Güncelleme Tarihi:
Sizlere daha önce bu köşede birkaç ‘‘Salacak'' öyküsü anlatacağımı söylemiş, bunlardan ilkini de üç dört hafta önce anlatmıştım...
Okurlardan, özellikle de Salacakkolik'lerden öylesine keyif verici mesajlar aldım ki, beni gerçekten çok mutlu etti...
Şimdi bu ‘‘İsteyin Yazalım'' programı çerçevesinde, sizlere bu hafta sapına kadar gerçek bir Salacak öyküsü daha anlatıyorum...
Lafı uzattığım falan yok, anlatıyoruz işte, dinleyin!..
***
Salacak Plajı sahibi Talat Bey Nihat'ın kahvesine girdiğinde hayli düşünceliydi...
Aslında Talat Bey, plajın açık olduğu yaz sezonu boyunca Piç Yavuz ve ekibi yüzünden daima düşünceli olurdu... Zira yıllardır plajda yapmadıklarını bırakmamışlar, adamı giderek neredeyse tımarhanelik hale getirmişlerdi...
Kahveci Nihat, Talat Bey'in çayını verirken sordu:
‘‘Hayrola Talat Bey, gene pek düşüncelisin... Bir şey mi oldu?..''
‘‘Henüz bir şey olmadı ama, olacağından korkuyorum... Bu defa tutturmuşlar plajın büfesini istiyorlar... Onlara verseymişim de onlar çalıştırsalarmış büfeyi...''
‘‘Yavuz'un takımı mı?''
‘‘Kim olacak başka? O namussuzlar tabii... Koca büfeyi bu çulsuz hergelelere kiralacakmışım... Nasıl veririm büfeyi be!.. O büfe benim elim ayağım... Plajdan aldığımın üç mislini ben o büfeden kazanıyorum... O büfe olmasa plaj batar zaten!..''
‘‘Demek işi buraya kadar vardırdılar'' dedi Kahveci Nihat. ‘‘Oysa son zamanlarda aranız ne güzel de düzelmişti...''
Talat Bey, çayını bitirip yerinden kalktı...
‘‘Ama yağma yok!.. Göstereceğim onlara günlerini... Talat Bey kimmiş anlasınlar bakalım!..''
***
O gün plaja gelenler, plajda bir değişiklik gördüler...
Ortalıkta, sırtlarında atlet fanilası, ayaklarında postal üç adet ızbandut dolaşıyordu...
Bunlardan biri herkesin tanıdığı Sultantepeli meşhur Ayı Celal idi... Diğer ikisini kimse tanımıyordu... Söylentiye göre Talat Bey onları özel olarak Tophane'den getirtmişti...
Plaja gelenler böyle çamyarması gibi üç görevlinin plajda bulunmasından bir bakıma memnun olmuşlardı... Hır gür çıkmayacak, herkes rahat edecekti... Ayrıca herkes bu üç ızbandutun oraya Piç Yavuz, Camgöz Taci ve Tilt Mahmut için getirildiklerini biliyordu...
Yavuz ve takımı nedense birkaç gün ortalıkta hiç görünmediler... Bu nedenle Talat Bey'in keyiften ağzı kulaklarına varıyordu...
Plajın büfesi de tıkır tıkır çalışıyordu... Zaten Salacak Plajı'nın büfesi meşhurdu...
Özellikle ekmek içini koyduğu köftesini millet kapışır, kalabalık günlerde bu köfte için kavgalar çıkardı...
Sonraki günler Yavuz, Camgöz ve Tilt Mahmut plaja gelmeye başladılar...
Bir kenara çekilip sessizce güneşleniyorlar, denize girip gidiyorlardı...
Zaten Ayı Celal ve diğer iki çamyarmasının gözleri sürekli üzerlerindeydi... Bir olay çıkardıkları anda tepelerine binmek üzere hazır bekliyorlardı.
***
Derken bir gün beklenen olay patlak verdi... Büyük bir kavga çıkmıştı...
Kavgayı çıkaranlar, Yavuz, Camgöz ve Mahmut'tu... Ama ne var ki, bu defa başkalarıyla değil, kendi aralarında kavga ediyorlardı...
Camgöz Taci, Mahmut'u kıskıvrak kollarından yakalamış bırakmıyor, Yavuz da Mahmut'a Allah ne verdiyse veriştirip duruyordu...
Mahmut ise, ‘‘İmdaaat!.. Talat abi yetiş, beni öldürüyorlar!..'' diye avaz avaz bağırıyordu...
Ayı Celal ve arkadaşları derhal olay yerine koştular... Onlar da sillet tokat Yavuz'la Camgöz'e giriştiler... Daha sonra ikisini de aldılar sürükleyerek plajın kapısına getirip, dışarı attılar...
Bu arada Talat Bey de müdüriyet odasından fırlamış, yerde kıvranmakta olan ve burnu kanayan Mahmut'u ilkyardım odasına götürmüştü...
‘‘Sağol Talat abi, namussuz herifler az daha öldüreceklerdi beni...''
‘‘Ulan it iti ısırmaz derler... Siz nasıl oldu da dalaştınız ha?..''
‘‘Bunlar bana her zaman bunu yapar Talat abi... Ah ah!.. Bir işim gücüm olsa bu adi heriflerle dolaşır, arkadaşlık yapar mıyım sanıyorsun?.. Ayağının altını öpeyim abi, bana şurada bir iş ver de, kurtar beni bu heriflerin elinden...''
Talat bey gözlerini Tilt Mahmut'a dikti... Yavuz'un takımı içinde kavga çıkması, takımın bölünmesi, aslında onun için müthiş bir şeydi...
Zaten öteden beri nedense bu Mahmut'a, yediği tüm haltlara karşın öbürlerine kızdığı kadar kızmaz, onun aslında saf biri olduğuna, ötekilerce yoldan çıkarıldığına inanırdı...
‘‘Peki ulan!..'' dedi Mahmut'a, ‘‘Sana bir iş versem o hergelelerle selamı sabahı keser, adam gibi çalışır mısın?''
‘‘Tövbe keserim, Talat abi... Bir daha yanlarına sokulur, onlarla tek kelime konuşursam, nah iki gözüm önüme aksın...''
Ve Mahmut'u plajın büfesine verdi Talat bey... Zaten büfede de iki adama gereksinimi vardı... Özellikle, cumartesi-pazar günleri büfedekiler işe yetişemiyor, adam sıkıntısı çekiyorlardı...
Aradan üç beş gün geçti... Piç Yavuz ve Camgöz Taci plaja hiç gelmediler... Zaten gelseler de Ayı Celal ve iki tayfasının onları plaja sokacağı şüpheliydi... Bu arada Tilt Mahmut büfede azimle çalışıyor, oradan oraya koşuşturup duruyordu... Talat bey ise durumdan çok memnundu...
***
Bir pazar günüydü... Plaj iyice yükünü almıştı, tıklım tıklımdı. Öğleye doğru herkes büfeye akın etmeye başladı.
Millet köfte ekmek almak için itişip kakışıyor, kuyrukta birbirinin yerini kapmaya uğraşıyordu. Büfedekiler arı gibi çalışıyorlar, müşterilere köfte ekmeği zor yetiştiriyorlardı... Bu arada Talat bey de kargaşayı önlemeye, müşterileri sıraya sokmaya çalışıyordu. Böyle olacağını düşünmüş, Allah'tan bu pazar köfteyi her zamankinden çok yaptırmıştı...
Derken öğleden sonra plajda bir şeyler olmaya başladı...
Önce yüzleri yemyeşil olmuş üç beş kişi karınlarını tutarak plajın tuvaletlerine doğru koşmaya başladılar. Daha sonra onlara başkaları da katıldı. Plajın içi bir anda karınlarını tutup inleyerek oradan oraya koşturan insanlarla doldu.
Tuvaletlerin önü kıvranan, bağıran kişilerle ana baba gününe dönmüştü. Millet tuvaletlerin kapılarını omuzluyor, içerdekileri yaka paça dışarı çekip birbirini ezerek kendisini içeri atmaya çalışıyordu.
Bir bölümü de plajın biraz gözden uzak kıyı köşe ne kadar yeri varsa oralara koşturuyor, çökecek bir yer bulamayanlar soluğu denizde alıyorlardı. Aralarında Talat beyin öğle yemeği olarak verdiği köfte ekmekleri yiyen Ayı Celal ve adamları da vardı...
Odasından fırlayan Talat bey önce ne olduğunu anlamadı. Ama ‘‘Sen milleti zehirleyip öldürecek misin ulan?'' diye bir iki kişi yakasına yapışınca, durumu kavrayıp yerinden fırladı. Büfeye doğru koştu.
Tilt Mahmut büfede yoktu. Az önce gitmişti. Talat bey olduğu yerde yığıldı kaldı.
Kavga falan hep numara idi. Yavuz büfeyi kendilerine vermeyen Talat beyden intikam almak için bu dümeni çevirmiş, Tilt Mahmut'u plajın büfesine yerleştirmişti. Sonra gidip eczaneden 5 tüp müshil ilacı almışlardı. Mahmut da bunları ezip o günkü köftenin kıymasına karıştırmıştı.
Polisler Piç Yavuz, Camgöz Taci ve Tilt Mahmut'u iki gün sonra bir akşam üstü iskelenin yanındaki Kürt Hasan'ın kahvesinde yakaladılar. Doğruca karakola başkomiser Fazıl'a götürdüler.
Az sonra karakola Talat bey de geldi. Mahmut'un üzerine atlamak istedi, ama polisler engel oldular.
Başkomiser Fazıl bizimkilere iyi bir zılgıt çektikten sonra:
‘‘Bu defalık sizi gece yatısına alıkoymayacağım...'' dedi.
Sonra çekmecesini açtı... İki kutu müshil hapı çıkardı.
‘‘Yalnız şimdi gözümün önünde bu haplardan onar tane içeceksiniz.''
***
Yavuz ve takımı piyasaya ancak bir hafta sonra çıktılar. Avurtları çökmüş, suratları bembeyaz olmuştu.
Bu arada Salacak Plajı'na gelenler, uzun süre büfeye yanaşmadılar. Yemeklerini sandviçlerini beraberlerinde dışarıdan getirdiler.