10 Eylül 1960. Roma’daki Olimpiyat Oyunları’nda maraton başlar. İki saat on beş dakika sonra binlerce izleyici ve ekranları başındaki milyonlarca insan hayretler içerisinde bitiş çizgisine varan Etiyopyalı atlete bakakalır. Etiyopyalı atlet Abebe Bikila 42 km’yi çıplak ayakla koşmuştur! Genç şampiyon etrafını saran gazetecilere daha başka çok sayıda Etiyopyalı koşucunun bu maratonu kazanabileceğini söyler.
Bu keşif bir dönüm noktası olur: Bundan böyle dayanıklılık koşularına Doğru Afrikalı atletler damgasını vuracaktır.
Peki bu üstünlüğü nasıl açıklamak gerekiyor? Yoksulluk, uluslararası düzeyde kendisini kanıtlama arzusu, koşma kültürü v.s. gibi gençleri atlet olmaya yönelten birtakım faktörler mi söz konusu?
Özel bir genotip mi
Kuşkusuz evet. Ancak bu durumda da koşucuların niçin özellikle coğrafi açıdan son derece dar bölgelerden çıktıklarını sorgulamak gerekiyor. Niçin Kenyalı atletlerin dörtte üçü, küçük Kalenjin kabilesinden çıkıyor? Yaklaşık yirmi yıldır bu sorular birbirini izliyor.
Bu şampiyonların büyük bir bölümü yüksek platolarda yaşadığına göre, uzmanlar ilk önce yüksekliğin oksijeni kaslara taşıyan alyuvarların sayısının artmasında önemli bir rol oynadığını düşündüler.
Ancak kanıtlar bu varsayımı doğrulamadı: Doğu Afrikalı koşucularla diğer şampiyonlar arasında oksijen tüketiminde bir fark belirlenmedi.
Acaba kaslarındaki bileşim bunun nedeni olabilir miydi? Nitekim iki tür kas lifi söz konusu: "Hızlı" olarak adlandırılanlar kısa süreli yoğun çabalarda rol üstlenirken, "yavaş" olan diğerleri ise uzun vadeli çabalarda ön plana çıkıyorlar.
Kas faktörü
İnsanda ortalama yüzde 50 hızlı lif, yüzde 50 de yavaş lif bulunur; genetik olarak belirlenen bu dağılım aynı zamanda kaslarımızı nasıl kullandığımızla da bağıntılıdır.
Böylece dayanıklılık koşusuyla yavaş liflerin oranını yüzde 90’a kadar artırmak mümkün. Kenyalı ya da Etiyopyalı atletler doğal olarak yavaş lifler bakımından doymuş kaslara sahip olabilirler mi?
Hayır değil. Kenyalı şampiyonların kaslarında yapılan biyopsiler kaslarındaki bileşimin diğer üstün performanslı koşucularınkinden farklı olmadığını ortaya koydu.
Peki o halde fark nereden kaynaklanıyor?
Yaklaşık on beş yıldır bu soruyu yanıtlamaya çalışan Kopenhag’taki kas araştırma merkezinin yöneticisi fizyolog Bengt Saltin, Kenyalı ve İskandinavyalı koşucuları karşılaştırdı. Kendisi, Kenyalılar’ın en önemli özelliklerinden birinin yorgunluğa dayanıklılık olduğunu kaydediyor.
Yorgunluğa dayanıklılıkDoğu Afrikalıların kaslarında kasılma mekanizmalarını bloke eden metabolik artık olan laktik asit az oranda bulunuyor. Bu avantajları sayesinde de bir Avrupalı’nın koşacağı mesafeden yüzde 10 fazlasını onunkine eşit derecede oksijen tüketerek koşabiliyorlar.
Bu enerji tasarrufu kısmen Kenyalılar’ın beden yapısının daha aerodinamik olmasından kaynaklanıyor. Bunlar ortalamadan daha küçük ve daha hafif olduklarından karlı durumdalar:
Baldırların kütlesini karşılaştıran Bengt Saltin bir Kenyalı’nın ortalama baldır ağırlığının beyaz bir koşucununkinden 400 gram daha hafif olduğunu belirledi.
Fazla kas hareket için daha fazla enerji tüketimi gerektirdiğinden kasın az olması avantaj sağlıyor. Danimarkalı araştırmacının hesaplarına göre, Kenyalılar böylece kilometre başına enerjilerinden yüzde 8’lik bir tasarruf sağlıyorlar.
Geleceğin insanı tartışmaları
Tüm bu özellikler özel genlerin etkisiyle mi ortaya çıkıyor? İskoçya’daki Glasgow Üniversitesi’nde Doğru Afrikalı koşucular ulusal bilimsel araştırma merkezinin direktörü Yannis Pitsiladis bu sorunun yanıtını bulmaya çalışıyor.
Bu fizyolog üç yıldır dayanıklılık koşusunda "yaşayan efsaneler"in DNA’larını incelemek için Kenya ve Etiyopya’da tükürük toplamakla meşgul. Ancak şimdiye kadar ikna edici bir sonuca ulaşamadı.
ACE geninin (Angiontensin-Converting Enzyme) dayanıklılık kapasitesiyle yakından ilintili olduğu düşünülüyor.
Bununla birlikte, Etiyopyalı maratoncuları genel olarak toplumdan ayıran bazı işaretlere rastlansa da, Kenyalı koşucular için bu tür bir ayırt edici nitelik söz konusu değil.
Yannis Pitsidalis, koşucuların başarısında genetiğin nasıl bir rol üstlendiğinin belirlenmesi için daha yıllarca araştırmaların sürdürülmesi gerektiğini ifade ediyor.
Genetik yatkınlık
Kısacası Kenyalı ve Etiyopyalılar kısmen genetik olarak uzun koşuya yatkın olabilirler.
Bu sonuç da insanın koşmak için yaratıldığını düşünen Daniel Lieberman ve Dennis Bramble’ı doğruluyor. Anca bu noktada başka bir soru gündeme geliyor.
Eğer iki Amerikalı bilim adamının iddia ettiği gibi, insanoğlu dayanıklılık koşusu sayesinde hayatta kalabildi ve diğer türlerden ayrıldıysa bu tür özellikle sahip olanlar geleceğin insanları olarak adlandırılabilirler mi?
Süper maratoncular geleceğin insanları mı?
Bu fikir pek geçerli değil. İki milyon yıl önce dayanıklılık koşusu üstünlük sağladıysa da, tarih öncesi dönemde çevrenin uyguladığı büyük bir seçilim baskısı vardı; oysa günümüzde böyle bir baskı söz konusu değil.
Yararsız olan özellikArtık dayanıklılık yeteneği türümüz için belirleyici değil. Bu nedenle dayanıklılık koşusunda başarılı olanların gelecekte ayrıcalıklı olacaklarını iddia etmek yanlış olur.
Nitekim artık modern toplumlarımızda doğal seçilim de söz konusu değil.
Bilim dergisi Science et Vie’de yayımlanan yazıda şu soru da soruluyor: Peki insanoğlunun koşmaya ihtiyacı yoksa bu işe yaramayan özelliğini kaybedecek mi?
Koşma yeteneğinin kaybolmasının nasıl bir avantaj sunacağı bilinmiyor.
Aynı şekilde bu yeteneğin var olması da, büyük bir değişiklik anlamına gelmiyor.
İNSANOĞLUNUN PERFORMANSI HEMEN HEMEN SINIRA DAYANDI"Daha hızlı, daha yüksek, daha kuvvetli". Olimpiyatlar’ın bu sloganı daha ne kadar geçerli olacak? Sonsuza dek rekor kırılabilir mi? Bazı uzmanlara göre, artık atletler insan bedeninin sınırına gelmiş bulunuyorlar. Bununla birlikte, dayanıklılık deneylerinin gülle atma gibi kuvvet gerektiren
spor dallarında bazı ilerlemeler sağlayabileceği sanılıyor. Bengt Saltin, bu alanlarda gelecek yıllarda performanslarda yüzde 10’luk bir iyileşme sağlanabileceğini belirtiyor. Bu araştırmacıya göre, antrenman ve beslenme arasında daha iyi bir denge sağlanması ve daha yetenekli olunması halinde bu tür biri iyileşme mümkün. Ancak her şeye rağmen gün gelecek rekorlarda sınıra ulaşılacak. Tabii ki bu öngörüler salt fizyolojik özelliklerle ilgili; bazı yasadışı yeni ilaçlarla doping yapılması halinde rekor sınırını zorlamak mümkün!...
DAYANIKLILIK GENİNDEN SÖZ EDİLEBİLİR Mİ?ACE geni kaslarda kan dolaşımının denetim mekanizmasında rol oynuyor. Bilim adamları 1998 yılında bunun "dayanıklılık geni" olduğunu belirtmişlerdi. İngiliz araştırmacılar da 7000 metre yüksekliğe tırmanabilen dağcılarda bu tür bir dayanıklılık geninin var olduğunu saptamışlardı. Nitekim daha sonra yapılan testler de bu bileşime sahip kişilerin daha iyi bir dayanıklılık kapasitesine sahip olduğunu ortaya koydular. Glasgow Üniversitesi’nden Yannis Pitsiladis’in ekibi de, genel olarak Etiyopyalı toplumla karşılaştırıldığında maratoncularda bu önemli bileşimin baskın geldiğini keşfetti. Fakat bu saptama Afrika’nın tümü için geçerli değil. Nitekim Kenyalılarda yapılan benzer bir araştırmadan hiçbir sonuç çıkmadı.