Oluşturulma Tarihi: Mart 27, 2005 21:18
Sosyolojik araştırmaların da gösterdiği gibi insan yaşamdaki risklere karşı ne kadar bilinçli olursa, tehlikeleri o denli çok hissediyor. Güvenlik ihtiyacı ona sahip olundukça çoğalmakta. Termometrenin gösterdiğine karşın "hissedilen sıcaklık" derecesi gibi, belki de "hissedilen güvenlik" derecesi söz konusudur.
Günümüzde "Saldır veya öl" örneğinden çok daha zor kararlar alınmasına rağmen, maymunların ve karıncaların beyninde işleyen mekanizmanın aynısı uygar insanın beyninde işlemeye devam ediyor. Üstelik de olumsuz sonuçlar vererek.
Çünkü beyin, insan yaşamının gitgide karmaşıklaşması ve programlanamaz hale gelmesine rağmen, hálá yanılgılar sunuyor.
Uzmanlar bile yakın bir gelecek için öncelemelerde bulunmakta bocalıyorlar. Teknolojinin hızı, medyadan yansıyan
haber akımı, kuruluşların ve devletlerin küreselleşmesi gelişmeleri görülemez hale getirdi. İnsanlığın bilgi birikimi o kadar büyüdü ki hiç kimse ilgilendiği bilgileri takip edemiyor.
Ve tarihin devamını belirlemek için de rastlantılara sarılıyoruz. Batı Avrupalıların üçte ikisi gelecek kuşağın daha güvensiz bir dünyada yaşayacağına inanıyor.
60 yaş kuşağı için geleceği görmek o kadar zor değildi. Oysa bugün artık kariyer planı yapmak neredeyse imkansız hale geldi. Büyük umutlarla işe başlayan iyi eğitimli uzmanlar bile ekonomik gelişmelerin beklentilere uygun yürümemesi halinde işsiz kalabiliyorlar.
Tehlikeleri hissetmek
Fakat tam da bu kaotik modern dünya paradoksal olarak varoluşun gerçekten de var olan sorunları üzerinde büyük bir güvenlik sağlamakta. Örneğin tıptaki gelişmeler özellikle de Batı dünyasındaki insanının en az 60 yıl yaşamasını garantilemekte. Çocuğunu 21.yy’da dünyaya getiren bir anne çocuğunun emeklilik yaşını göreceğinden neredeyse emin olabilir.
Peki ama insanlar buna rağmen niçin hala tehdit varmış gibi hissediyorlar? Sosyolojik araştırmaların da gösterdiği gibi insan yaşamdaki risklere karşı ne kadar bilinçli olursa, tehlikeleri o denli çok hissediyor. Güvenlik ihtiyacı ona sahip olundukça çoğalmakta.
Bu nedenledir ki bazı anne babalar aşıların yan etkilerinden, eski kuşakların çocuk felcinden korktuklarından daha çok korkuyorlar.
Termometrenin gösterdiğine karşın "hissedilen sıcaklık" derecesi gibi belki de "hissedilen güvenlik" derecesi söz konusudur.
Sıfır risk özlemi insanın içine artık o kadar işledi ki bazı durumlarda komik duruma düşmesi işten bile değil. Örneğin meteorit çarpmasından korkan birinin yer altı sığınağı inşa ettirmesi gibi.
Bilinmeyen=Korku
Organizma için bilinmeyen stres, korku demek. Bu durum güvenliğin bir bedeli olduğunu bile unutturmakta. Aşırı güvenlik sadece çok masraflı olmakla kalmayıp, ciddi tehlikeleri bile arttırabilir. Bu rahatsız edici sonuca iki çalışma psikologu iki kömür madenindeki kaza sıklığını karşılaştırarak ulaştı. Birinci madendeki galeriler karanlık ve zeminleri düzgün, ikinci madendekiler ise ışıklandırılmış ve asfaltlıydı. İlginç bir şekilde ikincisinde daha fazla kaza meydana gelmişti.
Tehlikeyi hissetmeyen hata yapıyor, çünkü dikkati dağılmakta diyor bilim adamları. Çünkü beyin bu şekilde programlanmıştır. Örneğin oyuncalar bir gösteri öncesinde hiç heyecanlanmadıkları zaman bunu pek iyiye yormazlar. Korku ve konsantrasyon bir madalyonun iki yüzü gibidir. Fransız güvenlik uzmanı René Amalberti bu yüzden bazı aksaklıkları gidermemeyi önermekte.
Bu strateji örneğin havaalanlarındaki güvenlik kontrolü prosedüründe uygulanmakta. Bagajın ve yolcunun metal detektörle taranması teknik açıdan yeterlidir. Bu prosedürden geçen yolcunun metal silah taşımasına imkan yoktur.
Ama buna rağmen rastlantı jeneratörüyle çalışan detektör sinyal verir. Yolcu bu durumda elle aranır ve bu şekilde güvenlik personelinin her zaman dikkatli olması sağlanır.
Gelişmenin itici gücü
Olası riskleri bilmek ve bunların gerçekleşmemesi için çalışmak bir yerde daha fazla güvenlik sağlamakta.
Ama bununla birlikte bireylerin daha az güvenlikle nasıl başa çıkacakları genelde pek tartışılmaz. Oysa güvenli bir çevrede yaşamaya alışık olanlar, değişen ortamdaki koşullara dikkat etmeyi akıl edemez. "Hissedilen güven" biraz da bu yüzden gerçekte tehlike ifade eder. Gözleri de dahil olmak üzere bedeninin her yerini kaplayan sağlam zırhı Ankilozorus’u tüm düşmanlarından korumasına rağmen tükenmesini engelleyememişti.
Evrimin de öğrettiği gibi, rastlantılar her gelişmenin itici gücü ve sonucudur. Yalnızca onlar sayesinde dünyaya yenilikler geliyor. Oysa sadece öncelenebilir olayların yaşandığı yerde hiçbir şey değişmez. Yaratıcılık kadar bir toplumun gelişimi de aynı kuralları takip eder. Yaratıcılık, daha önce birbirleriyle ilişkisi olmayan elementlerin birleştirilmesi ve denenmesine dayanır.
Fırsat ile mutluluk
Evrim de canlılar dünyasını böyle bir deneme oyunu ve yanılgıyla yaratmıştır. Bilim adamları şimdi bu ilkelerden teknolojide yararlanmak istiyorlar. Ama bu şekilde onların kullanım alanı asla sınırlanmıyor.
İnsanlar yenilikler yarattıklarında ya da yaşamlarını değiştirmek istediklerinde rastlantının etkisinden yararlanabilirler. Sonuçta rastlantılar, bir çocuğun kişiliğinin gelişmesinden, meslek seçimi ve eş seçimine kadar insan yaşamının büyük bir kısmı üzerinde etkilidir. İngilizce’de "chance" (şans) kelimesi aynı zamanda "fırsat" ve hatta "mutluluk" anlamına da gelir.
Ne var ki insan beyni, basitleştirici olması nedeniyle bu fırsatları gözden kaçırmakta. Yeni olanakları kontrol etmek ve kullanmak yerine eskilerde takılı kalarak aceleci açıklamalarla sadece güvenlik hayali yaratmakta. Bu şekilde insan sistematik olarak çevresindeki bilgileri yüceltirken sürprizlerden yararlanma yetisini görmezden gelir.
Oysa kendine güvenmesi için her türlü neden vardı. Homo sapiens sırf belli bir çevreye göre uyumlu olmadığı için hayatta kalabilmişti. İnsan bu nedenle tüm koşulları mükemmelleştirme gibi özel bir yetiye sahiptir.
Spielgel’den derlediğimiz raslantı konusu şöyle sona eriyor: Bu bilgiyi güvensiz bir topluma uyarlayacak olursak, karmaşık dünyada bilinmezlerle naif davranışlarla baş etmek mümkün değildir. Zaten hiç kimse doğuştan var olan donanımlarla da yetinmek zorunda değildir. İnsanların doğuştan var olan ve öğrenilebilir stratejilerle öncelenemeyeceklerle ne kadar etkili bir şekilde başa edebileceklerini bilim geçtiğimiz yıllarda başarıyla kanıtlamıştır. Yalnızca rastlantıları anlayabilenler çağımızdaki fırsatlardan yararlanabilmekte.