Güncelleme Tarihi:
Sabah Spor’da Hıncal Uluç’a ait olduğu söylenin bir ifadeye, ağabey Öcal, köşesinde fena çattı. “... daha mevsimin başında, bir futbolcuyu (Baliç) “son derece aykırı ve görülmemiş” bir şekilde suçlayarak, tribünlere hedef gösterdiğinin farkına nasıl varmazsın? diye fırçasını da attı. (Türkiye, 14 temmuz)
Ama kazın ayağı öyle değilmiş meğer.
Öcal Uluç, bugün “Bir yaşıma daha girdim” başlıklı yazısında gerçeği anlatıyor.
Meğer, Sabah gazetesinin spor sayfalarında çıkan yazıda, Hıncal Uluç’a “söylemediği şeyler söyletilmiş.”
Ve küçük kardeş, telefonda ağabeyine bir “gazetecilik kuralını” hatırlatmış :
“Sevgili ağabeyim, hem yazında diyorsun ki, bu medya palavra yazıyor, sansasyon için yapmayacağı yok, onlara inanıp, Baliç için çok ağır iddialar öne sürüyorsun, hem de açıp bana sormuyorsun, bu sözleri gerçekten söyledim mi, söylemedim mi, diye... Ben böyle bir şey söyler miyim”
Ağabeyi kızdıran sözler Hıncal Uluç’a ait değilmiş. Daha doğrusu sözleri saptırılmış.
Anlatması zor. Özetlemeye kalkarsam da yazıların tadı kaçar. İyisi mi iki yazıyı burada peşpeşe koyayım da, siz okuyun :
BİRİNCİ YAZI – TÜRKİYE GAZETESİ 14 TEMMUZ 2002
OLMAZ BÖYLE ŞEY
Olmadı sevgili kardeşim Hıncal; olmadı!..
Dün sabah, Sabah Gazetesi’nin spor sayfalarına göz gezdirirken, “manşetteki sözlerini okuyunca”, içim burkuldu ve “fevkalade üzüldüm!..”
Sen ki, “bütün hayatın boyunca” ve “özellikle gazetecilik yaşamında”, hep ama hep “insanlara güvenmenin, insanlara yeni bir fırsat vermenin, insanları sevmenin ve bunun gereklerini yerine getirmenin” yılmaz bir savunucusu oldun!..
“En kötü adımlarla, en kötü durumlara düşmüş” insanlara bile “yardım ve destek elini” uzattın, arka çıktın!..
Bunların örnekleri ve ayrıca “spor sahalarında, insanların tribünlere hedef gösterilmesine karşı açtığın savaş” ile ilgili yüzlerce yazın ve sözün gazete ve TV arşivlerinde duruyor!..
Şimdi “aynı” Hıncal Uluç olarak, daha mevsimin başında, bir futbolcuyu “son derece aykırı ve görülmemiş” bir şekilde suçlayarak, tribünlere hedef gösterdiğinin farkına nasıl varmazsın?
Galatasaray - Fenerbahçe maçında, futbol bu, pek âlâ olabilir, eğer Baliç “kötü oynarsa” ya da mesela “çok kolay bir gol pozisyonunu” Hakan’ın Senegal maçında kaçırdığı gibi atamazsa, “senin dünkü işaretinden sonra” tribünlerde, sokaklarda neler olabileceğini hiç düşündün mü?
Bu nasıl bir pozisyon almadır ki, hem de “bizim spor medyamızın nasıl palavralar uçurup, sansasyonlar tezgahladığını en iyi bilenlerden ve devamlı yazanlardan biri olarak”, üstelik “kendi sözlerinin ve yazılarının maksatlı bir şekilde nasıl kesilip biçildiğini defalarca yaşayan” bir gazeteci olarak ve belki de “o zamanlar, Baliç’e Galatasaray kapısı tamamen kapansın” diye uydurulmuş olan bir söze takılıp, “Madem Baliç alınacaktı, öyleyse Sergen’in suçu neydi? Üstelik Sergen daha önce oynadığı kulüpler aleyhinde hiç konuşmadı” diyebiliyorsun?..
Sergen’in “ayrıldığı kulüpler, takımlar, onların başkanları, yöneticileri, teknik direktörleri aleyhine olan sözlerini” arşivlerden çıkarsak, koca bir roman olur; bu bir!..
İstersen, mesela bugün döndüğü Beşiktaş için neler söylemiş, sevgili Kazım Kanat’a sor; sana “kelime kelime anlatsın!..”
İkincisi, Galatasaray Sergen’i bırakmadı; Sergen, Lucescu gibi “yumuşak bir hocanın gidip”, yerine Fatih Terim gibi “göz açtırmayan bir hocanın geleceğini” anlayınca, Sinan Engin’in attığı oltaya takıldı ve Lucescu’nun yeni takımına kaçtı!..
Ve de üçüncüsü; görülüyor ki Sergen “müzmin sakat” ve “ne zaman, nasıl iyileşeceği belli değil!..”
Geliyorum, “beni asıl üzen” konuya!..
Ben Baliç’i de, Aziz Yıldırım’ı da sevmem!..
Elbette “insan ve kişi olarak değil”, spor ve futbol alanındaki görevleri ve yaptıkları ile ilgili olarak sevmem!..
Ama, “ortada fol yok, yumurta yokken” çıkıp da, “Bir Galatasaray - Fenerbahçe maçından önce babası çıkıp, manevi oğlundan bir ricada bulunsa Baliç ne yapacak? Ben bu yüzden Baliç’ten şüpheliyim” demek, doğrusu ya, bıraktım Aziz Yıldırım’ı ve Baliç’i bir yana, “insan olabilmenin bütün evrensel hasletlerine hakaret etmek” değil midir?
Bugüne kadar, Galatasaray’da oynayanlar, hatta kaptanlık yapanlar ve hayatlarının sonuna kadar “Galatasaray’da kalanlar” futbolun icabı olarak gün geldi Fenerbahçe’de ve Beşiktaş’ta oynadılar!..
Bugüne kadar Fenerbahçe’de ve Beşiktaş’ta oynayanlar ve hatta kaptanlık yapanlar, hatta ve hatta o kulüplerin “anıt adamları” haline gelenler, Galatasaray’da oynadılar!..
Yeni takımlarında, “ömürlerini verdikleri” takımlara karşı da oynadılar, iyi de oynadılar, kötü de oynadılar; ama “en ufak bir şüphe duyulmadan” oynadılar!..
Ortada insanlık varken, futbol ve spor varken, hele hele “ligin sonlarında patlamak için ufacık bir ateş bekleyen” tribünler varken, ne anlama geliyor; “Ben Baliç’ten şüpheliyim” sözü ve manşeti?
Baliç’in “yanlışlarını ve hataları” yan yana dizdikten sonra, “Bunların üstüne üstlük hâlâ Galatasaray’a transfer olduktan sonra ‘Fenerbahçe Başkanı’nın benim hayatımdaki yeri başkadır. Ben onun oğlu gibiyim’ diye sözleri var” diyorsun!..
Benim tanıdığım Hıncal’ın, “bu sözleri, bu açık ve samimi sözleri, Baliç’in bildiği ve kamuoyunun da bilmesi gereken bu sözleri söyledi” diye Baliç’i alkışlaması ve “Ben inanıyorum ki bu sözleri söyleyen Baliç, hayatının en iyi oyunlarını Galatasaray forması altında Fenerbahçe’ye karşı çıkaracaktır” demesi gerekirdi!..
Sevgili kardeşim, oldum olasıya “kendini kamuoyundan gizleyen ve tarafsız görünen” bir spor medyasına ders vermek için spor yazarları tribünlerine “sarı-kırmızı kaşkol takarak gelen” sen değil miydin?
Ama, “Sarı-kırmızılı kaşkollu adam” olarak “en acımasız eleştirileri” Galatasaray için, yöneticileri için, teknik adamları için, futbolcuları için yapmadın mı?
İnanıyorum ki, “Baliç gibi bir yeteneğin yaptığı yanlışlar ve hatalar sebebiyle kaybolmak üzere iken, ona uzatılan Fatih Terim - Galatasaray elinin kıymetini bilerek yeniden hayata dönmesinden ve sahalarda gerçek Baliç olmasından” en büyük mutluluğu duyacaklardan biri de sen olacaksın!.
Diyeceksin ki; “Ben Baliç’i uyarmak ve hırslandırmak için yazdım!..”
Elbette “Baliç’i uyarmak ve hırslandırmak için” yazabilirsin, buna itirazım yok da, üslup bu mu olmalı?..
Daha Baliç’e gelmeden ve onu “spor ahlâkı terazisinde tartıya çıkarmadan” Aziz Yıldırım’dan başlayalım:
Aziz Yıldırım, Baliç’ten “senin şüphelendiğin gibi bir ricada bulunacak kadar” küçülebilecek biri olsaydı, hiç şüphen olmasın ki, “onca parası ile”, geçen sezon “kasası tamtakır ve borç içindeki” Galatasaray’a karşılık, üçüncü yıldızı Fenerbahçe’ye “o taktırırdı!..”
Bilmem haksız mıyım?
*
İKİNCİ YAZI – TÜRKİYE GAZETESİ 17 TEMMUZ 2002
BİR YAŞIMA DAHA GİRDİM!
İnsan ne kadar yaşarsa yaşasın, her gün “yeni şeyler görüyor, yeni şeyler öğreniyor!..”
Hele Türkiye’de yaşıyorsanız, “benim gibi”, hiç birşeye ama hiç birşeye şaşırmamayı da öğreneceksiniz!..
Cumartesi günü Sabah Gazetesi Spor Sayfasında “aynen” şu manşet vardı:
“Fenerbahçe Başkanı Yıldırım’ın manevi oğlu olduğunu söylüyor ya!..
“BALİÇ’TEN ŞÜPHELİYİM”
Yarın, öbür gün kritik bir G.Saray-F.Bahçe derbisi öncesi, babası bir ricada bulunursa Baliç ne yapacak? Bu sene Ali Sami Yen’de ‘Baliç dışarı’ sesleri duyulursa şaşırmayın”
Gazete’nin bu manşeti, “Hıncal Uluç ile yaptıkları bir sohbetin içinden” çıkarılmıştı!.
Bu manşet ve sohbet üzerine oturup ben de bir yazı yazdım ve bu yazı da “ertesi günü” Türkiye Gazetesi’nde şu başlıklarla yer aldı:
“OLMAZ BÖYLE ŞEY”
Yazarımız Öcal Uluç’tan kardeşi Hıncal Uluç’a cevap: ‘Ne Baliç maç satar, ne de Aziz Yıldırım bunu ister.”
Buraya kadar “her şey normal görünüyor!.”
Ama “yazımın çıktığı gün” İstanbul’dan gelen bir telefon “normali anormale çeviriverdi!..”
Sevgili kardeşim Hıncal’dı telefon eden ve şöyle diyordu:
“Sevgili ağabeyim, hem yazında diyorsun ki, bu medya palavra yazıyor, sansasyon için yapmayacağı yok, onlara inanıp Baliç için çok ağır iddialar öne sürüyorsun, hem de açıp bana sormuyorsun, bu sözleri gerçekten söyledin mi söylemedin mi, diye... Ben böyle bir şey söyler miyim? Ben, ‘Baliç’ten şüpheliyim’ sözlerini, Fenerbahçe’de ve Real Madrit’te doğru dürüst futbol oynamadığı için, ‘Galatasaray’da da oynayacağından şüpheliyim’ cümleleri içinde söyledim. İyi oynayamadığı takdirde, geçmişte söylediği sözler ve Fenerbahçe Başkanı’nın manevi çocuğu olduğuna dair açıklamalar sebebiyle, Galatasaray tribünlerinin tepkisini çekeceğinden bahsettim. Aradaki cümleleri çekip, şüphe ile manevi oğul lâfını bir araya getirip, hiç düşünmediğim ve ifade etmediğim bir anlamla manşete taşımışlar. Üzüldüm ve kendilerine söylemediğimi bırakmadım. Sen de tekzip et, bakalım!..”
Hoppala!..
Buyurun, yandan yakın ve de vaziyete bakın!..
Türkiye’nin en çok satan gazetelerinin birinin spor sayfasının manşetine, hem de “o gazetenin en ünlü, en çok okunan yazarlarının başında gelen” Hıncal Uluç’un sohbeti “değiştirilip, orası burası makaslanıp, birbiri ile hiç ilgisi olmayan sözler art arda getirilip” manşet yapılıyor ve ortaya “sansasyonel” bir iddia çıkarılıyor; ama o iddianın “asıl sahibi” diyor ki; “Benim ne bu sözlerle, ne bu iddia ile bir ilgim yok!.”
Vay ki, ne vay!..
Meslek ne halde... Sayfalar ne halde...
Ve asıl önemlisi kimlerin elinde ve yönetiminde?
Yazımın başlığında diyorum ya; “bir yaşıma daha girdim!.”
Ve “kendi kendime” mırıldanıyorum:
“İyi ki doğdun, Öcaaal!..”
*
Not : Yazılarını böyle bire bir kullanmak için Öcal Abi’den izin almak istedim. Gazeteyi aradım. İzmir’de dediler, ev telefonunu da vermek istemediler. Ben de affına sığınarak, izinsiz kullandım.
Yazıları doğrudan internetten okumak isterseniz :
Türkiye Gazetesi : http://www.turkiyegazetesi.com/news/home/
Yazarlar arşivi ise : http://www.turkiyegazetesi.com/archive/archive/default.asp#list