Oluşturulma Tarihi: Mart 03, 2003 00:00
ARKADAŞLAR! Kemer'deyim. Rally of Turkey'i izleyen 20 bin kişiden biriyim. Buraya bir kaç gün önce sevgilimin sevgilisi olarak geldim. Benim için ha Bodrum ha Kemer'di. Ben kim ralli kim? Di. Ama buradaki organizasyonun çapını, teknolojiyi, yapılan yatırımı, insan gücünü, emeğini, sürati ve yeteneği gördükten sonra fikrimi değiştirdim. Ben sadece bir sevgili değil aynı zamanda bir gazeteciyim! Biliyorum siz kafayı ‘‘tezkere’’yle yediniz ama acayip iyi şeyler de oluyor bu ülkede. Kemer'de olup bitenler, yemin ederim ‘‘Dünya Ralli Şampiyonası'nın üçüncü ayağı Türkiye'de koşuluyor. Ne hoş!’’un çok ötesinde. Hepimizin gurur duyması gerekiyor...Sabahın köründe İstanbul'dan bindik uçağa. Nalan'la ben Carlos Sainz'ı biliyoruz o kadar. Ralli denilen şeyle münasebetimiz bu seviyede. Nalan diyor ki, ‘‘Bir de Grönholm ve Makinen varmış, öyle okudum gazetelerde!’’ Amacımız erkekler; o etap, bu etap diye koştururken, kendimizi oteldeki thalasso terapi'ye vermek. Hillside ma biche'de kalmışım daha önce. Biliyorum deniz suyuyla çekilen numaralar, ne kadar iyi geliyor insanın vücuduna. Yani motor sporlarına ilgi duyacağım, virajları şiir gibi dönen adamları ve otomobilleri seksi bulacağım, hatta bu yazıyı yazacağım aklımda bile yok!* * *Allah'ın da sopası yok. Yanımızdaki erkeklere ayıp olmasın diye, bari bir etap seyredelim diyoruz. Ben en çok Ahmet Utlu'dan korkuyorum. ‘‘Keyfin yerinde değil mi Ayşe?’’ deyince, sesindeki tehditi hissediyorum, refleks cevap ‘‘Evet’’ diyorum. ‘‘Uykun filan gelmedi değil mi?’’ ‘‘Hayır.’’ ‘‘İzleyeceksin değil mi ralliyi?’’ ‘‘Evet.’’ ‘‘Bu ülke için ne kadar şahane bir şey olduğunun farkındasın, değil mi?’’ ‘‘Evet!’’ Dağları taşları aştık, sonunda vardık: Kemer etabı. Özel etapmış, biz de hıyar değiliz tabii, yavaş yavaş rallinin kurallarını öğreniyoruz. Bu etapta, rallici arkadaşlar zaman karşı yarışacaklar. O arkadaşlar da bugüne kadar isimlerini sadece televizyondan bildiğimiz adamlar. Bir
rüya (imiş) yani burada olmaları! Erkekler öyle söylüyor. Vay be. Bu ne kalabalıktır öyle. Acayip bir seyirci. Yememişler içmemişler Toros dağlarının eteğinde Allah'ın unuttuğu bir yere gelmişler. Üstelik çoğunluğu bütün yarışmacıların soyunu sopunu biliyor. Müthiş bir coşku, müthiş bir heyecan. Biz de Nalan'la salak salak ne olacak diye bakıyoruz. Birbirimize ‘‘Bak, bulutlar ne kadar güzel!’’ diyoruz. Ama öyle gerçekten. Muhteşem bir doğa. Bu arada yanımızda bir de sepet var, sanki piknikteyiz anasını satayım, ma biche'çiler acayip bir şıklık yapmışlar, hani aç kalırız filan o sepete aklınıza ne gelirse koymuşlar. Şarabımızı içiyoruz, peynirleri götürüyoruz, değmeyin keyfimize. İşte yarış da başladı. Vay be. Vay be. Şimdi arkadaşlar itiraf ediyorum, o otomobillere, içindeki erkeklere ve o hıza bakıp etkilenmemek mümkün değil. Dumura uğruyoruz.* * *Bari o zaman bir sonraki etaba da gidelim. Zehiri aldık kanımıza, devam edelim istiyoruz. Torpilimiz kimden bilmiyorum, organizasyonun sponsorlarından olan Castrol'cülerle haşır neşir olmamızdan mı, yoksa Türkiye Otomobil Motor Sporları Federasyonu Başkanı Mümtaz Tahincioğlu'nun bize acımasından mı? Helikopterle gidiyoruz bir sonraki etaba. Yaşasın! Hayatımda ilk kez helikoptere biniyorum. Olympos etabındayız. Artık kim kimdir daha iyi biliyorum. Otomobilleri bile seçebiliyorum. Mesela sinek vızıltısı gibi bir motor sesi duyduğumda bu bir Suzuki diyebiliyorum. Ama en çok ‘‘matador’’ Carlos Sainz'ı seviyorum. Benim de kollarıma imza atar mı acaba? Çok acayip bir şeymiş ralli yarışı izlemek, resmen bir ‘‘viraj manyağı’’ oluyorsun. Virajları en iyi nereden görebilirim diye kendini parçalıyorsun. Önce ses, sonra bir toz bulutu ve adamlar geliyor. Sihirbaz onlar. Bazıları yağ gibi kayıyor, fizik kurallarına ters, hiç olmayacak manevralar yapıyor. Fark yaratan yarışçılar var yani, insanı nasıl olur da böyle otomobil kullanılabilir dedirten, insanı büyüleyen. Ralliden çok anlamaya de gerek yok, görüyorsun. Ve onlar burada şu an. Türkiye'de. Vay be. Vay be.* * *Oteller ful Kemer'de. Bu ne demek biliyor musunuz? Mart ayında erken bir yaz yaşıyoruz demek. Peki Dünya Ralli Şampiyonası'nın üçüncü ayağının Antalya'da yapılması ne demek? Canlı yayın bağlantısıyla pek çok ülkede Türkiye'nin tanıtımının yapılması demek. Milyonlarca insan izliyor bizi. Bedava reklam yani. 5.5 ay gibi kısa bir sürede öyle bir iş çıkarılmış ki, ‘‘Türkiye mi? Böyle bir organizasyonun altından kalkamaz!’’ diyenlerin ağzı açık kalmış. Düşünün 7000 kişi çalışmış bu organizasyonda, 1500 kişi de gönüllü. Kimse silah dayamamış onların beynine, işlerini güçlerini bırakıp gelmişler Kemer'e. Bir servis alanı var ki Kemer'in ortasında insana çüş dedirtiyor. Akşamları bir şenliğe dönüşüyor. Kullanılan teknolojiyle; uydular, GPS, bilgisayar, internet, vesaire, yarışlar anında etap etap izlenebiliyor. Yarışçılar da. Ve ralli merkezine anında bütün bilgiler gelyor. Acayip bir operasyon. Üç helikopter sürekli tepede uçuyor ve güvenliği sağlıyor. Takım menajerleri de yarışçılar da yabancı basın da organizasyondan fevkalade etkilendiklerini söylüyor. Etaplar biraz ‘‘kırıcı’’ymış ama olsun. Kalkmış yani Türkiye bu işin altından. Peki Rally of Turkey için en çok kime teşekkür etmek gerekiyor? Mümtaz Tahincioğlu'na tabii. Hayali olan bir şeyi kendisine iş edinmesine ve gerçekleştirmesine saygı duymamak elde değil. Valla ne deyiyim, gördüm yani, adam deli gibi uğraşmış ve sıkı bir iş başarmış. Tebrik ediyorum. Bu işte emeği geçen herkesi. Beni getirdiği için sevgilimi de. Rally'e Giriş Bir dersleri verdiği için Ahmet'i de. Nalan'ı ve Hillside ma biche'çileri de unutmayayım. Toroslar, kar, güneş ve ralli iyi geldi bana. Ne ister insan daha?
button