Güncelleme Tarihi:
Trabzonspor’a geliş sürecinin çok hızlı gerçekleştiğini belirten Bjelica, “Gerçekten çok hızlı oldu. Her şey çok çabuk gelişti. Cuma günü akşam bir menajer beni aradı, gün içerisinde istediğim şartlar ve Trabzonspor’un finansal şartlarıyla alakalı konuları görüştük ve bir gün içerisinde de anlaşmaya vardık. Cumartesi gecesi Trabzonspor’un resmi teklifi geldi ve ben de kabul ettim. Pazar günü de pazartesi gecesi yapacağımız seyahatin biletleri elimize ulaştı. Salı günü sabah İstanbul’da kontratı imzaladık, aynı günün akşamında Trabzonspor’da çalışmaya başladık. Çok hızlı ve çok net gelişti süreç. Beni istediklerini hissettirdiler. Ben de insanların beni istediği yerde çalışmayı tercih ederim. Ben de çok yarışmacı bir ligde mücadele eden, büyük bir Türk kulübü olan Trabzonspor’u tercih ettim. Benim için de hem ilginç hem de çok zor bir meydan okuma olacak ama benim hiçbir meydan okumadan korkum yok. Zor bir süreç yaşayan takımlarda daha önce çalışmıştım ve bıraktığım takımlar, her zaman aldığım durumdaki takımdan daha da iyi bir yerde olan takımlar oldu. O yüzden de burada başarılı olacağımızdan şüphem yok. Yalnızca biraz sabır göstermek gerekecek. Çünkü şu an yeni bir takım oluşturuyoruz. Bu kulübün sahip olduğu potansiyel, taraftarları ve tarihini düşününce, hepimizin elimizden gelenin en iyisini vermek ve Trabzonspor’un geçen sezon gösterdiği başarıyı tekrar yakalaması için üzerimize düşeni yapmak zorunda olduğumuzu görüyoruz" dedi.
“İyi bir psikolog olmak zorundasınız”
Çalıştırdığı takımlarda yüksek baskıyla oynamayı seven bir teknik adam olduğunu belirten Bjelica, “Yüksek yoğunlukla, yoğun baskıyla oynamayı severim. Önde baskıyı severim. Her zaman kazanmak için oynamayı severim. Hesap yapmam. Takımın ya da maçın gerekliliklerine yönelik adapte olmayı da bilen bir antrenörüm. Oyun disiplinine sahip, her zaman rakipten bir gol fazla atmayı amaçlayan, güzel bir oyun ortaya koymayı isterim. İyi bir teknik direktör olmak için iyi bir psikolog olmak zorundasınız. Hayatta olduğu gibi, futbolda olan her şey de akılda başlar. O yüzden iyi bir psikolog olmak zorundasınız. Ama yalnızca bu değil tabii ki, takımı hazırlamayı bilmeli, iyi bir pedagog, iyi bir iletişimci, grubun lideri olmalı, oyunculara her yönden iyi bir pozitif örnek teşkil etmelisiniz, bu çok komple bir iş aslında. Çok komple bir iş çünkü, örneğin bir doktor ameliyat yapmayı bilmeli ama biz antrenörler aynı zamanda doktorun da işinden, sakatlıklar ve benzeri şeylerden anlamak zorundayız. Psikoloji ve pedagojinin yanında antrenman, hazırlık, liderlik gibi birçok şeyi, ‘iyi ve harika’ bir antrenör bilmek zorunda. O yüzden de çok komple bir iş. Ama eğer bir özellik belirtmem gerekirse iyi bir antrenör iyi bir psikolog olmak zorunda. Bir gruba liderlik edebilecek biri olmalı, yalnızca 25-26 futbolcudan bahsetmiyorum, bunun yanında teknik ekip, kulüp çalışanları, taraftarlar, gazeteciler var. Dolayısıyla harika bir teknik direktör tüm bu unsurları kontrol edebilmeli ve doğru yönetebilmeli” ifadelerini kullandı.
Kulübün zor bir süreçten geçtiği dönemde çalışmaya başladığını hatırlatan Bjelica, “Puan sıralamasında yukarı çıkmanın veya aşağıya düşmenin çok mümkün gözükmediği bir durumdu bu. Bir antrenör için zor bir durum. Çünkü kiralık oyuncular var, sözleşmesi bitecek oyuncular var. Sakat oyuncular var. Sezonun bitimine 1,5 ay kala, çok net hedefler olmadan bir giriş yapabilmek kolay değil. Elbette 6 ila 8 arası yeni oyuncu transfer edeceğiz. Üzerinde çalıştığımız plan bu. Gözlemcilerimiz, şef gözlemcimiz, kulüpteki herkes, başkanımız, antrenörlerimiz, analizcilerimiz, hepimiz bu konu üzerinde yoğun bir biçimde çalışıyoruz. Trabzonspor’a en iyi oyuncuları getirmeyi istiyoruz. Bu takımla başarılar kazanmaya aç oyuncuları aramıza katmak istiyoruz. Bu kulüp bunu hak ediyor. Taraftarlar bunu hak ediyor. Maksimumu vermek zorundayız. Şampiyon olduğu sezonki seviyeye çıkabilmek adına doğru oyuncuları getirebilmek planlarımız arasında” diye konuştu.
“Hücumda ve savunmada dengeli bir takım”
Hücumda ve savunmada dengeli bir takım hedeflediğini belirten Hırvat çalıştırıcı, “Yetenekli oyuncuları olan, takımda oynamayı isteyen ve bu kapasitesi olan oyunculara sahip, bu oyuncular gençlerden oluşabilir, tecrübeli oyunculardan oluşabilir, ya da gençlerin ve tecrübelilerin bir karışımı olan bir takım olabilir. Türk ve uluslararası oyuncuların karışımı olan bir takım olabilir. Burada önemli nokta, çalışmayı ve grup halinde çalışmayı isteyen oyuncular seçmek. Burada antrenörün yapacağı, oyunculara nasıl futbol oynayacaklarını öğretmek değil, takım halinde nasıl oynanacağını öğretmek olmalı. Beni bekleyen en büyük iş de bu olacak. Bu grubun bir parçası olmak isteyen, doğru oyuncuları seçmeli, sonrasında da saha içerisinde taraftarlarımızla bir olmalıyız ve bu sayede de büyük hedeflere ulaşabiliriz" şeklinde konuştu.
“Oyuncuların işlerini yapmasını isterim”
Oyuncularla ilişkilerinin hep iyi olduğunu vurgulayan Nenad Bjelica, “Daha önceki cevaplarımda pedagoji ve psikolojiden bahsetmiştim. Oyuncularla ilişkim hep iyi olmuştur. Saha dışında oyuncular konusunda çok esnek biriyimdir. Yaşayabilecekleri tüm sorunları anlarım. Bu sorunları da çözmeye çok açığımdır. Ama aynı zamanda da saha içinde oyuncuların üzerine düşeni yapmasını isterim. Yani onlara çok şey verir ve onlardan da çok şey isterim. Bunun da dürüst bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Arkadaşlık olarak nitelendirmek doğru olmaz bu durumu, çünkü oyuncu-antrenör arkadaşlığı zor bir durum. Ama çok saygılı bir ilişki olarak nitelendirebilirim. Kişi olarak onlara saygı gösteririm, oyuncu olarak onlara saygı gösteririm. Onlardan da saha içinde çıkardıkları işle bu saygıya saygıyla yanıt vermelerini beklerim. Onlardan beklediğim en önemli şey budur. Bazen herhangi bir sebepten ötürü takımın kendini maça vermediğini gördüğümde, belki kızarak onları motive edip, istediğim seviyeye çıkarmaya çalışırım. 10-15 dakika içerisinde takımın işlemediğini ya da reaksiyon vermediğini görürsem, ben reaksiyon veririm, reaksiyon göstermek zorundayım, çünkü maçı kazanmak istiyorum. Bu karşılıklı saygının olduğu bir ilişki. Oyuncularıma gösterdiğim bu saygıyı, bütün ekibime, kulüpteki herkese, taraftarlarımıza da gösteririm. Başarının da hep beraber böyle kazanılabileceğine inanıyorum. Oyuncular çalışmak için burada, onlardan da işlerini yapmalarını, 90 dakika maçta veya antrenmanda her şeylerini vermelerini isterim. Çok şey istediğimi düşünmüyorum. Tek istediğim işlerini yapmaları. Ben işlerini nasıl yapmalarını gerektiğini anlatmalıyım, onlar da bunu yerine getirmek durumundalar. Eğer bu şekilde işlerse hepimiz mutlu oluruz ve bu yolla da başarıyı kazanacağımızdan tamamen eminim” ifadelerini kullandı.
Dinamo Zagreb, Hajduk Split, NK Osijek'in Hırvatistan’da en iyi altyapılara sahip kulüpler olduğunu hatırlatan Bjelica, sözlerini şöyle tamamladı: “Dinamo da hep en iyi oyunculara sahip oldu. Ben de Dinamo Zagreb’te çalışmaya başladığımda 98’liler jenerasyonundan 19, 20, 21 yaşlarında genç ve çok yetenekli oyuncu grubu vardı. Sadece onlardan bir takım oluşturarak, oyuncuların gelişmesini sağladık. Avrupa’da oynama fırsatı buldular, Hırvatistan Ligi’ni büyük üstünlük kurarak kazanmayı bildiler. Hiçbir sorun da yaşanmadı! Avrupa arenasında oynayabilen bir oyuncu daha iyi gelişebiliyor. Böylelikle Dinamo altyapısından çok önemli oyuncular yetişmiş oldu. Ancak bu sadece benim başarım değil, aynı zamanda genç yaş kategorilerinde onlarla çalışan ve 17-18 yaşına kadar o oyuncuları hazırlayan antrenörlerin başarısı. Dinamo Zagreb’in Hırvat 2.Ligi’nde oynayan bir takımı daha oldu hep. Genç yaş kategorilerinden yetişen oyuncular, üst aşamadaki birinci ligde de kendilerini geliştirme fırsatı buldular. Oyuncu gelişimi açısından doğru yolun bu olduğunu düşünüyorum. Bir oyuncunun gelişimi için en önemli aşamanın 18-20 yaş aralığı olduğunu düşünüyorum. Bu periyotta oyuncu oynamak zorunda. A takımla oynama yeterliliği yoksa, ikinci takımla oynayabilmeli. Böylelikle bir-iki yıl içerisinde, A takım için önemli bir oyuncu haline gelebilir. Her kulübün takip etmesi gereken adımlar bunlar. İkinci genç takımınızın olması ve böylelikle de oyuncu gelişiminin daha kolay sağlanması. Türkiye’de takımlarda genellikle tecrübeli çok sayıda oyuncunun olduğunu ve genç takımlarla profesyonel takımlar arasında bir merdivenin eksik olduğunu düşünüyorum. Oynamadıkları için birçok oyuncu bu aşamada kaybediliyor. Genç oyuncu için en önemli şey oynamak. Kalitesini oynayarak teknik direktöre gösterebilir. Ama eğer yedek kulübesindeyse veya 3. Lig’teyse, iyi gelişebilmek için doğru ligde değil demektir. O yüzden de ikinci bir profesyonel takım olmalı ve bu ikinci takımda da henüz yeterli olmayan oyuncular oynamalı, çünkü 17 yaşında bir oyuncunun A takımla maça çıkıp önemli bir oyuncuya dönüşmesi, gençlerin oynama fırsatı bulduğu Dinamo Zagreb gibi bir takımda dahi, gerçekten zor. Böyle bir durum belki 5 yılda bir kez yaşanabilir. Ama bu 5 yıllık süreçte de eğer gelişebilecekleri, doğru yarışma alanı bulamazlarsa, jenerasyonlar geçer ve 10-15 oyuncu kaybedilebilir.“