Güncelleme Tarihi:
Emrah Öner yazıyor |
Küçük ağabey Ali ortaya; “Ocak’ta mutfak takımını güçlendiriyoruz haberiniz olsun.”
Dede kızıyor gibi; “Niye? Ben istemiyorum yeni tabak çanak.”
Evin reisi Yıldırım gibi atılıyor. “Uzatma baba. Değişecek diyorsak değişecek!”
Dede bozuluyor kesin; “İyi de yemeği ben yapıyorum. Size ne?”
“Yemek yaparken mutfağa girerim bak! Futboldan da inşaattan da anlıyorum ben bak!”
Dede susuyor, kafasını önüne koyuyor. Aşağıya bakıyor saatlerce. Kafasını karıştırıyor.
Şöyle bir bakıyor hüzünlü hüzünlü torunlarına...
En son torunu mesela, Guiza...Sakallı doğan..
Önünde tuzluk kaşık çatal peçete biberlik birbirine girmiş. Dökmüş bütün yemekleri yere.
Yanına bakıyor, Alex ve Maldanado, ikizler dedesine öyle bakıyorlar kuzu kuzu. En uslu onlar.
O kavurmayı ona veriyor.
O ona veriyor.
O ona veriyor.
O geri ona veriyor.
Emre’i arıyor gözleri. Velet masada yok. Aaa bir bakıyor, yere düşmüş, kasığının lifinin arka adelesini tutuyor.
Davut de Souza? Gelir birazdan güzel torunum benim, yemeğini bir tek o yer.
Sarışınım Lugano? O da evlenir gider herhalde bu sene. Baksana maşallah pek serpildi..Tü tü tü...
Josico? İşte benim evladım. En güzel torunum. Dedesi kurban sana.
Deniz? Bu çocuğu kim dünyaya getirdi! Babasına çekmiş!
İlhan? Ya bu çocuk benim torunum mu yahu? İlk defa görüyorum.
Ali Bilgin, Volkan, Yasin, Can, Uğur...Camiye geri mi götürsem acaba..
Offff off.
Hayallere dalıyor dede gene..
Xavi, Alonso, Villa, Iniesta...
Kupalar, finaller...
Uykusu geliyor..
Kafası düşüyor..
Şuracıkta 2 sene kestireyim diyor içinden...
2 sene çok değil ki..
Zaten 6 ay geçti...
2 sene...
Çok değil ki..
2 sene....
Zzzzz.......