım çıkartıyor.
S: Kaptan ben sorularımı bitirdim. Senin eklemek istediğin bir şeyler var mı veya benim sormayı unuttuğum herhangi bir şey var mı?
RR: Teşekkür ederim. Keyif duydum. Sevindim. Tekrardan görüşmek üzere diyorum.