Oluşturulma Tarihi: Nisan 22, 2002 16:03
Birmingham Üniversitesi bilim adamları mutluluk hormonu serotoninin belli başlı kanser hücrelerine kendi kendilerine yok etme komutu verdiğini keşfettiler. Blood dergisinde yayımlanan rapora göre iyimser olan kanser hastalarının iyileşme şansı daha yüksek. John Gordon ve ekibi serotonin ve Burkitts lyphosarcoma kanser türüne ait tümör hücrelerini deney tüpünde bir araya getirdiler.
Hormon sürpriz bir biçimde tümör hücrelerini kavrayarak bir tür imha mekanizmasını harekete geçirdi. Serotonin insanda keyfiyet, cinsel edim ve beden ısısından sorumlu. Araştırmacılar ayrıca depresyon ilacı Prozac’ın bu doğal koruma faktörünü durdurduğunu da fark ettiler. Gordon, Amerika’da çok satılan bu ilacın tümör hücrelerini teşvik edebileceğini tahmin ediyor.
İltihaplanmaları neyin iyileştirdiği anlaşıldı
Science dergisinde (5.4.02) yayımlanan bir haberde yaralanmalara bağlı olarak gelişen iltihaplarda, CD44 molekülü hücrelerin yüzeyindeki iyileşme sürecini harekete geçiriyor. Tüm beden hücrelerinde bulunan reseptör molekülü CD44, örneğin kıkırdakları ya da farklı dokuların ana yapılarını oluşturan şeker benzeri moleküllere yapışmakta. Araştırmacı Paul Noble, akciğerlerinde iltihaplı yaralar bulunan farelerde CD44 molekülünün etkisini araştırdı. Elde ettiği sonuca göre farelerdeki iltihaplar ancak CD44’ün varlığıyla iyileşiyordu; CD44 olmaksızın iltihaplar kalıyordu. CD44 molekülleri her beden hücresinde bulunduğundan, sonuçlar temel iyileşme mekanizmalarını aydınlatıcı ipuçlarını yansıtıyor. CD44 molekülünün anahtar rolü örneğin akciğerde şu adımları izlemekte. Yaralanma: İs parçacıkları ya da solunan diğer maddeler akciğer dokusunu yaralar. İltihaplanma: Yaralı doku iltihaplanır. CD44 etraftaki sağlıklı hücreleri dokunun temizlenmesi konusunda uyarır. Temizlik: Yaralı ve ölü doku CD44 sayesinde akyuvarlar tarafından fark edilerek yok edilir. Lif dokusu oluşumu: İltihap iyileşiyor, ölü dokunun yerini fibroblastlar alır ve iyileşme süreci tamamlanır. İşte bu verilerden yola çıkan bilim adamları iltihapların iyileşmemesinden hatalı CD44 reseptörlerin sorumlu olabileceğini düşünüyorlar.
Lazerle yapay kemik
Protezlerin insan bedeniyle uyumlu olmaları son derece önemli. Almanya’da Fraunhofer Lazer Tekniği Enstitüsü (ILT), klasik protezlere alternatif bir teknik geliştirdi. Bir lazer tıpkı üçboyutlu bir baskı kalıbı gibi, maden tozundan tabaka tabaka uygun bir protez ya da titandan yapay kemik üretiyor. ‘Protez, biçimlendirici araçlar kullanılmadan doğrudan doğruya (hastanın) bilgisayarlı tomografi verileriyle tamamlanıyor’ diyor proje başkanı Wilhelm Meiners. Üçboyutlu görüntü verilerine göre bilgisayarla işleyen lazer ışını, protezi birkaç saat içinde bilgisayarlı tomografi verilerine uygun olarak hazırlıyor. ‘Rapid prototyping yöntemi’ (Hızlı model üretimi) sayesinde protezler hem kısa sürede hem de ucuza elde edilmekte. ‘Üretim sırasında hiçbir malzeme ziyan olmuyor, örneğin yapı parçası olmayan maden tozu yeniden kullanılabilmekte’ diye açıklıyor Meiners. Hafif yapılardaki karmaşık yapıların üretilmesine de imkan veren teknik, hava ve uzay araçlarında da yeni olanaklar yaratacak. Lazerli kemik üretimi gelecek Hannover fuarında sergilenecek.
Manyetik rüzgarlar depremi uyandırabiliyor
Rus bilim adamlarına göre Dünyanın manyetik alanında meydana gelen manyetik ‘fırtınalar’ yer kabuğunu da etkileyebiliyor. Rus Bilimler Akademisi’ne bağlı Shmidt United Yer Fiziği Enstitüsü bilim adamları, Informnauka dergisinde manyetik fırtınalardan birkaç gün sonra çoğunlukla depremlerin meydana geldiğini açıkladılar. Araştırmacılar aynı zaman dilimi içinde Kazakistan ve Kırgızistan’da meydana gelen 453 manyetik fırtına ve 14 000 depremi incelemişler. Analizler sırasında depremlerin büyük bir kısmının güçlü manyetik fırtınalardan hemen birkaç gün sonra yaşandığı ortaya çıkmış. Fırtınanın başlamasıyla depremler de çoğalmakta. Ama ilginç bir biçimde bazı bölgelerde deprem hareketlerinin fırtınayla birlikte durduğu da görülmüş. Araştırmacılar Dünyadaki gelgitlerle de bağlantı kurmaya çalıştılarsa da herhangi bir sonuca ulaşamamışlar. Bir depremin enerjisiyle manyetik fırtınanın enerjisi aslında aynı boyuttadır ama araştırmacılar manyetik fırtınadaki elektromanyetik enerjinin sadece çok küçük bir bölümünün mekanik enerjiye dönüştüğünü sanıyorlar. Bu örneğin piyezolelektrik etkisiyle meydana gelmekte. Bu etki sırasında bir elektrik gerilimi kültede mekanik gerileme neden olmakta. Sonuca göre manyetik fırtınaların doğrudan doğruya depremi doğurmadığı ama en azından uyandırabileceği düşünülmekte.
Kanseri teşvik eden virüs
Amerikalı araştırmacılar Epstein-Bar virüsünün (EBV) insan bedeninde yuvalanmasını sağlayan moleküler mekanizmayı çözdüler. EBV eninde sonunda neredeyse her insana bulaşıyor. Bir kere bedene girdikten sonra da konakçı hücrede insanın yaşamı boyu kalıyor. EBV genelde zararsız, fakat uyandığında Burkitt-Lympom, Nasopharynxkarnizom ve Hodgkin-Lymhom gibi kanser türlerini teşvik edebiliyor. Lieberman ve ekibi virüsün hangi moleküler mekanizma sayesinde insan bedeninde yaşayabildiğini buldu. Yeni keşfedilen moleküler mekanizmalar yeni kanser ilaçlarının geliştirilmesine olanak verebileceği gibi EBV ve benzer virüsleri zararsız hale getirebilecek tedavilerin yolunu da açabilecek.
Deli dana hastalığı kalp ritminden saptanıyor
Sığırlarda deli dana hastalığı ve insanlarda görülen Creutzfeldt-Jakob hastalığının yeni bir türü (nvCJK) ancak ölümden sonra teşhis edilebiliyordu. Manchester Royal Infirmary bilim adamları artık deli dana hastalığını, belirtilerin ortaya çıkmasından 8 ay önce kalpteki ritim bozukluğuna göre saptayabiliyorlar. Chris Pomfrett ve ekibinin incelemiş olduğu üç sığır sürüsünden ikisine iki buçuk yıl önce BSE virüsü bulaşmıştı. Üçüncü sürü kontrol grubu görevini gördü. BSE’li hayvanlarda, ‘Sinus arrythmia’ olarak adlandırılan kalp ritmi bozukluğunun kesin bir enfeksiyon kanıtı olduğu anlaşıldı. Araştırma sırasında hastalık semptomları gösteren hayvanların kalp atışlarında, daha sekiz ay öncesinden anormallikler fark edilmiş. Kalp ritimlerindeki değişimler beyin sapından kontrol edilmekte. Hastalığın son aşamasında olan hayvanlarda de BSE virüsü en çok bu bölgede toplanır. ‘Kalp ritmi bu yüzden enfeksiyon kanıtı olarak beyin sapında izlenebilir’ diyor Pompfrett. İngiltere’de deli dana hastalığı yüzünden bugüne dek 110 kişi yaşamını yitirdi.
Okuma güçlüğüne karşı savaş teknolojisi
İngiliz bilim adamları okuma sırasında göz hareketlerini ölçebilen özel bir gözlük geliştirdiler. Gözlük, çocuklarda gözlerin yetersiz koordinasyonuna bağlı okuma güçlüğünün erken tanısına imkan verebilecek. Aslında savaş pilotları için geliştirilen teknik, bir roketin düşmana hedeflenmesi sırasında gözlerin hareketlerini izleyerek bakış açısını kaydeder ve roketin uçuş yönünü bu veriye göre ayarlar. Okuma güçlüğünün genelde yetersiz göz hareketinden kaynaklandığına dikkat çeken Oxford Üniversitesi bilim adamlarından John Stein, ‘Qinetik’ olarak isimlendirilen sistem sayesinde bu etkilerin ilk defa ayrıntılı olarak incelenebileceğini söylüyor. Özel gözlüğü ilkokullarda denemek isteyen araştırmacıları eleştiren uzmanlarsa bu tür testlerin göz muayenesi için uygun olmadığını ve stenometrik bozuklukların başka nedenleri de olabileceği konusunda uyardılar.
Uzayda baş dönme hapı
Astronotlarda baş dönmesi inişten hemen önceki dakikalarda başlıyor. Birden bire ortaya çıkan yerçekimi nedeniyle kan bacaklarda birikir. Ve bu durumda Astronotlarda, uzun süre çömeldikten sonra aniden ayağa kalktığımızda yaşadığımız baş dönmesine benzer bir rahatsızlık ortaya çıkar. Yeni geliştirilen ‘Midodrine’ isimli bir ilaç özellikle de uzay araçlarındaki pilotlar için tehlikeli olabilecek baş dönmesini daha etkili bir biçimde önlemiş. Midodrine, aslında kalp rahatsızlıkları ve düşük kan basıncı olan hastalar için geliştirilmişti. Ancak ilacı kendi hastalarında deneyen Nasa araştırmacısı Richard Cohen, astronotlarda da işe yaradığını fark etmiş. Eğer ilaç Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlarda da etkili olursa astronotlar dünya atmosferine girmeden kısa süre önce bir hap yutarak baş dönmesini önleyebilecekler.
Hiroşima iki kat fazla etkilenmiş
Hiroşima’da atom bombasının patladığı bölgenin yakınından toplanan porselen ve cam artıklarındaki nötron ışınlarını inceleyen bilim adamları, bir porselen parçasında beklenenden 2-2,5 katı fazla ışın yoğunluğu saptadı. Union College kurumundan Jonathan MacDonald, bu değerin ABD tarafından belirlenen radyoaktif limit değerlerin yeniden saptanmasında önem taşıdığını açıkladı. Cam silikatları % 1/10 000 oranında uranyum içerdiğinden, nötron ışınlarıyla ilgili kesin bir sonucun çıkartılması mümkün. İşte bilim adamları patlama sırasında nötron ışınları tarafından ayrıştırılan uranyumu saptayarak felaketin boyutunu hesaplayabilmişlerdi.