Güncelleme Tarihi:
60'lı yılların ünlü basketçileri bugün iş dünyasına smaç yapıyor.
Topu görünce dayanamıyorlar. Bu yüzden ayda bir iki kere mutlaka buluşup ter atıyorlar. Maçtan önceki racon hep aynı. El sıkıştıktan sonra önce simitler (belin her iki yanında oluşmuş yağlar) kontrol ediliyor, sonra eller saçlara gidiyor...çekişmeli geçen ancak bugün tek potaya inen kısa bir maçtan sonra ilk durak, kebapçı oluyor. Onlar Bir zamanlar basketbol dünyasının en popüler isimleriydiler, gençtiler, çok yakışıklıydılar... Bugün hala çok yakışıklılar ve iş dünyasının çeşitli dallarında yıldızlarını parlatıyorlar.
Nuri Tan: (1965-1982)
Ribaundu
mimarlıkta yakaladı
Türkiye'de hiçbir basketbol oyuncusu onun kadar şampiyonluk görmedi. 17 yılda 17 şampiyonluk kupası yaşadı. Öyle ki arkadaşı jübile kitabına ‘‘Boğulacaksan okyanusta boğul, asılacaksan İngiliz ipiyle asıl, top oynayacaksan Nuri gibi şampiyon takımlarda oyna’’diye yazmıştı. Adı Eczacıbaşıyla anıldı kaptan Nuri'nin. 80 kez milli oldu, üç kez üst üste attığı basketlerle Türkiye'nin ‘‘en iyi dış adamı’’ diye tanındı. Bugün 52 yaşında ve çok başarılı bir mimar. Geçmişte bir mimar gibi ördüğü oyunu şimdi iş hayatında sürdürüyor.
‘‘Mimarlıkta da basketbol gibi ekip işine güveniyor. Geçmişe baktığında yaptığı hataları gülerek anlatıyor. ‘‘Çok kuvvetli bir oyuncu olup, fiziki kondisyonumu güçlendirmek isterdim. Şu anda NBA'de oynayanlardan daha zeki görüyorum kendimi. O zaman da görüyordum ama fizikman kuvvetli olmadığımız için, maalesef istediğimiz gibi basket oynayamadık. Biz Volkswagen gibiydik. Avrupalı rakiplerimiz ise Rolls Roys...Biz hiçbir zaman tam anlamıyla profesyonel basketbol oynamadık.’’ Basketbol ona ne sağladı? ‘‘Sosyal bir kuvvet! Başka hiçbir yerden elde edemeyeceğiniz bir referans... Ben 26 yıldır mimarlık yapıyor olsam da titrimin başında görünmez harflerle milli basketbolcu yazıyor sanıyorum....’’Gelelim orta yaş sendromuna. Nuri Tan kendisini 35 yaşında görüyor. Ben 52 yaşındayım ve diskoya gidebiliyorum. Ve bana gençlerin ‘bu moruğun burada ne işi var' diyeceklerini sanmıyorum.’’
Serdar Ersözlü: (1964-1980)
‘Çiçek’ potada kaldı
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi terk. Nedeni; Basketbol. Mülkiye'de başladı basketbola, kolejde zirveye çıktı. İlk transferinden 1000 lira alan Ersözlü'nün adı yıllarca Kolej'le özdeşleşti. Ona çok lakab yakıştırdı arkadaşları. Temiz ve titiz olduğu için önce ‘‘Çiçek’’adını taktılar. Fazla açık tenli olduğu için Casper diye çağırdılar. Ama hiçbiri tutmadı.
‘‘Fizik kondisyon çalışmaları çok zayıftı, hatta bu işi kimse bilmezdi. Hayretle Rus ve Amerikan takımlarını seyrederdim. Kafama takar, çok sıçrayıp smaç yapmak için vücudumu laboratuvar olarak kullanırdım. Çok smaç yaptım ama çok da sık sakatlandım. Basketbol kariyerimin daha parlak ve uzun olmamasının nedeni sakatlıklardır.’’
Meslekten hiç ayrılmadı. Bugün millli takımlar alt yapı teknik koordinatörlüğünü yapıyor.
‘‘Karım programlı olmamdan rahatsız olur. Fevkalade titizimdir aynı zamada ilgi duyduğum konuyu sonuna kadar araştırırım. Ben bir teknoloji manyağıyım. Bu bir savaş uçağı, bir harp gemisi, bir müzik seti, bir formüla yarış arabası ya da bilgisayar olabilir. Bir konuyla ilgilen- diğimde onu en iyi yapan kişiyle tanışmak için fırsat kollarım. Ritm and Blues, caz standartları beni motive eden müziklerin başında geliyor.’’
Kemal Erdenay: (1960-1980)
Baba Kemal sigortanın gardı
Basketbol camiası onu Baba Kemal olarak bilir. Her zaman gençleri basketbol oynamaya teşvik ettiği için belki de...Kemal Erdenay bugün başarılı bir sigortacı olsa da basketbolu hiç bırakmadı. Haftanın hemen hemen her gününü, gönül verdiği takımı İTÜ'de genç basketbolcularla geçiriyor. Antrenmanları dikkatle izleyip, gençlere tiyolar veriyor. Takımın maddi ihtiyaçları olduğunda ise kendi tabiriyle dilenciliğe çıkıyor. Baba Kemal, 20 yıl basketbolun tüm mevkilerinde görev aldı. Tam 160 kez milli formayı giydi. İTÜ'yü şöhret yaptı. Oğlu Harun, basketbol oynamak istediğinde onu 7 yaşındayken İTÜ'ye yazdırdı. Yeteneği olduğunu görünce, antrenörlüğünü üstlendi. ‘‘Ben Harun'u biraz hırpaladım. Çok yetenekliydi ama hiç hırsı yoktu. Birgün ona ‘hırslanman için ne lazım' dedim. Bana ‘karşımdaki kasti faul yaparsa, işte o zaman hırslanırım' demişti. Yine bir maçta çok kötü oynarken mola aldım, ona bir tokat patlattım. ‘Ben rakibinim hadi artık çık ve gerçekten oyna' dedim. Bana çok sinirlendi ama çok güzel bir oyun çıkarttı.’’
O bugün Enka, Koray inşaat gibi büyük firmalarla çalışıyor, baraj inşaatlarının, holdinglerin ‘‘all risk’’sigortalarını yapıyor. Günün yarısını işe, yarısını basketbola, haftasonlarını ise balığa ayırıyor. Fenerbahçe marinada duran küçük sandalıyla iyi-kötü hava dinlemeden Boğaz'a açılıyor.
Barış Küce: (1962-1975)
Limonu potaya geçirdi
Eski jenerasyon onu kolejli basketçi olarak tanıyor, genç jenerasyon ise Limon mağazalarının sahibi... Bugün en çekişmeli geçen bir maç kadar çok hareketli bir hayatı var onun. İlk eşiyle üç kez olmak üzere toplam altı kere evlendi. Bugün 52 yaşında, üç çocuk sahibi... Fenerbahçe'de oynayan boyu kadar oğlu ve hobilerinin önüne geçen on aylık kızı vaktinin önemli kısmını alıyor. Futbolda iddialıyken ayağında çıkan rahatsızlık yüzünden ona başka bir spor yapması önerildi. Hiç tanımadığı basketbolu abisinin maçlarını seyrede seyrede öğrendi. Mahalle arkadaşı Akın Öngör (bugün Garanti Bankası Genel Müdürü) onu teke tek bir maça zorlamasaydı, belki de Barış Küce bugün bu kadar popüler olamayacaktı. ‘‘Benimle dalga geçer gibi maç yapınca hırs yaptım, üç ay çok sıkı çalıştım. Üç ay sonra genç milli basketbol takımına seçildim.’’ Ankara Koleji'nin çelimsiz, sıska öğrencisi Barış, kendini okulun en popüler erkeği olarak buluverdi. O artık kolejin idolüydü. Küce sadece oyundaki yeteneğiyle değil, Beattles tarzı saç kesimi, şık kostümleriyle de ekol yaratmıştı. ‘‘Giyime anormal meraklıydım. Hep takım elbise giyerdim. Her kıyafetime uygun ceket cebimde mendiller bulunurdu. Bir tek fötr şapkam eksikti.’’
İktisadi Ticari İlimler Fakültesi öğrencisi olan Küce, giyim merakını farklı şekilde tatmin etmek için Ankara Koleji'nin karşısında butik açtı. 27 yaşında Avrupa elemelerinde sayı kralı seçildiği yıl, basketbolu bıraktı. ‘‘Giyim aşkı basketbola ağır bastı galiba. Hayat tek birşey için yaşanıyor. O da adrenalin. Basketbolda adrenalin doyum noktasına gelmişti. Ticarete başladım. Barış Butik'ten Limon Company'ye 29 yılda Ankara'dan Mersin'e, İstanbul'dan Antalya'ya kadar 19 ile yayıldı mağaza zinciri...
Hasan Arat: (1973-1983)
Tekstil dünyasına smaç yaptı
Beşiktaş’ın en yakışıklı oyuncusuydu. Yedi yıl birinci ligde oynadı. Bir kez milli oldu ama veteranlarda! Ruslara karşı oynanan bir maçtı bu...Hiçbir zaman kendini iyi oyuncu olarak görmedi. 24 yaşında, en popüler olduğu dönemde basketbolu bıraktı. Yine de adı hep yıldız basketçilerle anıldı. Çünkü o basketbol camiasının gurur duyduğu önemli bir işadamıydı. Hasan Arat bugün 40 yaşında. Marcs&Spencer, Gap, Banana Republic gibi dünyanın en büyük markalarına üretim yapan, yıllık cirosu 25 milyon dolara yaklaşan, borsada işlem gören Arat Tekstil’in kurucusu. Pamuk ipliği pazarlamacılığından konfeksiyona, ihracata uzanan ticaret hayatında basketbolcu olmanın yararını hep gördü. Oyun hırsı ve risk alma duygusu ona ticarette fırsatları değerlendirme şansı yarattı.
‘‘Bir günüm üçe bölünmüştü. Sabah üniversite, öğlen ticaret, akşam antrenmanlar’’...Hep 7 numarayla çıktı sahaya Hasan Arat. Ve her maçtan önce sakal tıraşı oldu. Bugün de bu takıntısı hala sürüyor. Hafta sonları bile tıraş olmadan güne başlamıyor. Hayal ettiği geleceği başka bir sektörde gördüğü için en popüler çağında basketbolu bıraktı.
‘‘Bu kararımdan bir sene sonra hiç gidemedim maçlara, çok üzüldüm. Yine de basketboldan hiç kopamadım. Haftada iki gün basketbol oynuyor. Dizimin yan bağlarında sakatlık yüzünden çok sıçrayamıyorum.’’
Türk basketbol literatüründe onun kadar titre sahip basketbolcu görülmedi. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği başkanlığı yaptı, bugün Dünya Giyim Sanayicileri Federasyonu İcra Kurulu üyesi. 1996 'da yılın iş adamı seçildi. Bir süre TÜSİAD yönetim kurulu üyeliği yaptı, Türkiye Avrupa Birliği İş Konseyi başkanı oldu. Bugün Beşiktaş ikinci başkanlığını yürütüyor. Yine de topu görünce gözleri parlıyor.