Güncelleme Tarihi:
Öyle bir ikilem yaşıyoruz ki, sürekli.
Görmezden gelseniz, birileri bu adamları düzeltmeyecek mi, biz sorumlu vatandaşlar olarak susup oturacak mıyız? diye içinize dert oluyor.
Söyleseniz, ikaz etseniz, başınız belaya girer. "Sa-na-ne-leeen!" dese, ne cevap vereceksiniz? Bıçak çekse, tüyebilecek misiniz?
Mesela... Direksiyonuna oturunca, peşinen hoşgörü zırhına bürüneceksin. Daha doğrusu "Bırak Allah'ından bulsun..." psikolojisine. Sinyal vermeden önüne mi geçti, kaldır ayağını gazdan, s..n gitsin. Ara yoldan zart diye burnunu mu çıkardı, bırak geçsin, sen mi terbiye edeceksin herifi...
Şükrü Baban Hoca'nın felsefesiymiş galiba : "Türk milleti kötü araba kullanıyor, diye şikayet eder durursunuz. Halbuki adam öküzünü satmış, direksiyona oturmuş, bu kadar araba kullanması bile bir mucize. Aferin diyeceğinize, bir de beğenmiyorsunuz..." diye takılırmış.
Biz de, giderek geriliyoruz ve yaşam bölgemizi Neandertal Adamı'na ağır ağır terk ediyoruz. (Biliyorsunuz Neardertal'in yok olmadığı, Homo Sapiens'le karışıp, hâlâ aramızda yaşadığı şeklinde bir teori var. Bu teorinin ispatı İstanbul trafiği ve, mesela, İstiklâl Caddesi'dir. Hele yalnız bir kadın şoför olarak çıkıp bir tur atın, Neandertal ne kelime, Homo Erectus'u bile görür gibi olursunuz yollarda.)
Gerekçemiz ne?
- Bırak abi bu hıyarları, anlamaz bunlar! Ben mi terbiye edeceğim Allah'ın magandasını...
Gerekçe değil, bal gibi bahane, ama elden ne gelir?
*
Hüso askerliğini, PKK ile çatışmaların en yoğun olduğu dönemde, Suriye sınırında bir karakolda yapıyormuş. Bir gece, elinde tüfek, hat boyunda nöbet tutarken, bölük komutanı teftişe gelmiş.
- Dur, kimdir o?
- Oğlum, beni tanımadın mı?
- Kimdir o, diyom? Parola!
- Bölük Komutanı'nı tanımıyor musun ulan sen hıyarto?
- Ben gomutan neyin bilmem, parola!
Bakmış ki asker mermiyi tüfeğin ağzına sürüyor, vermiş parolayı : "Ülkem!"
Asker derhal esas duruşa geçip çakmış tekmili.
- Hüso Öztürk, emret komutanııııııııııııım!
- Aferin lan, demiş komutan, aferin oğlum sana. Böyle olacaksın! Komutan momutan yok, kim gelirse, sor parolayı, bilmedi sık kurşunu..
Biraz uzaklaşmış nöbet yerinden, bir de ne görsün, iki PKK'lı terörist, ellerinde Keleşler, bizim nöbetçinin yanından geçmişler, tel örgüyü aştıkları gibi, karanlıkta kaybolmuşlar. Nöbetçide en küçük bir tepki bile yok..
- Askeeeeeeeeer! diye kükremiş yüzbaşı, buraya gel! Ulan bana tüfeği doğrultup parolayı istedin de, düşmana niye sormadın?
- Amaaan be gomutaaan, demiş beriki, o davar cahildir, parolayı nereden bilecek?