Organ nakli için beyin ölümü mü, yoksa kalp ölümü mü geçerli?

Güncelleme Tarihi:

Organ nakli için beyin ölümü mü, yoksa kalp ölümü mü geçerli
Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2006 00:00

Organ nakli konusunda dünyada organ azlığından kaynaklanan çok büyük bir sıkıntı yaşanıyor. Şu anda bu talebi karşılamak için kullanılabilir nitelikte organ sayısını artırma çabaları, tıp dünyasını ikiye bölmüş durumda. Bazı doktorlar organların alınabilmesi için beyin ölümünü kabul ederken, bazıları kalp ölümünün de kabul edilebileceğini ileri sürüyor.

Soğuk bir kış gecesi, 20 yaşındaki Lale arabasıyla evine dönerken buzlu yolda direksiyon hakimiyetini kaybetti. Takla atan arabada emniyet kemeri Lale’nin boğazına dolandı. Kafasına giden kan akışı kesildiği için beyni geriye dönüşü olmayacak bir şekilde hasar gördü. Bu arada omuriliğinde meydana gelen kesikler boynundan aşağısının felç olmasına yol açtı.

25 gün boyunca Lale (gerçek ismi değil) yoğun bakımda yattı. Uzmanlardan biri bu vakayı umutsuz olarak niteleliyerek, yaşam desteklerinin kapatılmasını önerdi.

Eğer uzmanın bu önerisi yaşama geçirilseydi, Lale’nin önce kalbi duracaktı. Birkaç dakika sonra da beyin faaliyetleri sona erecekti. Lale, ölümünden sonra organlarının kullanılması için yanında organ bağışı kartı taşımasına karşın, pek çok ülkede organları kullanılamayabilirdi.

Bunun nedeni, doktorların normal olarak beyin ölümünün gerçekleştiği onaylanıncaya kadar beklemeyi tercih etmesiydi. Olayların yukarıda belirtildiği gibi seyretmesi durumunda organları onarılmayacak kadar hasar görmüş olabilirdi.

Beyin ölümü nadir

İşte bu nedenle nakilde kullanılacak organlar genellikle beyin hasarı oluşmuş hastalardan alınır. Bu hastalarda hasar o kadar şiddetlidir ki, kalbini ve akciğerlerini çalışır halde tutan yaşam destekleri çekilmeden önce beyin ölümüne karar verilir.

Böylece organlar vücuttan çıkartılıncaya kadar iyi durumda kalmış olur. Bu tür organların miktarı ne var ki çok azdır.

Ancak, şimdi bu durum değişiyor. Haziran ayında Kanada’daki Ottowa Hastanesi’nde ölüm nedeni beyin ölümü olmayan bir hastadan ilk kez organ nakli için organ alındığı duyuruldu.

Bu hastanın kalbi durmuştu. Bu duruma, kalp ölümünden sonra bağış anlamına gelen DCD (Donation after Cardiac Death) deniyor. Doktorlar, nakil için ölümün bu tanımının geçerli olması durumunda sağlıklı organ sayısının artacağını umut ediyor.

Kalp ölümü çözüm mü?

Örneğin, Avusturalya Sağlık Etiği Komitesi (AHEC) daha fazla DCD için yeni yasa önerisi getirmeyi düşünüyor.

Benzer bir değişiklik ABD’de gerçekleşmek üzere. ABD’de sınırlı sayıda da olsa DCD olayları yaşanıyor. Burada DCD böbrek nakilleri 1995 yılından bu yana 5 misli artmış durumda. Bu sayının gelecek 10 yılda çok büyük bir artış göstermesi bekleniyor.

Bu değişikliğin ardındaki itici güç, dünyadaki organ azlığıdır. Geçen haftalarda Boston’daki Dünya Transplant Kongresi’ne katılan doktorlar, ABD’de DCD’nin kapsamı genişletilerek kabul edilmesi durumunda halihazırdaki organ havuzunun yüzde 20 oranında genişleyeceği duyurusunda bulundular.

Bu da tahmini olarak her yıl organ bekleme sırasında yaşamını yitiren 6000 hastanın kurtulması anlamına geliyor. İngiltere’de güçlü hükümet desteği sayesinde, DCD’ler son 15 yılda büyük ölçüde arttı.

İkiye bölünme

Bütün bu gelişmelerin ışığı altında tıp dünyasının DCD’lerin etiği konusunda ikiye bölünmüş olmaları da şaşırtıcı gelebilir. Dahası, ölümlerinden sonra organlarını bağışlayanlar organ çıkartma usulündeki bu sismik değişikliğin ne anlama geldiğini henüz bilmiyor.

"Doktorlar yalnızca işlerinin yürümesini düşünüyor" diye konuşan Kanada’daki Foothills Hastanesi’nden Christopher Doig, "Ancak nakil için gerekli olan organ sayısını artırmak amacıyla yaptığımız bu değişikliğin doğasında beni huzursuz eden bir şey var" diyor.

Pek çok doktor için organları beyin ölümünden sonra almak en güvenilir ve en etik usuldür. Bu, hasta ile organ alıcılarının çıkarları açısından en doğru yoldur; tartışmaya yer bırakmaz. Bu arada yaşam desteğinin çekilmesi genellikle öznel bir karardır.

Lale’nin vakasında ikinci bir uzman yaşam desteğinin çekilmesine karşı çıktı ve Lale hastanede bir yıl kaldı. Şimdi tekerlekli sandalyesinde yaşamına devam ediyor ve hayatta kaldığına şükrediyor.

Lale’nin örneğinde de görüleceğe üzere, organ bağışı bekleyenlerin oluşturduğu uzun kuyrukları göz önüne alan doktorlar, yaşam desteğini çekme konusundaki kararlarında tarafsız davranmayabiliyorlar.

Yoksa çatışma abartılı mı

Leicester General Hospital’dan transplant cerrahı Michael Nicholson bu çatışmanın abartıldığı kanısında: "Yoğun bakımdaki doktorlar, transplant ekibinin olup olmadığına bakmaksızın bazı durumlarda kaçınılmaz bir şekilde yaşam desteğini çekmek zorunda kalabilirler. Böyle bir vakada akıllarına en son gelen şey, transplant koordinatörüne danışmaktır."

Ne var ki bazı yoğun bakım doktorları sorunun daha derinlere uzandığını düşünüyor.

Kalp atışının durmasının ve soluk almanın geriye dönüşü olduğuna inanan bu doktorlar, kalbi canlandırma müdahalesine cevap vermeyen bazı hastaların daha sonra yaşama geri döndüğü vakaları örnek göstererek böyle bir olayın beyin ölümlerinde görülmediğne dikkat çekiyor.

Sıkı güvenlik önlemleri

DCD uygulamasına sıcak bakan transplant cerrahları ise kendi protokollerindeki çok sıkı güvenlik önlemlerine dikkat çekiyor. Bu önlemlerin en önemlisi, kalp atışının durması ile transplant ekibinin çalışmaya başlaması arasında belirli bir sürenin geçmesinin zorunlu olması.

Ancak organları zarar görmeden çıkartmak telaşıyla bu süre bir gün gelip göz ardı edilebilir. İlk başlarda 10 dakikalık bir bekleme süresi uygun görülüyordu, çünkü bu süreden sonra beyin ölümü de gerçekleşiyordu.

Pek çok transplant merkezlerinde bu süre bugün 5 dakikaya indirilmiş durumda. Kaldı ki ABD’de üç transplant merkezi iki dakika bekleme süresinin yeterli olduğunu düşünüyor.

DCD’nin üzerinde en fazla tartışılan kısmı, hastalara, yaşam desteğini çekmeden veya tam çekme esnasında organları korumak için kanın pıhtılaşmasını önleyen ilaç verme uygulaması. Bu uygulama hastanın çıkarlarına hizmet etmediği gerekçesiyle İngiltere’de yasaklanmış durumda.

ABD’de rutin

Ancak hastanın ölümünü hızlandırma riski taşıyan bu uygulama ABD’de rutin hale gelmiş.

DCD etiğinin hala tartışılmakta olan Avustalya’da bu uygulama bazı kurallara bağlanmış. Organ Bağışı Etiği kurumundan Peter Josph bu kuralları şöyle açıklıyor: "Ortak görüşe göre kanın pıhtılaşmasının önleyen ilaçların kullanılması mantıklı. Ancak bu ilaçların vericiye zarar vermemesi ve önceden izin alınması gerekiyor."

New Scientist, 5 Ağustos tarihli sayısındaki demecinde, Doig, bu gelişmeleri doğru yolda ilerleme olarak değerlendiriyor. Yine de DCD’lerin yaygınlaşmasından önce bir takım işlemlerin daha yapılmasını gerekli görüyor.

"Diğer temel sağlık sorunlarında olduğu gibi Ğötanazi veya kürtaj gibi- önemli olan toplumun konuyu tartışması ve taraf oluşturmasıdır" diye konuşan Doig, "Ancak bu aşamadan sonra doktorlar kendi görüşlerine göre nihai kararı verebilir" diyor.

BÖBREKLER İÇİN ALTERNATİF KAYNAKLAR

Son yıllarda obez ve yüksek tansiyon hastalarının sayısının artmasıyla böbrek yetmezliği vakalarında büyük artış görülüyor. Bu da nakil yapılmaya uygun böbrek sayısındaki yetersizliği daha da arttırıyor

Sonuç olarak nakil merkezleri böbrek sayısının artırmak için yeni yollar arıyor. Bunlardan bazıları şöyle:

-Kalp ölümünden sonra bağış

-Alıcının yaşayan akrabaları. Bazı ülkelerde, yaşayan akrabalardan alınan böbrek sayısı ölülerden alınanlardan daha fazla.

-Donör böbreklerle ilgili kriterleri biraz daha gevşetmek. Örneğin donörün yaşlı ve hipertansiyon hastası olması, verdiği böbreğin uzun ömürlü olma şansını azaltır. Nakil için bekleyen hastalar bu tür böbrekleri kabul ederlerse kuyruklar azalabilir.

-Blok olarak nakil. Yetişkinden alınan tek bir organ yerine bir çocuktan iki böbrek almak.

-"Veriniz ki alasınız! gibi önermeler. Donör olarak gönüllü olanlara, organa ihtiyaç duydukları takdirde öncelik verilebilir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!