Güncelleme Tarihi:
Herşey İETT yüzünden oldu. ‘‘İETT ile Piknikli Günler'' diye kazıdılar kafamıza. Şimdi her yer piknik alanına döndü. Gerçi İETT şehir dışında piknik yapmayı öneriyordu afişlerinde ama bilindiği gibi Türk Halkı gayet sabırsızdır, öyle bir iki saat yolculuğa tahamül edemez, bulduğu en yakın park, bahçe, sahil kenarı onun piknik alanı olur. Anamız babamız bizi ‘‘kurallara uy'' diye yetiştirdiği için biz okur yazarlar yıllarca ‘‘çimlere basmak yasaktır'' tabelası yüzünden yaşayamadık o keyfi. Neyse ki artık tabelalar halkımız tarafından itina ile yerlerinden söküldü de vicdan azabı çekmeden pikniğimizi yapabiliyoruz. Şehir içi piknik keyfi için İstanbul'daki en favori yerler arasında Çamlıca Tepesi'ni, Beykoz Çayırı'nı, Yıldız Parkı'nı, Maçka Demokrasi Parkı'nı, her tür sahil yolunu sayabiliriz. Esasen mühim de değil zaten. Birisinin bahçesi dışında herhangi yeşil küçük bir boşluk yeterli.
Sakın unutmayın! Mühim olan pikniğe giderken yanınıza almanız gereken hayati eşyaları unutmamanız. Örneğin rakı içmek için çay bardağı, rahat etmek için çizgili pijama, etrafı rahatsız etmek için pilli teyp, daha da rahatsız etmek için mümkünse bir top, (Gerçi sahil yolları trafik nedeniyle size top oynarken zorluk çıkaracaktır ama ısrar edin, koşulları zorlayın, kazalar sizi yıldırmasın!), varsa cep telefonu, (Böyle bir alete sahip olduğunuzu etrafa göstermenin daha iyi bir yolu yok, bakınız üst büyük resim), çöp çıkaracak her şey, (Mesela evde hazır karpuz kabuğu varsa onları da yanınıza alın), sürekli ağlayan bir çocuk, piknik tüpü (Adı üstünde, daha ideal bir yer var mı söyleyin), varolan üç beş ağacın dallarını kırmak için salıncak, ilk etapta yeterlidir...
Tuvalet mi, sorun değil
Şehir içi piknik eğlenceleri arasında en önemlileri bol bol egzoz dumanı yutmak, komşu piknikçi ailenin topunun yemeğinize girmesini engelleme antremanları yapmak, tuvalet ihtiyacını gidermek için fizibilite çalışmaları sürdürmek, kimin çocuğu ilk olarak ağlayacak, ilk olarak kaybolacak ya da salıncaktan düşecek diye bahse girmektir. Onun dışında piknik tüpünü en iyi dengede tutma, en hızlı köfte yuvarlama, en çok çöp bırakma yarışları da düzenlenebilir. Şehir içi piknikte en önemli kural, piknikçi gruplar arasında azami iki buçuk metre bırakmaktır. Daha uzun mesafeler yalnızlık duygusu yaratabilir. Kişi başına bir saksı toprağın düştüğü İstanbul'umuzda bir metre aralıklarla piknik konuşlanması neredeyse yasa gereğidir. Zaten biz Türkler genel olarak samimiyeti seven insanlarızdır.
Hal böyleyken, bazı çok bilmişlerin neden daha çok park istediği de bir türlü anlaşılamıyor. Yani ne olmuş Şişli'nin göbeğinde park yapılacak bir alan iş merkezi yapılıyorsa? Ya da Taksim'deki üç karışlık Gezi Parkı'na cami dikilmeye çalışılıyorsa? Görüldüğü gibi biz pekala balkonumuzda bile piknik yapabilecek yetenekte insanlarız. Hayattan çok fazla şey istememek lazım...
PARKTA ÇİLİNGİR OLAYI
Açık hava bulunacak da aslan sütü içilmeyecek! Olacak iş değil. Hemen bir gazete tedarik edilir, (Şu an elinizde tuttuğunuz mesela) masa örtüsü niyetine serilir, üzerine bir iki salatalık, domates doğranır, bir de orta yağlı güzel bir beyaz peynir... Hanım zeytinyağlı biber dolması da yaptıysa... Yani daha ne diyelim ki!
BOĞAZ'DA PİKNİK
Evinizin Boğaz manzaralı balkonu yok mu? Ne gam! Şöyle İstanbul'umuzun Boğaz'a bakan bir yeşilliğinde serin battaniyenizi. Ohh püfür püfür... Banklar da sizin için gerçi ama tabii çimenler kadar rahat değil. Termostaki çay da sıcacıktır şimdi. Bu arada bizim oğlan nereye kayboldu?
TOPRAĞIN ÇEKİCİLİĞİ
Şehrimizin çimleri herkesi kendine çekiyor adeta... Bu ne toprak sevgisi yarab! Tüm bir hafta çalışınca ‘‘relaks'' olmak herkesin hakkı tabii. Bir de bu kadar kalabalık olmasak daha zevkli olacak ama neyse ki idare etmesini biliyoruz...
PİKNİK UYKUSU
‘‘Çimlere basmak yasaktır''. Ne kadar manasız bir tabela bu böyle. Kim koymuş ki? Zaten niye basmayacakmışız, bu çimler, bu çiçekler bizim için değil mi? Basmak da yetmez, şöyle sere serpile uzanacaksın üzerlerine... Sonra da mis gibi bir uyku...
PİKNİK DEDİKODUSU
‘‘Benden duymuş olma ama Fatıman, Necla Abla'yı bakkalda görmüş ve benim size verecek kızım yok demiş. O böyle deyince Necla Abla sinirlenmiş, önünde duran çuvaldaki pirinçleri Fatıman'ın üzerine atmaya başlamış. Komşular yetişmiş de Necla Ablayı eve zor atmışlar. Fatıman'ın kızı da o gün pilav pişirmesin mi...''