Güncelleme Tarihi:
Glazer ailesinin Manchester United'ı 2005'te 790 milyon sterline (yaklaşık 1 milyar 340 milyon dolar) satın alması sadece İngiltere’de değil Avrupa’da büyük ses getirdi. Sonraki 5-6 yıllık süreçte şampiyonluklar elde edildi ama bir türlü istikrar yakalanamadı. Bu yıl işler biraz daha yolunda giderken bu sefer de kulübün satılacağı haberleri gündeme damgasını vurdu.
Harcamaların artmasına rağmen başarının gelmemesi ve şehrin diğer takımı Manchester City’nin sürekli vites artırması geçtiğimiz yıllarda United taraftarlarını kızdırıyordu. Tepkiler öyle bir boyuta ulaştı ki, 2021’de protestolar nedeniyle Liverpool'la oynayacak lig maçı ertelendi. (Bu yıl Ronaldo dramasının bitişi ile birlikte takımın çıkışa geçtiğini ve her şeyin çok daha pembe göründüğünü ekleyelim)
Nihayet Glazer ailesi geçtiğimiz salı günü, kulübün satış işlemleri için teklif sürecini başlattığını duyurdu. Kaynaklar, United'ın yaklaşık 6 milyar sterlin değerinde olduğunu, fakat satış tekliflerinin bunun çok ötesinde olabileceğini ileri sürüyor.
INEOS kimya şirketinin sahibi olan Jim Ratcliffe ise kulübü satın almak isteyen en ciddi aday… Ama Ratcliffe bu satışta tek alıcı değil...
KÖRFEZ ÜLKELERİ DE SATIN ALMAK İÇİN SIRADA
Bloomberg News’in haberine göre, Paris St. Germain'in sahibi olan Qatar Sports Investments (QSI), M. United ile ciddi şekilde ilgileniyor. Suudi Arabistan Spor Bakanı Prens Abdulaziz bin Turki Al-Faisal ise Sky Sports'a yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu’nun M. United'ı satın almak için girişimlerde bulunduğunu doğruladı.
Dünyanın sayılı zenginleri Premier Lig’de kulüp satın almak için büyük para ve emek harcıyor. Fakat, bu sanıldığı gibi sadece prestij için yapılmıyor. Dünyaca ünlü kulüpleri satın almak yüksek bir sabit gelir anlamına geliyor. Bunun yanında bir spor kulübünü alarak sermaye aktarımı yapmak ve şirket tanınırlıklarını arttırmak da mümkün oluyor. Bu yöntemin adına ise ‘Sportswashing’ (sporla aklama) deniyor. Bir grubun, şirketin, devletin bir spor etkinliğine ev sahipliği yapması veya spor takımlarını satın alması, imajı düzeltmek veya itibarı artırmak için başvurulan bir yöntem.
Bu noktada da akla ilk şu soru geliyor; Manchester United gibi köklü bir kulüp böylesi güçlü bir sermayenin etkisi altına girmesiyle kimliğini kaybeder mi?
‘FERGUSON’UN UNTED’I KİMLİK OLARAK BAŞKA BİR TAKIMDI, BUGÜNKÜ FARKLI’
Spor yazarı Engin Kehale, bu durumun biraz kişinin kulübü yönetim şekliyle alakalı olduğuna dikkat çekerek “Sonuçta yıllardır Amerikan sermayesi altında devam eden ve çok da başarılı olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir dönemin ardından gelecekler. Önlerinde Şeyh Mansur’un City’si, Abramovich’in Chelsea’si, Vichai Srivaddhanaprabha’nın Leicester’ı ya da Fenway Sports Group’un Liverpool’u gibi satın alımlarının ardından sportif olarak hep daha yukarıya gitmiş örnekler var. Sör Alex Ferguson’ın United’ı zaten kimlik olarak başka bir takımdı, bugünkü farklı. O yüzden günlük durumdan bir sapma göreceğimizi pek sanmıyorum. Satın alan kişinin algısını yukarı taşır mı? Burası kesin” ifadelerini kullandı.
‘SORUNUN KENDİSİ DEĞİL SADECE ADI DEĞİŞMİŞ OLACAK’
Spor yorumcusu Didem Dilmen ise “Gerçekleşecek satışla United taraftarı açısından sorunun kendisi değil sadece adı değişmiş olacak” dedi ve şu yorumda bulundu:
-- Premier Lig’deki kulüplerin çok sayıda yabancı sahipleri var. Bu devam edecek gibi de duruyor. Bu durum uzun zamandır da tartışılıyor. Hatta Glazer ailesinin kendisi Amerikalı ki uzun zamandır Manchester United taraftarları Glazerlara karşı protestolar gerçekleştiriyor. Hatta United'ın yabancı sahipliğinin yanı sıra tribünlerin turistlerle dolması ve Old Trafford ruhunun yitirildiğine dair belki 10 yıldır devam eden huzursuzluklar var.
-- Örneğin kulüp Amerikalılardan Katarlılara geçti diyelim, sorun baki kalacak United ruhu açısından… Kaybedilen pek çok tribün kültürünün başlangıcı Glazer ailesi… Bu bağlamda da United taraftarı açısından sorunun kendisi değil sadece adı değişmiş olacak.
‘CITY İLE DÜZENLİ REKABET EDEBİLECEK BİR YAPI KURMA ŞANSI VAR’
Peki dalgalı bir gidişat tutturan Manchester United’ı daha zengin bir sermayenin satın alması, Avrupa’da dengeleri nasıl değiştirir? City’nin gölgesinde bir süredir ezilen United, eski başarılı günlerine geri dönebilir mi?
Bu sorumuza Engin Kehale, “Dönebilir diyebiliriz” dedi ve şöyle devam etti:
“RB Sports ve Amanda Staveley’in satın almasından sonra Newcastle’ın çok kısa sürede nasıl yükseldiğine hepimiz şahit olduk. Fakat burada, kulüp yönetim tarzı da önemli. İyi örneklerin yanında Everton’da Farhad Moshiri, Valencia’da Peter Lim gibi gerçekten çok çabuk karar değiştiren, istikrarı yakalayamayan ve kulübün değerlerini zaman zaman hiçe sayan sahipler de oldu. Sonuçta kimin aldığı değil, nasıl yönettiği önemli olan. Belki şu an futbolda bir Guardiola daha yok ancak United'ın City ile düzenli rekabet edebilecek bir yapı kurma şansı var.”
KULÜPLERİN TEK TEK SATILIYOR OLMASI FUTBOLUN BÜYÜSÜNÜ NASIL ETKİLEYECEK?
İngiltere futbolun beşiği olarak anılır. Fakat güçlü sermayeler artık ligi ele geçiriyor gibi bir hava var. Bu kadar gücün doğal olarak takımlara da pozitif etkisi olacak. Bu durum Premier Lig’de dengeleri nasıl değiştirecek?
“Ele geçirme süreci aslında 20 yıl önce başladı hatta bitti” diyen Didem Dilmen, “Burnley bile Amerikalı gruba ait, Hull City'nin sahibi Türk, Wolves Çinli vs. Sadece Southampton ve Tottenham kaldı ki Southampton aslında İngilizlere ait son kale de diyebiliriz. Çünkü hâlâ taraftarın yönetimde bir sandalyesi var” ifadelerini kullandı ve ekledi:
“Championship bile satıldı, fırından çıkanı kaptılar. Yani demem o ki Premier Lig’in kendisi sermayeye geçerken değişmişti. O yüzden Premier Lig dünyanın en pahalı, en iyi reklamı yapılan, imajı en yüksek ligi ve bir marka iletişimi ile yönetilen devasa bir yapı. Bu ligde futbol kalitesinin bu denli yüksek olması anlayacağınız tesadüf değil. Bu bir şirket ve ürünü de dünyanın en iyisi. İnsanlar, Premier Lig’e öykünürken hikâyenin tamamını okumayı atlıyorlar.”
‘DİĞER LİGLER İLE ARASINDAKİ FARK GİT GİDE AÇILIYOR’
Engin Kehale ise Premier Lig’in artık global bir NBA olduğunun altını çizerek, “NFL sonrası (ki o da Amerika odaklı) dünyanın en çok para kazanan, en çok izlenen, en göz önünde olan, her futbolcunun, her teknik adamın ilk gitmek istediği lig. Doğal olarak parası olan insanların da odak noktası konumunda… Kuralları belirleyen net bir bağımsız kurum olmasa da bu tarz satın alımlarla lig her geçen gün daha da güçleniyor. Güçlü sermayeler aslında ligi değil, takımları ele geçiriyor ve durum bu sermayelerin mücadelesi haline geliyor. Bence ligin kendi içindeki dengeleri çok fazla değiştirmez ancak diğer ligler ile arasındaki fark git gide açılıyor” ifadelerini kullandı.
Uluslararası kimya şirketi INEOS’un sahibi olan İngiliz iş insanı Jim Ratcliffe, koyu bir Manchester United taraftarı. Geçtiğimiz yılın ağustos ayı başında kulüple ilgilendiğini duyuran Ratcliffe, Glazer ailesinin vereceği kararı bekliyordu. M. United taraftarları da Ratcliffe'in kulübü satın almasını istiyor. İngiliz spor yorumcuları ise satış döneminde kulübün değerinin 6 milyar sterlinden yukarı çıkması durumunda Ratcliffe’in sonuca ulaşamayabileceğine dikkat çekiyor. The Mirror gazetesi geçtiğimiz günlerde AC Milan'ın eski sahibi Amerikan Yatırım Yönetimi Şirketi Elliott Management’ın Glazer ailesine kulübün yüzde 60 hissesi için teklif verdiğini duyurdu. Aile bu teklifi şu an için kabul etmese de masada tutacağı düşünülüyor. Elliott Management’ın yüzde 60’lık hisseyi satın alması, Glazer ailesinin yüzde 40’lık hisseyi elinde tutmasını sağlayabilir.
‘BARCELONA VE BAYERN MÜNİH GİBİ TAKIMLAR BU GÜÇLERLE BAŞ EDEBİLİR'
Son 10-15 yıla bakıldığında Milan, PSG, Atletico Madrid (belli bir yüzdesi) gibi Avrupa futbolunun öncü kulüplerinin satılması ve sayının giderek artması futbolun büyüsünü nasıl etkiliyor?
Didem Dilmen, “Premier Lig’deki ışıltı ve para elbette diğer büyük ligleri de ele geçirdi. Örneğin, Silvio Berlusconi Milan’ı Çinlilere 2016’da sattı. Barcelona ve Bayern Münih gibi takımlar, bu satış rakamlarının büyüsüne karşı koyabilecek kulüpler olarak görünüyor. Barcelona forma önüne reklam bile aldı ki güya forma reklam yeri değildi. Dolayısıyla para ile futbol ilişkisi, bu oyun bu kadar büyük kitlelere ulaşmaya devam ettikçe daha da sıkılaşacaktır” dedi.
‘NE KADAR PARA HARCARSAN, FUTBOL DÜNYASI DA SENİ O KADAR ÇOK SEVİYOR’
Engin Kehale ise futbolunun büyüsünün eskisi gibi olmadığını vurgulayarak, “Ne yazık ki artık futbol, işçi sınıfının boş zamanlarını geçirmek için başlattığı ve toplumu bir çatı altında tutan, sınıf farklarını birleştirip tek bir olgu yaratan halinden çok uzak. Taraftar olmak için para gerekmiyor belki ancak takıma erişim için bile sosyoekonomik seviyenin belli bir düzeyde olması gerekiyor” dedi ve ekledi:
“İzlemek para, forma para, maça gitmek para. Ne kadar para harcarsan, futbol dünyası da seni o kadar çok seviyor. Günün sonunda futbolu bu hale getiren tabii ki popülerliği fakat Eduardo Galeano, David Winner kitaplarında okuduğumuz hikayeler ne yazık ki artık pek fazla değil.”
‘AVRUPA’DA BİR DENGE OLUŞTURMA PLANI VAR AMA NASIL YAPILACAĞI NET DEĞİL’
Avrupa’nın bütün kulüpleri Finansal Fair Play (FFP) çerçevesinde kalmaya çalışıyor. Fakat satın alınan kulüpler, haksız bir rekabet ortamı yaratıyor. Bu durum Avrupa kupalarına nasıl yansıyacak?
“UEFA, ‘Süper Lig’in bir alternatifini yaratmak zorunda” diyen Engin Kehale, “Zaten Şampiyonlar Ligi’ndeki format ve yeni kupa planları gibi değişiklikler bir şekilde, güçsüzü demeyeyim de, son zamanlarda gücü eskisi gibi olmayan takımları tekrar yukarı çekebilmek adına yapılıyor” dedi ve ekledi:
“UEFA, eğer Premier Lig dışındaki rekabetçi kulüpleri finansal olarak belirli bir noktaya çekemezse yakın gelecekte Premier Lig’in Şampiyonlar Ligi’nin tüm ihtişamını kendine çekeceği aşikâr. Denge oluşturma planı var ama nasıl yapılacağı çok net değil. Çünkü bu noktada UEFA kadar yerel liglerin de güçlenmesi gerekiyor. Tabii ki bu, İngiliz takımlarının her Avrupa kupasını kazanacağı anlamına gelmiyor.”