Güncelleme Tarihi:
Tekrardan merhaba, Resident Evil Village incelemesine hoş geldiniz. Gelin bu köyün hikayesine bir bakalım.
Masal dediniz kâbus oldu bu
RE:VII [Biohazard]’da karısının peşinden giden Ethan, oyunun sonunda Mold adlı süper organizmayı yenmiş, bizi kurtaran serinin başka bir kahramanı Chris Redfield da bizi ve eşimizi helikopter ile kurtarmıştı. Oyun, bu kısmı, RE:VII oynamamış kişiler için videolu olarak da özetliyor. Çok güzel bir düşünce.
Açılış sahnemizde, olayların üzerinden 3 sene geçmiş, bu sırada 6 aylık Rose adında bir kız bebeğimiz var. Çok güzel çizilmiş bir masalı, Rose’un uyuya kalması ile yarıda kesip bir baba olarak bebeği yatağına götürüyoruz. Açılıştan itibaren sizi güzel bir detaycılık yakalıyor. Burada ve oyunun genelinde, oyun sizin gözünüze sokmadan, eğer ararsanız hikayeyle, kişilerle alakalı bazı detayları barındırıyor. Bu bir fotoğraf, bir not belki bir albüm bile olabiliyor.
Birkaç dakika sonra ise Chris Redfield, sanki geçmişte sizi kurtarmamış gibi evinize baskın düzenleyip Mia’yı infaz ediyor. Daha sonrasında sizin ve Rose’un götürüldüğü kamyon kaza yapıyor ve Resident Evil Village, resmi olarak başlıyor.
Bir sen, bir ben, bir de bebek. Bebek?
Kızımız kayıp, silahımız yok, en güvendiğimiz adam karımızı infaz etmiş. Psikolojiniz yeterince bozulmadı ise kaza yaptığınız alanda oyun ilk anlarından sizi germeye başlıyor. Ağaç dallarına asılmış kargalar, sesler, çatırdamalar, hareketler ve tabi ki kan. Village, genel olarak tempoyu çok iyi ayarlıyor. Bazı yerler tahmin edilebiliyor, hele de daha önce Resident Evil oynadıysanız, ‘tamam burası biraz korkunç geçecek’ diyebiliyorsunuz. Bunların hepsinin rastgele olmak yerine belirli bir senaryoda gerçekleşmesi bir bakıma fena değil. Bu metot, hikâye anlatımını güçlendirse de tekrar oynanabilirliği düşürüyor.
Oyun boyunca çeşitli yardakçılarla ve ana düşmanlarla kapışıyoruz. Oyun sizi bunlara karşı özel olarak uyarmasa da ipuçlarını takip ederek tahmin edebiliyorsunuz. Bu savaşların hiçbirinde zorlanmadım ama iki tanesinin saldırı stilini anlamadım. Yine de vura vura öldürdüm gibi bir durum oldu. Hem ana düşmanlar hem yardakçılar çok iyi çizimlere sahipler. Özellikle bir oyunluk gelen düşmanların çok yüzeysel geçilmesi hatasına düşülmemiş. Oyunun fragmanlarında sanki ana düşmanmış gibi görünen Alcina Dimitrescu (Lady Dimitrescu)’dan sonra bir miktar tempo düşecek diye çok korksam da Donna Beneviento ağzımın payını verdi.
Temponun korunmasında bir diğer etki de, çoğunlukla yükleme ekranı görmeyişimiz. Burada bindiğiniz bir asansör, bir manivela ile açtığınız kapının açılışı gibi anlarda bir sonraki bölümün yüklenmesi sağlanmış. Başlarda o kadar konsantre olmuştum ki, fark etmedim bile. Yine tempo korunabilmesi için envanter konusunda önemli eşyalar ve hazineler bambaşka bir yerde tutulmuş. RE3:Nemesis döneminde yanan köpekler kovalarken az önce anahtar aldığı için alamadığı otu almaya koşan bir Mehmet vardı eskiden.
Oyunun bulmacaları da oldukça dinamik, aynı yerde çok fazla kalmanızı gerektirmiyor, geneli dolaşma üzerine. Bulmacaları zor bulmadım, bir iki tanesinde kafamı kaşımam gerekti ama bu konuda çok da başıboş değilsiniz. Özellikle ilerlemede rol oynayacak eşyaların açıklamalarında, haritanın kilitli bölgelerinde ne gerektiği açıkça yazıyor. Kolaylık olması açısından geçilen bulmacalar, alınan hazinelerin haritada üstü çiziliyor. Adı gereği tek bir mekân çevresinde geçen Village’ta, bazı yerleri birden fazla ziyaret etmeniz gerekiyor. Oyunun karakterde olduğu kadar mekanlardaki tonları da harika.
Piyano teli gibi aksiyon
Oyunun korku dolu anları VII kadar değil. Bunun belli başlı birkaç sebebi var. Bunlardan ilki, oyun size, ihtiyaç duyduğunuz molayı fazlasıyla veriyor. Hikâyede ilerlemediğiniz sürece bazı bölümlerde çok rahat bile sayılabilirsiniz. Güvenli bölgeleriniz var, çoğu kovalamacada panik yapmak yerine haritada daha önce gördüğünüz anahtar noktaları hatırlamanız gerekiyor.
İkincisi ise, genel olarak daha fazla aksiyona dayalı olması. Bir yerden kaçan, kurtulan yerine daha atılgan, ‘aman görünmeyeyim’ diyen biri yerine sürpriz elementini kullanmaya çalışan bir avcı gibisiniz. Her ne kadar en basit zombiyi öldürmek üç dört mermiden daha fazlasını istese de, eğer yeterince araştırmacıysanız oyunda bir şeylerin muhtaçlığını çok az yaşıyorsunuz. Ethan’ın Chris tarafından bir savunma eğitimine tabi tutulmasının da buradaki geçişte payı büyük. Yoksa ‘aman nereye geldik’ diyen adamdan attığını vuran delifişek bir asker çıkarmak birkaç saatlik tecrübe ve bir iki travma ile olmaz.
Peki duyduğunuzda ne yapıyorsunuz? Village’de, neredeyse her bölgede mevcut olan Duke adında bir satıcı ile sık sık muhatap oluyoruz. Sizin silahlarınızı geliştiriyor, eklentiler, malzemeler satıyor ve hatta hikâyede yardımcı bile oluyor. Duke ile alışveriş için oyun boyunca elde ettiğimiz Lei para birimini kullanabiliyoruz. Bulduğumuz bazı değerli eşyaları da yine Duke’a ücreti mukabilinde satabiliyoruz. Hatta hayvan avcılığı yapıp bunları yemek yapıp bazı özelliklerimizi geliştirmemiz mümkün. Biraz tavuk biraz balık yiyerek daha az hasar alabiliyorsunuz mesela. Sağlıklı beslenmek önemli tabi.
Diyelim ki paramız yok. O zaman da, Ethan’ın bunca zaman edindiği tecrübeler ile bir ot ile kimyasal karıştırarak ilk yardım kiti, bazı metal parçaları ve barut kullanarak da mermi üretmesini sağlıyoruz. İleride Ethan ‘yok artık’ dediğimiz bir iki şeyi üretmeyi de öğreniyor ama sonuçta sol omzundaki ısırığı sağ koluna döktüğü ilaç ile onardığı için bu detay çok önemli değil.
Ekonomi konusunda örnek vermek gerekirse, oyunu Normal zorluk seviyesinde, fena olmayan bir atışçılık ve maksimum dikkat ile, 200.000 Lei civarında cep harçlığı ile bitirdim. Bu esnada oyun sonlarına doğru bir miktar da hovardalık yaptığımı söyleyeyim. Oyunun envanter sistemi tıpkı eski oyunlar gibi slot bazlı olduğu için kötü günlere sakladığım pompalı mermilerimi bir yere koymam gerekiyordu, ben de zombilere hızlı teslimat yapmayı tercih ettim.
Kötülük yok mu hiç?
Village, yapmaya çalıştığı şeylerin bazılarını çok iyi yapıyor. Görsel anlamda doyurucu, hikâye olarak güzel, müzikler ve sesler gereken anlarda devreye giriyorlar. Maalesef oyunun seyrek ama can sıkan bir iki kötü noktası var. Kendi adıma yazabileceğim en büyük iki eksiden biri genel performans ile ilgili. Fare hassasiyetinin oyun içinde inanılmaz yavaş olması gibi bir sorun yaşadım ilk önce. Evet DPI artırmak bir çözüm ancak sorun sadece oyunun içinde olunca bu sefer menülerde aşırı hızlı bir imleç ile mücadele ettim. Oyunun sonlarına doğru gelen ana sahnede ses kayması vardı. Oyunu bitirdikten sonra gelen Credits ekranında önce ses gitti ve benim final mücadelesini vermemin bir önemi kalmadı. Bir atmosfer sağlıyor demiştik ya, işte bu biraz hasar alıyor bu tip şeylerde. Elimizdeki onca ekipmana rağmen birkaç zincirin bizi engellemesi gibi minik mantık hataları da mevcut.
İkincisi ise fiyatına göre kısa olması. Oyunun ana hikayesi 8-10 saat gibi bir sürede bitirilebiliyor. Oyunu bitirince bitmiyor, New Game+ adında eldeki geliştirmeleri koruyarak en baştan daha zor bir senaryoyu oynadığınız ve Mercenaries adında, dalgalar halinde gelen düşmanlara karşı mücadele ettiğiniz bir-iki modu da var oyunun. Ek olarak bu yaz aylarında Village sahiplerine ücretsiz olacak çoklu oyunculu Re:Verse’i de bekliyor olacaksınız. Yine de, Village’i alma sebebiniz bu üçünden herhangi biri değil. Başarımların %100 olması veya dibine kadar kurcalamadan bırakmama gibi huylarınız yok ise, hikâye ile ilgili bir gelişme (buna uygun alanlar mevcut) veya özlemedikçe açıp tekrar oynamanızı gerektirecek bir şey yok.
Bu Köye Girilir Mi?
Her ne kadar RE sever bazı insanlar korku öğelerini yetersiz, bazı mekanikleri zayıf da bulsa, Village, yine kendi kanından olan Biohazard’ın bıraktığı bayrağı bir adım daha öteye götürüyor. RE serisine aşina da olsanız, seriye Village ile başlayacak da olsanız, türün en kaliteli yapımlarından birini deneyimlemelisiniz. Kendinizi kaptırıp da sabahın 7:30’unda yaklaşık 8.5-9 saatlik bir süreçten çıkmış olursanız da oyunun sürükleyiciliğinin canlı kanıtı olarak rahat rahat uyuyabilirsiniz. Tabi uyuyabilirseniz.