Maratonların inatçı çocuğu

Güncelleme Tarihi:

Maratonların inatçı çocuğu
Oluşturulma Tarihi: Eylül 12, 1997 00:00

Haberin Devamı

Yavuz Şap 12 yıldır dünyanın her yerindeki maratonlara koltuk değnekleriyle katılıyor

Her şerde bir hayır aramanın günümüze pek uymadığını biliyorum, ama bu seferlik uysa da arayacağım uymasa da. Şer'den kasıt, Yavuz Şap'ın dört yaşında geçirdiği çocuk felciyle gelen sakatlık. En az trajik haliyle, yaşıtları top oynarken pencereden onları seyreden, bayramlarda geçit resimlerinde yürüyemeyen, ayakları ayakkabılarını eskitemeden büyüyen bir çocuk. Babası Sakıp Sabancı olmadığı için ‘‘oğluma ayakkabı alma zevkini yaşayamadım'' diyebilecek durumda değil, beş çocuklu bir çiftçi. Fiziki engeline maddi zorluklar da eklenince Yavuz ilkokuldan sonra okul faslını kapatıyor.

Yavuz'un okul sonrası mekanı kahve oluyor. 1984 yılında televizyonda Frankfurt maratonunu kazanan Mehmet Terzi'yi izlediği günden sonra evi start, kahve kapısını da finish farzedip kendi çapındaki maratonlarına başlıyor: ‘‘O kısa mesafeyi olabildiğince hızlı almaya çalışırdım, sanki birileri kronometreyi çalıştırmış, beni izliyor gibi.'' Derler ya, o günden sonra hayatı değişti, işte televizyonda koşan Mehmet Terzi, Yavuz'un hayatında öyle bir etkiye sahip. Yavuz bacaklarına inat koşmayı kafasına koyuyor. İnatçı çocuk! 1961 yılında Bursa'nın Gürsusu'nda doğmuş. 15 yaşında vücudunu geliştirmek için Bursa'da bir jimnastik salonuna gidip gelmeye başlamış. Bunun dışında il sınırları dışına çıkmamış.

Ta ki kafaya koşmayı takana ve o mektubu yazana kadar. Yıl 1985.

ŞANSI DÖNÜYOR

Yine aynı yıl Osman Atakan Tekin, Şişe-Cam Atletizm Kulübünü kurup sporcuların menajerliğini yapmaya başlar. Tekin, 1945 doğumlu, sporun birçok dalı ilgi alanı içinde. Önce hobisi olan spor, sonunda esas mesleği olan elektirik mühendisliğini unutturacak kadar sevdiği bir uğraş. Yavuz'un, koşmak istediğini ancak sakat olduğunu, nereye başvurması gerektiğini bilemediği ve yardım istediği mektubu Osman Bey'edir. Yavuz'un sakatlığının şansa dönmesi işte böyle başlar.

Yavuz Şap ilk kez 1985 yılında Avrasya Maratonu'nda koltuk değnekleriyle 10 kilometre koşar. 1989'a kadar Türkiye'deki çeşitli yarışlara katılır. 1990 yılında Dünya Maraton Birliği'ne üye olan Osman Atakan Tekin'in desteği ile dünyaya açılır ve ilk yurtdışı yarışı olan Viyana Maratonu'nda 15 kilometre koşar. Yavuz'un yurtdışı seyahatlerini Osman Bey şöyle anlatıyor: ‘‘Hangi ülkede maraton varsa o ülkenin hava yollarına gidiyor ve bedava bilet istiyorduk ve karşılığında onların amblemlerini Yavuz'un tişörtünün üzerine yapıştırıyorduk. Sonra da basında çıkan fotoğrafları getirip bakın işte Yavuz'u boşuna göndermediniz, diyorduk. Böyle bir çile yani!'' Yavuz rekor ve skor peşinde değil. Sağlıklı atletlerin koştuğu yarışlara katılıyor. Böylece daha da dikkat çekiyor.

1994'ten sonra antrenörü Osman Atakan Tekin de Yavuz'la birlikte koşmaya başlar. Çünkü söylemek istedikleri birşeyler vardır: ‘‘Amacımız hem sağlıklı hem de sakat insanlara mesaj vermekti. Sağlıklı insanlar her an bir kaza geçirip sakat kalabilirler, vücutlarının bazı yerleri çalışmaz hale gelebilir. Bunu akıllarından çıkarmamalarını ve sağlıklarının kıymetini bilmelerini istiyoruz. Herhangi bir nedenle sakat kalan insanlara da hayata küsmemeleri tam tersine dört elle sarılmaları gerektiği mesajını veriyoruz.'' Bu ikilinin isim babası da Hollandalı bir gazeteci, onlar için ‘‘Beş Kıtada Maraton Koşan Uluslararası Spor ve Barış Elçileri'' diyor.

İLİŞKİLERİ DEĞİŞTİ

Şap ve Tekin maratonun Türkiye'de önemsenmediğini düşünüyorlar: ‘‘Finlandiya'da atletizm deyince aranmadan gümrükten geçebiliyorsunuz. Başka ülkelerde yılda onlarca maraton düzenleniyor. Biz de ise maratonculara ne devletten ne de özel sektörden hemen hemen hiç destek yok.'' İki senedir dünyanın dört bir yanındaki maratonlara Hollanda Kraliyet Havayolları KLM'in sponsorluğunda katılan çift şu anda yeni bir sponsor arıyor. Kendilerini destekleyen bir kurum bulur bulmaz gönüllü elçilik görevlerin devam edecekler.

Yavuz sporun hayatına kattıklarını saymakla bitiremiyor: ‘‘İnsanlarla ilişkilerim tamamen değişti. Şimdi çok daha girişken, konuşkan ve neşeliyim. Eskiden kızlarla ilgili bir konu açıldığında burun kıvırırdım, ama geçen sene evleniverdim. Hepsini koşmama, dünyayı tanımama ve tabii hocam Osman'a borçluyum.'' Osman Bey Yavuz'un bu sözlerini doğruluyor, ancak bir konuda öğrencisinden şikayetçi: ‘‘Şu İngilizceyi öğrenemedi gitti. Hadi ben yanındayken sorun yok, ama yalnız başına kaldığında...'' Yavuz bu sözleri gülerek karşılıyor ve kimbilir kaçıncı kez söz veriyor: ‘‘Mutlaka öğreneceğim hocam.''

Bakalım biz onların hayatından birşeyler öğrenebilecek miyiz?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!