Rakibi Fatih Terim’in gerisinde kalmıştı, şimdi atağa kalktı

Güncelleme Tarihi:

Rakibi Fatih Terim’in gerisinde kalmıştı, şimdi atağa kalktı
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 24, 2009 00:00

Beşiktaş şampiyonluk yolunda, Mustafa Denizli de hedefe kilitlenmiş durumda. Dış dünyaya kapılarını kapatan Denizli, kariyerinin en önemli dönemeçlerinden birinde. O nedenle de kendisiyle konuşamadım. Ben de arşiv taraması yapıp, onu tanıyanlarla konuşarak portresini yazdım. Geri dönüşleri ve iniş çıkışları olan, standart dışı hayatından satırbaşlarını aktardım sizlere. Yaşamöyküsünden sıkı bir film senaryosu çıkabileceğini de söylemeliyim.

Türkiye’de futbol dünyasının lordlarından biri o. Çok az futbol adamına bu kadar övgü dolu sıfat layık görüldü. "En iyi sol ayak" ile başladı, "Fenerbahçe’yi şampiyon yapan ilk yerli antrenör" ve "Milli Takım’a Avrupa’da ilk çeyrek final oynatan antrenör" noktasına geldi. Şimdi de "Türkiye’de üç büyükleri şampiyonluğa taşıyan ilk teknik direktör" unvanını alma peşinde.

Bir yazıda denildiği gibi, "Apoletleri umursamayan" bir antrenör o. Futboldan, Altay’dan ayrılalı neredeyse 30 yıla yaklaşıyor, o hálá sorulduğunda kendisine "Büyük Altay’ın Büyük Mustafa’sı" sıfatını uygun buluyor.

Başarıların peşinde koşmayı seviyor. İşte bu özelliği de onu Türkiye’de futbolun imparatoru olarak anılan Fatih Terim ile benzeştiriyor. Adı konmamış ama futbol dünyasını izleyen herkesin heyecanla izlediği bir yarış bu.

Fatih Terim, Adana Demirspor’da futbola başladı, Galatasaray’a transfer oldu ve Milli Takım’da oynadı. Mustafa Denizli de Altay’da ve ardından Galatasaray ve Milli Takım’da forma giydi. 1983’te Galatasaray’da birlikte futbol oynadılar. Her ikisi kariyerlerinin ikinci döneminde daha büyük şöhrete, paraya ve unvana kavuştu. İkisinin de özgüvenleri hayli yüksek. İkisi de hırs küpü. İkisi de üç büyüklere şampiyonluk kupaları armağan etmekle kalmadı, Milli Takım’ı çalıştırdılar ve yurtdışına açıldılar.

Son dönemde Denizli’nin yarışta geride kaldığı söyleniyordu, şimdi atağa kalktı. Onun Beşiktaş’ı şampiyon yaptıktan sonraki hedefi bile şimdiden belli; Avrupa Şampiyonluğu. Çünkü Fatih Terim’in 2000’deki UEFA şampiyonluğuna gıpta etmişti!

Denizli, bu noktaya gelene kadar epeyce zikzak çizdi. Galatasaray’ı şampiyonluğa taşıyıp, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynatıp, Milli Takım’ı yönettikten sonra kalkıp Alman ikinci lig takımı Alemannia Aachen’a giderek herkesi şaşırttı. Türkiye’ye döndüğünde Galatasaray’ın ardından Kocaelispor’u çalıştırması, 2001’de de Fenerbahçe’yi şampiyon yapan bir teknik adam olarak ikinci ligdeki Manisaspor’a geçmesi futbol dünyasında çok yadırgandı. Neredeyse her başarıdan sonra bir iniş yaşayan Denizli, sonra da İran’a giderek iki sezon orada takım çalıştırdı. Futbol yorumcularının asıl ezberlerini bozan davranışı, geçen sezon bir karmaşa yaşayan Beşiktaş’ın başına dönüşü oldu. İran’a gidişine "iş kazası" diyenler, dönüşüne de destek vermedi!

Kimi de onun bu iniş çıkışlı çizgisini "Sıfırdan başlamayı ve risk almayı sever" diye değerlendirdi. Tabii bu bugünden geriye bakarak yapılan bir değerlendirme. Muhtemelen o günleri yaşarken kendisi böyle hissetmiyordu. Zira "Çok bıçak, hançer yedim. Ama kendimi tekrar yenileyip, yaralarımı kapatabiliyorum" diyen de o.

AİLESİ

BABASININ İŞİNİ HİÇ SEVMEDİ

Kendisini futbola vermesinin nedenlerinden biri, babasının işini sevmemesiydi. Çeşme’de üç kahvesi olan babası, tütüncülük yapardı. Babası Zaimoğlu Mehmet Ali Bey Giritli, annesi Pembe Hanım ise Selanikli. 10 Kasım 1949’da doğan ikinci oğullarına Mustafa adını vermelerinin nedeni Atatürk hayranı olmalarıydı.

ÖZLÜ SÖZLERİ

Benim egomun benden başkasına zararı yoktur.

En iyi sistem kazanan sistemdir.

"İçimizdeki İrlandalılar" neticede bir mesajdı. İçimizdeki İrlandalılar hiç yok olmadı. 10 sene önce de 5 sene önce de vardı. Bugün de var. Bundan sonra da olacak.

Hayatımda keşke kelimesini kullanmadım. Pişmanlık ifadesi benim hayatımda yoktur. Verdiğim kararların tamamı yanlış da olsa.

Birlikte yaşamak bir tercihtir, evlenmek bir karar.

Bu milli takımı zeki bir çocuğa benzetiyorum. Her rakibin imreneceği bir karneye sahip. Baştan aşağı pekiyi.

Fenerbahçe’ye kırgınlığım yok. En büyük hatam Fenerbahçe’yi şampiyon yapmaktı. Türkiye hataların bedellerinin ödendiği bir ülke değil, başarıların bedellerinin ödendiği bir ülke.

Atasözlerimiz bile ’Büyük lokma ye, büyük laf etme’ diyor. Hep ortada yani. Ne kokarsın ne bulaşırsın. Biz dedik ki (Kokalım, bulaşırsak da bulaşalım)"

Kadınlarla ders çıkarmak için birlikte olmazsın. Yaşamak için birlikte olursun.

Yediğim hançerlerden sonra bilgisayar oyunlarındaki gibi yenilenebiliyorum.

HAYATININ YOL AYRIMI

Mahalle maçında keşfedildi

10 yaşındayken en büyük hayali, Çeşme Gençlik’te oynamaktı. İlk defa Seferihisar’la Çeşme’nin Kurtuluş Günü nedeniyle yapılan özel maçta forma giydi. Asıl hayatını değiştiren, 1964’te arkadaşlarıyla sokakta top oynarken Ege Üniversitesi Kulak Burun Boğaz Bölümü Başkanı Prof. Dr. Orhan Cura’nın oradan geçmesi oldu. Denizli’yi alıp Altay Kulübü’ne götürdü. Mustafa Denizli 14 yaşındaydı.

Bir yıl sonra da Altay’ın formasını resmen giydi. 3 bin lira verdiler. Babası da arsa aldı. Sezon açılınca A takımına almadılar. Dört ay genç takımda da oynatmadılar. Sene sonunda "Sen okuluna devam et" diye geri postaladılar. Bu başarısızlıktan yılmadı. Sabahları güneş doğmadan kalkıp plajda saatlerce çalışıyordu. 1966’da da gidip, "Bir fırsat daha istiyorum" dedi. İşte o ikinci fırsatın sonucu ortada...


EN DEĞERLİ VARLIKLARI

İKİ KIZI

Mustafa Denizli’nin kızları Selin ve Lal, en kıymetli iki varlığı. Yeni bir karar verince önce onlara sorup, onaylarını alıyor. Selin ve Lal, bir gölge gibi hemen her an takip ediyorlar babalarını. Selin her maçın 89. dakikasında mesaj atıyor; babası da maç biter bitmez mutlaka arıyor kızlarını. İran’dayken bile günde sekiz on kez konuşuyorlardı, şimdi de.

Lal, babasıyla ilgili ne düşündüğü sorulduğunda hep aynı yanıtı veriyor; "Gurur! Başarılı bir babanın kızı olmak güzel." Selin de babası gibi futbol terminolojisine katkıda bulunma yeteneğine sahip. Takım taraftarlığı sorulduğunda hep babalarının çalıştırdığı takımı tuttuklarını anlatmak için "Biz futbolun mültecileriyiz" demişti. Önce babaları bir takıma giriyor, sonra onlar da peşinden "Sığınma haklarını" kullanıyorlar. Büyük kızı Selin, İzmirli levanten bir ailenin kızı olan Jüliet ile evliliğinden, küçük kızı Lal ise 14 yıllık birliktelik yaşadığı Çiğdem Kayalı’dan doğma...

ROL MODELİ

JUPP DERWALL

Denizli, Alman hoca Jupp Derwall’in öğrencisi. Futbol kariyerinin ikinci dönemi olan antrenörlüğü Galatasaray’da Derwall’in yardımcısı olarak başladı. 1987’de de teknik direktör oldu ve Galatasaray’ı lig şampiyonu yaptı. Alman hocadan öğrendiklerinden biri de disiplindi. İran’daki futbolcular da en çok onun disiplin anlayışını övüyordu.

HAYALİ BEŞİKTAŞ ÇOCUKLUK ÖZLEMİ

Futbola, İzmir takımı olan Altay’da başladı. 17 yıl boyunca da orada top koşturdu. Altay, hem yuvasıydı onun hem de asıl gönül verdiği Beşiktaş gibi siyah beyaz renkleri taşıyan takımıydı. Bütün arkadaşları da bilirdi beş yaşından itibaren Beşiktaşlı olduğunu.

Beşiktaş’a gitmesini söyleyip dururlardı her fırsatta. Fakat kısmet olmadı Beşiktaş’da futbol oynamak. 1983’te Galatasaray’a transfer oldu. Ama orada mutlu olamadı. Galatasaray camiasındaki Beşiktaşlıydı! O sezon sonunda da futbola veda etti.

Fakat teknik direktörlüğe başladıktan sonra da uzun yıllar Beşiktaş’la yolları kesişemedi. O nedenle 2009’da takımının başına geçtiğinde derin bir nefes aldı, nihayet der gibi dile getirdi içinden geçenleri: "Beşiktaş ile buluşmamız geç kalan bir buluşma oldu."

EN ÇOK KULLANDIĞI SÖZCÜKLER

Yüzde 50 değil yüzde 51

Denizli’nin ağzından en sık duyulan sözcükler, "Gayet tabii ki", "Hadise" ve "Yüzde 51". Söyleneni onaylamak istediği zaman "Gayet tabii ki", konu ya da olay gibi sözcükler yerine "hadise" demeyi tercih ediyor. "Yüzde 51" ise "Top yuvarlaktır" deyiminin onun dilindeki hali. En kötü durumda bile "Yüzde 51"lik ihtimalden söz edebiliyor.

Dilinden düşürmediği bu sözcükler, en kızgın anında bile yüzünden eksik etmediği tebessüme de denk düşüyor. Amigo Orhan’ın uçarak kafa atmasından sonra ayağa kalkıp gülümseyerek yürüyebilen ender futbol adamlarından biri o. Tatlı, sert ve sakin bir insan. Bir yandan da isyankar bir tip. Futbol oynadığı günlerde hem kırmızı kart rekortmeniydi, hem de centilmen olarak tanınırdı.

DUYGULARI

ÜZÜNTÜLERİNİ KOLAY ATLATAMIYOR

Duygularının etkisinde kalan bir spor adamı Denizli. Kaybedilen bir Sarıyer maçının o kadar etkisinde kalmıştı ki, üzüntüsünden iki gün evden çıkamamıştı. 2000 yılında Fenerbahçe’ye geldiği yıl Portekiz’de oynanan çeyrek finalde hakemin verdiği penaltının etkisinden ise hálá kurtulamadı. Zaman zaman o görüntüleri gördüğünde içindeki yara açılıyor, yine üzülüyor. "O penaltı haksızdı" diyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!