Güncelleme Tarihi:
O zamanlar maçlar gündüz oynanıyordu elektrik sıkıntısı olduğundan, havalar soğuk olduğunda gecenin ayazını da yemiyorduk üstelik. Günümüzdeki akranlarımız gibi soğuk geçirmeyen anoraklarımız, traktör lastiği gibi caterpillar botlarımız da yoktu. Hiç kızmazdı babam 12-13 yaşında bir çocuk olarak taaa Göztepe’den Dolmabahçe’ye gitmeme, olaylar olmazdı çünkü. Henüz kirlenmemişti herhalde bazı şeyler o günlerde. Maç başlamadan önce Beşiktaş’da yol üstündeki kafelerde sahlep içer, sıcaklığını maç boyunca hissetmeye çalışırdım. Ne yalan söyleyeyim, üşürdüm yine de biraz. Bayram günü gibi gelirdi bana o gün. Gururla söylerdik Beşiktaşlı olduğumuzu. En saygı duyulan ve gıpta edilen bir camiaya aittik çünkü. Daha önce dedim ya, kirlenmemişti henüz bazı şeyler.
En çok da çocukluğumu hatırladığımda kızıyorum Demirören’e. Ne hakkı vardı çocukluğumun en masum anılarına gölge düşürmeye. Ne hakkı vardı Beşiktaşlı olmanın verdiği tevazuya, Beşiktaşlılık duruşuna ihanet etmeye, başımızı öne eğdirmeye ?
|
Oysa ki öyle çok fazla şampiyon olmak da istemiyorduk. Şerefli ikincilikler de yetiyordu bize. Öyle söylemişti Seba. Zaten bu zihniyette olduğumuzdan şampiyon da oluyorduk mütemadiyen. Sonra “devir değişti artık” dediler bize. İşler eskisi gibi yürümüyormuş, sektör haline gelmiş artık futbol. Kabul ettik çaresiz, şifreli kanallarda seyretmeye başladık artık maçları.
Madem ki devir değişti, biz de uyalım o zaman günün şartlarına. Eleştirelim büyüklerimizi saygıda kusur etmeden:
Aslına bakarsanız öyle çok fazla kızamıyorum bile Demirören’e. Herhalde tam olarak başkan olarak görmediğimden dolayı. Başkan gibi değil de sanki kapalıda iki direk arasındaki bir amigo gibi kendileri. Biraz gaz versen ensesine vur lokmasını al cinsinden çok seviyor Beşiktaş’ı. Duygulandığında çocuk gibi ağlıyor soyunma odasında.
Bir şirket yöneticisi düşünün ki; şirketinin gelir gider dengesini bu kadar bozsun. Teslim aldığında borçsuz olan kulüp kasasını en az 50 Milyon USD borçlandırırken, terazinin diğer kefesine şampiyonluklar veya Avrupa’da başarılar koyamasın.
Hadi diyelim geleceğe yatırım yaptı, o da yok. Satmaya kalksan eldeki futbolcuları, verdiğinin dörtte birini alamazsın. Mütemadiyen alırken altın, satarken bakır satıyoruz. Hersene silbaştan yapıyoruz takımı. Üstelik satılanlar kalanlardan daha iyi oluyor nedense.
Hem o kadar para harcıyor sanki babasının parasıymış gibi sorumsuzca. Hem de “Başkanlığı bıraktığımda verdiklerimi geri alırım” diyor. İyi de demezler mi adama “Kim dedi sana her sene teknik direktör, 3. sınıf futbolcu, menejer, Gordon Milne getir” diye. Ondan da vazgeçtim, sevemedik alınanların %95’ini. Kocaman delikanlı oldu 100. yıldaki çocuklar, hala “İlhan Mansız” forması giyiyorlar. Yakında Metin-Ali-Feyyaz formaları çıkarsa şaşırmam. Anlayın artık kulüp yöneticileri; iyi yabancı futbolcu gelmek istemiyor ülkemize. Biz ise sırf seyirci istiyor diye transfer ediyoruz tekaütleri. 70 milyon içinden oynatacak adam bulamıyorsanız yuh olsun size. Her gönderdiğiniz yabancıya verdiğiniz parayla birkaç tane semt sahası açabildiğinizi düşünün. İsanbul'un yarısı futbolcu çiftliği olurdu herhalde !..
Kızdığım esas konu ise Fulya projesinin “pert” olması. Zannetmiyorum ki dünya üzerinde bir kulüp olsun ve bu kadar değerli bir arazisi olsun. Buna karşın bu kadar kötü projelendirilsin. Elinizde altın değerinde bir arazi varsa niye bir başkasını (Aşçıoğlu) buradan nemalandırıp ortak ediyorsunuz ki? O tarihlerde Carew’i satmıştık 7 Milyon Euro’ya. Gerçi o paranın yarısıyla göbekli Ailton’u alıp çarçur etmiştik ya neyse. Şu zamana kadar transfere harcanan paraların üzerine camianın ileri gelenlerini onore ederek işin içine soksaydı tamamı bizim olurdu şimdi Fulya’nın. Ondan da vazgeçtim, daha sonra geri gönderilecek 3. sınıf futbolculara para bulmak için bir de gelirlerini kırdırıyor bilmem kaç sene Fulya'nın. Ne anladım ben bu işten. Hiç yapmasaydınız o zaman, bizleri de kandırmamış olurdunuz.
O yüzden diyorum ki sakın transfer yapma Demirören!.. Zaten takımın yarısından çoğu 3. sınıf ecnebi. Isınamadım çoğuna hala. Aldıkların gidenleri aratıyor zaten. Teknik direktör filan da kovma. Bugüne kadar yaptığın en iyi iş Denizli’yi getirmek zaten. Küme düşse bile kovma lütfen, transferleri o yapmadı çünkü.
Şunun bunun parasına da kesik atma. Ya adam gibi sözleşme yaptırt, ya da öde delikanlı gibi bizi cümle aleme rezil etmeden.
Verdiğin borçların üzerine de soğuk su iç bi zahmet. Çok fazla da müdahil olma öyle her şeye. Duygularınla hareket ediyorsun çünkü. Ondan sonra da dünyanın en kısa basın toplantıları filan oluyor. Ağırlığımız kalmıyor sayende sürekli söylediğini yaladığından. Dediğim gibi, daha önce hata yaptığını, kendi hatalarının yüzünden Beşiktaş’ın iflas etmesini istemediğin için verdiklerini almayacağını beyan et, o zaman gerçekten kalbine girersin Beşiktaş’ın. İşte o zaman gerçek Beşiktaşlı olursun...