Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2002 16:58
Ortalama Türk insanı için Kemal Derviş tipindeki insanlar anlaşılması güç bir kişilik oluşturuyor. Yüzüne heyecan pek yansımıyor onların.
Belki bizim heyecan duyacağımız pek çok şeyi de sakin karşılıyorlar üstelik. Sonra söz verir gibi yapıyorlar, ama beklenmedik biçimde dönüyorlar. Kendine ‘esip gürleyenlere’ karşı da sessiz kalıyorlar genellikle. Her hallerinden yabancı oldukları belli olduğu halde, yine de halkın kısmen de olsa güvenini kazanıyorlar.
Duygusal izolasyon
Derviş gibileri diyebiliriz ki, kendinde duygusal bir izolasyon yapıyor ve yapmaya kodlanmış bir robot gibi çalışıyorlar. Yapmak sizin için her şeyse (bu ya kişisel sorumluluğunuzun yüksekliğinden ya da üstlerinizin size yüklediği mecburiyetten olur), duygularınıza karşı izolasyon sağlamak, işin gereğidir. Ama eğer yaptığınız iş, halkı düşündüğünüzü halka göstermekten de geçiyorsa, uygulamalarınız kısa dönemde halkın aleyhine bile olsa, konuşmalarınızda zaman zaman yoksulları düşündüğünüzü apaçık ve duygusal biçimde söylemeniz gereği vardır.
Ama duygulardan izole olduğunuz için, işin en zor tarafı da budur ve ne zaman böyle bir konuşma yapsanız apaçık iğreti durur.
Çöldeki bedevi gibi
İçinde duygunun olmadığı her yapma şeklinde, görülen en küçük yararın yönüne hemen bir dönüş görülür. Bu durum, çölü geçmeye çalışan bedevinin kendine sunulan her damla suyu almadan edememesi ve yanı sıra sık sık suya ilişkin serap (uçsuz bucaksız solu birleştirme umutları) görmesiyle açıklanabilir!.
Çöl yolculuklarında kimseyi ezeli düşman, kimseyi de ilelebet dost göremezsiniz; aynen kendinizin de kimse için sürekli bir düşman ve dost olamayacağınız gibi. Basitçe yolda yürüyor ve su içiyorsunuzdur, suyu olan herkes geçici dost, suyunuzu içen herkes de geçici düşmanınız olabilir.
Bu yolculukta kendinizi de işin düşmanı yapmamak esastır. Kendiniz için herkesten fazla su isterseniz (parti başkanlığı, başbakanlık gibi) bu suyu idareli kullanmamak ve gereksiz düşmanlar kazanmayı getireceği için çok tehlikelidir ve asla istenmemelidir.
Amaç tektir: yolu tamamlamak. Bu yolda herkes gibi kendiniz de, hatta öncelikle kendiniz bir araçsınızdır. Çocuksu bir iktidar hırsı taşıyanlar, hükmederek iktidar olurlar; gelişkin bir iktidar hırsı taşıyanlar ise yaparak ve herkesi kendine mecbur bırakarak, gizli, sağlam ve daha yaygın bir iktidarın sahibi olurlar.
Russell’ın dediği gibi, bilgi yoluyla iktidar sahibi olanların tipik erdemi hikmettir; bunlar, derin ve belirsiz yığınla bilgisi varmış, tutkularına egemenmiş ve insan çeşitleri konusunda çok deneyimliymiş gibi görünürler. Hikmet sahibi adamların iktidarında, papazlar ve okumuşlardan meydana gelen bir şirket vardır ve bütün bilginlerin bu adamların oluşturduğu grupta olduğu varsayılır. Bundan ötürü modern allame, insanda saygıyla karışık bir korku oluşturmaz, sadece bir işçi olarak kalır daima allame.
Granit kaya gibi mi?
Derviş Amerikan şirketlerinin başındaki, ‘executive’ denilen tiplerin mülayim bir örneğidir. Bunların temel özelliği, asla vazgeçmemeleri, karşısındakilere, bir insanda doğal olarak bulunamayacak kadar yüksek bir güven aşılamaları ve sabır ve irade yönünden sanki granit bir kayayla karşı karşıya olduğunuz hissini uyandırarak ona kölece bağlanmanızı sağlayacak bir efsun taşımalarıdır.
Söylemlerinden içsel kuvvetlerinin gerçek olamayacak kadar yüksek olduğunu çıkartırsınız. Karşılarına oturduğunuz zaman, bu bir kişilik iç kuvvetin, milyonlarca dış kuvveti yenebileceği illüzyonuna kapılırsınız.
Executive tiplerin illüzyonla iyi durumdaki şirketleri batırdığı kadar, bataktaki şirketleri düze çıkardığı da görülmüştür. Türkiye’nin durumunun da bir illüzyon gerektirdiğini biliyoruz; ancak buradaki sorun Derviş’in hikmetinin bu illüzyonu, halkın korkulu bir halüsinasyonuna döndürmeden tamamlayıp tamamlayamayacağı ve günün birinde daha executive birine ihtiyaç duyulup duyulmayacağıdır.
İç denetimin önemi
Has bir modern allamenin, iç denetiminin çok yüksek olması ön şarttır. Alkol, kadın, para, şöhret gibi hazlarda, kendilerinden esirgendiği için değil de, iç denetimde zafiyet olarak algılanma tehlikesi nedeniyle aşırıya kaçılmaz.
İnsanın kendini bunlardan tümden mahrum bırakması, içsel korkunun dolaylı bir tezahürü olur diye, hazdan yoksunluk konusunda ifrat edilmez ve her şey tadında bırakılır. Zevke de, korkuya da pabuç bırakacak dünyevi zayıflıklar taşımamak patronun sınırsız güvenine mazhar olmak için esastır. Bir allame lüzumundan fazla ciddidir yani. Ama bazen bu ciddiyet öyle körleştirir ki insanı, herkes Niğde’ye varmışken, hala Bor pazarında çerçi tezgahı açmak peşinde kalabilirler.
Executive’ler dürüsttür, Derviş söz konusu olduğunda o daha da bir dürüsttür. Ama bu dürüstlük, kendi görev ve inançlarına karşı bir dürüstlüktür ve ne yazık ki çok az inanç, halkın üstünlüğü önkabulüne dayanır.
Ben kişisel olarak Derviş’in, ötekilere göre en azından daha ciddi biçimde halkın mutluluğunu düşündüğünü varsayıyorum. Ama, Derviş’in bunu bir son hedef olarak değil, bir yan hedef olarak görmesinden korkmaktayım. Ona rağmen bazılarının yan hedeflerinin bile, çoğunun son hedefinden daha büyük bir fayda ve daha büyük bir gerçekleşme olasılığı getirdiğinin de farkındayım.
İlk iktidarı
Son olarak Derviş, hayatında hiçbir zaman iktidar olmamış birisidir; sadece iktidar olanların, muktedir olmalarına iyi biçimde aracılık etmiştir. Bunu Türkiye’de de pekala yapabilir. Adamın bildiği iş budur, ondan boş yere başbakan falan olmasını beklememek lazımdır. Dervişin kişiliğinde hükmetmek yoktur, verilmiş hükümleri sessiz bir inatla savunmak vardır.
Sessizliği halk tarafından onun mağdurluğu gibi olmasa da erdemi gibi algılanmaktadır. Çünkü halk, gücü olup da bunu apaçık biçimde kullanmayıp sessiz duranlara uhrevi bir rol yakıştırır ve sessizlerin hakkının yenildiği yanılsamasıyla, yakaladığı ilk fırsatta kendinden feda ederek onların hakkını teslim etmeye uğraşır.
Öte yandan Derviş, bir Alman’la bir Türk’ün evlenmesinden doğmuştur, Amerika’da kabul görmüştür ve yine genç bir Amerikalı hanım tarafından evlenmeye layık görülüp evlenilmiştir. Yani sonuçta yabancılar tarafından en içten biçimde kabul edilip, el üstünde tutulmuş birisidir ki, bu her Türk’ün rüyasını süsleyen müstesna bir fantezidir. Türkler Derviş’in kendilerini kendisi gibi yapacağını varsaymaktadır. Bu varsayımın ömrünün, Derviş’in yapacaklarına yetme olasılığı istatistiksel olarak anlamsız kalacak derecede düşüktür.
Her executive gibi Derviş’in Türkiye’de geçireceği beş devresi vardır: hazırlık (preperation), kuluçka (incubation), uygulama (applying), hasat (reaping) ve rolden çekilme, sönme (collapse).
Henüz kuluçkadan çıktık uygulamaya başladık, umarım hasatı almadan kollabe olmayız!
Tahir M. Ceylan
tmceylan@superonline.com