Güncelleme Tarihi:
Galatasaray'ın unutulmaz tarihinde başarılı futboluyla aktif rol oynayan Arif Erdem, bugünlerde yeniden gündemde.. Fakat bu kez golleriyle değil antrenörlük başarısıyla.. Fatih Terim'in kendisini kadro dışı bırakmasının ardından yeşil sahalara veda eden milli futbolcu, İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da Abdullah Avcı'nın yardımcılığıyla yeniden uyandı. Takımı, bu sezon Lig A'dan Süper Lig'e çıkarken, tecrübesizliğine rağmen azmiyle katkı sağlayan Arif, Galatasaray'dan ayrılışının ardından sessizliğini yeni başarısıyla bozdu. Ve; yılların kırgınlığı ile son günlerde yaşadığı heyecanını TAKVİM ile paylaştı...
*Zeytinburnu'nda nasıl başladınız? Kimse destek oldu mu? Zeytinburnuspor'dayken alt yapıdan gelmiş gibi oynatıldım. Fakat öğrendim ki, bu şekilde maçlara çıkmam prosödüre uygun değilmiş. Eğer 2 karşılaşmanın ardından devam etseydim ceza alırdım. Bu nedenle de 3. maçta bulunamadım. Allah'ın verdiği bir yeteneğe sahiptim. Tabii birilerinin bunu görmesi gerekiyordu. Beni tespit eden ise dönemin G.Saray Futbol Şube Sorumlusu Yurdeşen Karahasan ve adamı Ökkeş Polat oldu. Mustafa Denizli ile 36 maç Sarı-Kırmızılı takımda forma giydim. O 2 maç 17 yaşımda dönüm noktası oldu.
*Sizce en belirgin özelliğiniz nedir? En belirgin özelliğim sahada kıvrak bir zekaya sahip olmamdı. Ayrıca tekniğim, hızlılığım ve yeteneğimle harmanlandığından göze çarpıyordum.
*F.Bahçe'den de teklif almışsınız. Neden Galatasaray'ı tercih ettiniz? G.Saray o dönemin revaçta olan takımıydı. Bir sene önce de şampiyon olmuştu. Baktığım zaman kaydadeğer isimlerin çoğu Sarı-Kırmızılı kulüpteydi. Tabii bu unsurlar beni etkilemişti. Aynı zamanda G.Saray, genç yeteneklere fırsat tanıyor ve önem veriyordu. Çok şükür kararımda yanılmadığımı da zaman gösterdi.
*Real Sociedad'a niçin gittiniz? Futbola başladığımda kendime bir hedef koymuştum. G.Saray ve A Milli Takım'da yer aldıktan sonra takım gözetmeden yurt dışında da oynamayı istemiştim. Çünkü 'neden Türk futbolcusu Avrupa'da da olmasın' diye düşünüyordum. 2000'de G.Saray'da UEFA Kupası'nı aldığımızda Avrupa Şampiyonası öncesi teklifler gelmişti. İspanya'da rahat futbol oynandığı için karar verip Bilboa Biares'teki Real Sociedad'a gittim.
*Hedefe ulaşmıştınız. Sonra niye döndünüz? Bölgeye giderken iki vesait değiştiriyordum. Uçak fobim olduğundan yolculuklarım stresli geçiyordu. Hatta imza törenindeki zehirlenme yüzünden kente gidişim psikolojimi de bozuyordu. Gurbetten uzaklaşmayı da kabullenememiştim. Sakatlanınca da 6 ay sonra ülkeme döndüm.
*İspanya'da kalsaydınız, bugün nasıl olurdu? Belki çok iyi belki çok kötü bir yerde olurdum, bilmiyorum. Futbol alanında aranan ve gerekliliklerini yerine getiren rahat bir tiptim. Ancak geriye dönüp bakan bir adam da değilim. Her şeyde hayır vardır. Fakat şu anki aklım olsaydı, asla dönmezdim. Çünkü futbolun centilmence oynanan bir spor olduğunu orada gördüm. Yenilseniz de kazansanız da taraftardan saygı görüyorsunuz.
*Terim'in kadro dışı bırakmasının nedeni neydi? 2001-2002 sezonunda yapılan transferler ve iskelet ekip için 'G.Saray'ın kadrosundan bir şey olmaz' deniliyordu. Kimse inanmazken Lucescu ile şampiyon olduk. Ve aynı zamanda İlhan Mansız ile birlikte gol krallığını paylaştım. 2003'te Fatih Terim geldiğinde yapılan olumsuz girişimler yanlışları doğurdu. Durum karşısında suçlu aranmaya başlanınca eski futbolcular olarak fatura bize kesildi. Bize "Başarısızlıkların mimarı sizsiniz", "Takımı gençleştireceğiz" denildi. Fatih hocanın belki de kendine göre düşünceleri vardı. Sadece saygı duyduk. Hayatımda ilk defa yıllarımı verdiğim bir kulüpte kadro dışı kaldım. G.Saray'a nasıl hizmet verdiğim ve benim nasıl bir insan olduğum bilinir. Göreceli kavram olduğundan futbolumla ilgili eleştirilere hep açığım. Ancak hiç oturmadığım ve beni tanımayan insanların kişiliğime söz söylemesine izin vermem.
*Hagi'nin hoca olmasıyla yeniden takımdaydınız. Neden her şey eskisi gibi olmadı? Dört sene omuz omuza top koşturduk. Futbolumu Hagi'ye anlatmama sanırım gerek yoktu. Bana fazla şans vermemesinde mutlaka nedenleri vardı. Kulübede kaldıkça köreliyordum. Futbolun sonlarına yaklaştığımız yaşlarda ister istemez fiziğimiz de kendisini salıyor. Ve kırgındım.
*Nasıl yani! Başarılı futbolcu tükenmiş miydi? İstanbul maçında Olimpiyat Stadı'nda yönetime yapılacak protesto için kurban edildim. 3-0 galipken oyuna girdikten sonra ayağıma gelen her topta seyirciler tarafından yuhalanınca, "Birilerine iletilmek istenilen mesajlar varsa sorumlusu ben değilim. Sarı-Kırmızılı taraftarın ne kadar onurlu ve gururlu olduğunu biliyorum. Sesi çıkanlar parayla alınmış kişilerdir" diye açıklama yaptım. Hayatımda bazı şeylerin iyi gitmediğini anladığımda noktayı koyabilen bir insanım. Yaşım 35, hala oynuyor olabilirdim. Fakat 14 senenin ardından başka bir takımda ismimin geçmesini istemedim. Eşimle karar verip futbolu noktaladığımda 33 yaşındaydım. Beni üzen ise, G.Saray Başkanı Özhan Canaydın'ın (ki kendisini baba gibi bilir ve çok saygı duyardım) yılların emekçisi olarak yollarımızın ayrıldığını koordinatör Bülent Tulun ile deklare etmesiydi. Futbolun vefasızlığını biliyorum. Fakat özverime karşılık bu davranış büyük bir terbiyesizlikti.
*Adınızın 'haksız penaltıcı Arif' olarak anılmasının nedeni nedir? İstanbul ile oynadığımız bir maçın son saniyelerinde ceza sahasına yapılan ortanın peşinde koşarken rakip futbolcu Engin bacağını göğsüme kadar kaldırdı. Dengem kaybolunca elimin başparmağı çime takıldı ve dirseğimden acı bir ses geldi. Canım yandığı için kendimi yere bıraktım. Düşmemin üzerine 30 metre gerideki hakem penaltı çalmış. Tabii burada benim günahım ne? Karara 'Hayır, penaltı değil' deme şansım yoktu. Kocaeli maçında da benzer bir olayla karşılaşınca adım 'penaltıcıya' çıktı.
*Galatarasaray'dan ayrıldıktan sonra gelen tekliflere neden sıcak bakmadınız? Süper Lig'de gidebileceğim birçok takım oldu. Ancak yeniden mücadele içine girmek istememiştim. Herkes beni G.Saraylı Arif olarak biliyordu. Futbolda en güzel günleri geçirmiştim. Devam etseydim, zaten en fazla 2 sene oynardım. Yeni evlenmiştim. Eşime de zaman ayırmam gerekiyordu. Tercihimi bırakmaktan yana kullandım.
*Peki futbolu bıraktığınız için pişman mısınız? Aynı jenerasyondan halen oynayan arkadaşlarım biraz kötü gittiğinde insanların nasıl baktığını görünce 'İyi ki noktalamışım' diyorum. Evet, oynayabilirdim ve şimdi de oynayabilirim. Ancak nasıl ve ne oynarım. Eskiden hiç durmadan 90 dakika koşardım ve atak tazelerdim. Yerinde bir söz var: 'Gençler düşünebilseydim, yaşlılar da yapabilseydim'. Yani gençliğimdeki canlılığı yakalayabilmem mümkün değil. Kararımda pişmanlık yaşamıyorum.
*Yıllarca hizmet ettiğiniz bir kulübün jübile yapmaması sizi nasıl etkiledi? Futbol adına Sarı-Kırmızılı takıma her şeyimi verdim. Kulüp de maddi-manevi bana kazandırdı. Allah razı olsun. Fakat 'Başarılara imza attığı kulüpte Arif, jübilesiyle son noktayı koydu' denilmesini arzu ederdim. Ancak G.Saray Kulübü'nden teklif hiç gelmedi. Bu saatten sonra da olmasın zaten. Nedenine de ancak yetkili merciler cevap verebilir.
*Teknik direktörlük nasıl hayata geçti? Futbolu bıraktıktan sonra 1 yıl sadece ailemle birlikte gezdim. Akabinde çok yakın dostum İstanbul B.B.'un Başkanı Göksel Gümüşdağ, 'Gel, artık işe bir yerlerden başla' dedi. Eşimin de ısrarıyla antrenör yardımcısı olarak yeşil sahalara döndüm. Kendilerine aracılığınızla teşekkür etmek istiyorum.
*Teknik adam Arif'i nasıl görüyorsunuz? Açıkçası yapı gereği hırslı adamım. Asla başladığı işi yapamadı, dedirtmem. Kaybettiğimiz bir maçın ardından gereksiz yere sinirleniyor, olur olmaz tavırlar sergileyebiliyorum. Belki mağlubiyeti hazmedemiyorum. Göksel başkana derdim; bu işi beceremeyeceğim diye, fakat sadece kendime inanmamı söyledi. İlerisini görmek zor olduğundan konuya vakıf kalınca devam ettim. Tabii verdiğiniz mücadelenin sonu mutlu bitince inanılmaz güzel oluyor. Yardımcı hoca olarak nereye kadar gidebilirim bilmiyorum. Ancak hedefimde teknik direktörlük var. Tecrübelerimi aktarmak adına bu mesleği icra etmem Türk futbolu adına kazanç sağlayacaktır.
*İstanbul Belediye'nin çıkışındaki sihir nedir? Başkanımız; Abdullah Avcı, ben, Cenk Özcan, Mahir Günok ve İ.Kemal Menderes'ten oluşan hoca tayfasını kurduğu zaman şunu söylemişti: 'Bu kadro işi başarır. Dilediğiniz futbolcuları söyleyin ve takımınızı kurun. Size inanıyorum. Tek yetkili de sizlersiniz'. O ara milli takımlarda olan Abdullah hoca U- 19'u şampiyon yapmış bir antrenördü. Göksel başkan, hocamızın milli takımdan ayrılacağını öğrenince kendisine bizimle çalışması için teklif götürdü. Cevap olumlu olunca teknik heyeti oluşturduk. Ardından genç ve yetenekli oyuncular alarak aile ortamı kurduk. Tesis ve saha anlamında Süper Lig'de bulunmayan imkanlarımız var. Mücadele eden, çok koşan, iyi futbol oynayan ve centilmen arkadaşlarımızdan meydana gelen, yani hamuru iyi yoğrulmuş bu takımla şampiyonluğa ulaştık. Lig A'da ilk senemizde böyle bir başarıya imza attığımız için çok mutluyuz. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Amacımız Süper Lig'de devam etmek.
*'G.Saray'dan teklif var' iddiaları doğru mu? Ben de basından takip ettiğim kadarını biliyorum. Abdullah hoca ile benim, gelecek sezon G.Saray için adı anılan Feldkamp'ın yardımcılığına düşünüldüğümüzü duyuyorum. Fakat direk teklif yapılmış veya görüşülmüş değil...
*Teklif gelirse ne düşünürsünüz? Tabii ki güzel olur. Sarı-Kırmızılı kulüpte çalışmayı hangi hoca istemez. Ama kendi adıma konuşuyorum: Daha 1 senelik antrenörüm ve bu teklifin benim için erken olacağını düşünüyorum. Teknik direktörlükte, futbolumda olduğu gibi başarılara imza attığım gün geldiğinde halen bu işin içindeysem işte o zaman olabilir.
*Sizce futboldaki şiddetin sorumlusu kim? Başkan, yönetim kurulu, yönetici, hoca ve futbolcular dahil herkeste suç var. Pasta tek başına yenilmek isteniyor. Yapılan açıklamalarda mesajların nereye gittiği bilinmeli. Bunu başarısızlıklarına kapıldıklarından ya da başarılı olmanın verdiği güçle kendilerini bir şey zannettiklerinden yapıyorlar. Eğer aynı politikayla gidilirse yarınlarımız tehlikede demektir.