Kütüphanesini yanında taşıyan diktatör: Napoleon Bonaparte

Güncelleme Tarihi:

Kütüphanesini yanında taşıyan diktatör: Napoleon Bonaparte
Oluşturulma Tarihi: Nisan 20, 2005 20:41

Dev bir orduyu yöneten, yıldan yıla Avrupa’nın haritasını değiştiren, hanedanlıklar kuran ve yıkan Napolyon Bonaparte, aslında kültürlü bir insandı. Napolyon sanatçıları desteklemiş ve başarılı yazarların kendilerini geliştirene dek devlet tarafından desteklenmesini sağlamıştır.

Kimbilir belki de Alman şair Hölderlin 1797 yılında genç general Napoleon Bonaparte için şu dizeleri yazdığında yeterli gözlem yapmamıştı: "Bu cevherle çıraktan usta olur/ Yaşayamaz ve kalamaz şiirlerde/ O, dünyada yaşar ve orada kalır."

Avrupa o zamanlar onun, İskender’in yeniden doğuşunu andıran savaş yeteneğine hayrandı. Bu Korsikalı adam hakkında her ne kadar her şeyin bilindiğine inanılırsa da, aslında birçok biyografi yazarı bu ilginç insanın gizini çözmeye başaramamıştır.

En ünlü resim, onu en sevdiği yer olan başkomutanlık karargahında gösterir. Napolyon, askerleri Rusya’nın soğuğunda donana dek her yıl savaştan savaşa koşmuştur.

Napolyon’u tanımak isteyenler, genelde muhalif görüşlerle tek bir insanın birçok yüzünü yansıtan ve barış eserinin, aslında savaşlarından daha önemli olduğunu gösteren binlerce cilt anı, günlük, mektup ve belgeyi okumak zorundadır.

Okuldaki yalnız çocuk

Napolyon, on yaşına geldiğinde babası onu askeri okula vermişti. Fakat Korsikalı bir avukatın oğlu olarak önce Fransızca’yı öğrenmek zorunda kalan Napolyon, okul arkadaşları tarafından alaya alınınca yalnız kalır ve artık diğer insanlara güven duymamaya ve onlara mesafeli davranmaya başlamıştır.

Eğitimini topçu zabiti olarak tamamladıktan sonra 24 yaşında Tuğgeneral ve aynı zamanda da askerlerinin hayran olduğu bir komutan oldu.

Bu sayede kötü silahlanmış ve yetersiz beslenen askerleriyle bile büyük güçlere karşı inanılmaz zaferler kazanacak, İtalya ve Mısır’ı fethedecekti.

Ve ordunun gücüyle 9 Kasım 1799 yılında Fransa’nın diktatörü olunca, yeteneklerini gösterme fırsatını elde etmiştir.

Napolyon’un "Birinci konsül" olarak ilan edilişi, devletin iflasına denk gelir. Otuz yaşındaki genç devlet bakanı için önünde büyük zorluklar vardır artık ve yıldan, yıla hünerlerini göstermeye başlar.

1800 yılında Fransız Bankası kurulur, maliye canlandırılır ve borçlar ödenir. Devlet merkezi bir idareye sahip olur ve adalet sisteminde reformlar yapılır.

1801’de antlaşması imzalandığında yeni devlet artık kiliseye güvenebilecektir. 1802 yılında dine saygınlık kazandırılır böylece askeri ve sivil kazançlar eşitlenmiştir. Fransa, 1803’te Louisiana kolonisini ABD’ye satar.

Sivil hakların arkasında

Napolyon 1804 Code civil yasalarıyla Avrupa’ya sivil haklar kazandırınca okullar, üniversiteler ve bilim enstitüleri devlet tarafından desteklenmeye başlanmıştır. Yeni organize edilmiş güçlü bir emniyet teşkilatı özellikle de güney Fransa’da yaygın olan hırsızlığı kökünden kazır.

Yollar, gemilerin geçebileceği kanallar hızla yenilenir, altyapı modernleştirilir ve limanların genişletilmesi teşvik edilir.

Devlet, gazileriyle başka hiçbir Avrupa ülkesinin bakmadığı kadar iyi bakıyordur artık.

Kanun önünde herkes eşittir ve Yahudilerin mağduriyetleri giderilmiştir. Devrim döneminin göçmenlerine, mülkiyet haklarını geride bırakmak şartıyla geri dönme izni verilir.

Napolyon 1799 yılında yönetimi eline geçirdiğinde, ülke Rusya’dan ithal edilen buğdaya muhtaç bir tarım ülkesiydi. Sadece birkaç yıl sonra hem tahıl hem de şaraptan artı ürün edildi. Peki ama bunlar kimlere satılacaktı?

Hedef Avrupa piyasası

Sonuçta genç diktatörün devraldığı yükler arasında İngiltere’yle devam eden savaş da vardı. Bu, toprak için yapılan bir mücadele değil, Avrupa piyasasına hakim olma savaşıydı. İngiliz filosu deniz ticaretini ve Fransız limanlarını bloke ediyordu. Ne var ki bu ticaret ambargosu, İngiltere’yi de etkilemekteydi, çünkü aynı zamanda Avrupa piyasasına da engel oluyordu.

İngiltere bunun üzerine savaş açarak, Fransa’ya karşı koalisyon kurar: 1800, 1805 ve 1809 yılları. 1806’da kendisine çok fazla güvenerek savaşa giren Prusya bir felakete sürüklenmiştir. Napolyon, kendisini yenilgiye götüren sadece iki savaşı kendi isteğiyle başlatmıştır: 1808’de İspanya’ya ve 1812’de Rusya’ya karşı. Fakat bu savaşları, sırf İngiltere’nin ticaret ambargosunu aşmak için gerçekleştirmiştir.

Fransa’daki çiftçiler, 1811’de ellerindeki artı ürünü satmak için uğraşırlarken, İngiltere de verimsiz ekimler yüzünden büyük bir tahıl açığı yaşamaktadır. Ve Napolyon, Rusya seferini sadece tahıl satışlarıyla karşılayacak durumda olduğu için, düşmanını müşteri durumuna düşürür.

Akılsızlık örneği ambargo

Napolyon’a aşırı güven duygusu veren ekonomik ambargo fikri aynı zamanda onun çöküşüne de neden olmuştur. Nitekim Fransa’nın kendi ekonomisini kurtarmak için koyduğu gümrük vergileri, Fransa’nın Avrupa’da hakim olduğu serbest ticaret ağına zarar vermiştir.

Napolyon politikası, belki de aynı zamanda onun karakterini yansıttığı için kurucusunu tanımayan muhaliflerden ibaretti.

Dev bir orduyu yöneten, yıldan yıla Avrupa’nın haritasını değiştiren, hanedanlar kuran ve yıkan adam aslında kültürlü bir insandı. Ve pekala yazar veya gazeteci olabilirdi. Sonuçta öyküler ve deneme yazılar yazan Napolyon, Stendhal’den ilham alan parlak bir üslupçuydu.

Ayrıca sevdiği şair Corneille’i hakkında sayfalarca yazı yazmaya izin verecek kadar güçlü bir belleğe sahip iyi bir okurdu da.

Cephedeki kütüphanesi

Tüm gezilerinde ve seferlerinde arabasında taşıdığı, yüzlerce ciltlik bir kütüphanesinde İncil, Homeros, Plutarch, Montaigne, Ossian’ın şiirleri, Voltaire’nin Zaire’si ve Goethe’nin Werther’i eksik olmazdı. Hatta Kuran bile.

Kütüphanecileri 1812’de Moskova’ya da dahil olmak üzere yeni yayınları seferlere göndermekle görevliydi. Napolyon, yetenekli yazarları, kendilerini geliştirene dek devlet tarafından finanse edilmesini sağlıyordu.

Biyografilerinde yazılanların aksine Napolyon bir müzikseverdi. En sevdiği besteci Giovanni Paisiello’dur. 1805’te cepheye giderken Stuttgart’da ilk kez Mozart’ın Don Giovanni operasını izlediğinde o kadar etkilenmiştir ki operanın Paris’in konser programına dahil edilmesi gerektiğine karar verir.

Gazeteci, yazar tutuklamadı

Politikasının amacına hizmet ettiğini düşündüğü için Paris’teki tiyatro ve konser salonlarının programlarını dikkatli bir şekilde kontrol ediyordu. Resim ve plastik sanatlarla da aynı şekilde ilgilenen Napolyon, yasaklamaktan çok teşvik edici olmuş, ve devrim sırasında yargılanan 60’ı aşkın yazar ve gazeteciden hiçbirini tutuklamamıştır.

Chateaubriand, 1807’de Mercure dergisinde, örtülü bir şekilde kendisini eleştirdiğinde, dergiyi yazardan bir şato fiyatına satın alır. Yazar bundan hiçbir zarar görmediği gibi kitaplarını da engelsiz olarak yayımlamaya devam etmiştir.

Henüz gençken düş kurmanın en sevdiği uğraşlardan biri olduğunu söyleyen genç Napolyon, bir keresinde de, akşamları zayıf ve beyaz elbiseli bir sarışınla yüksek ağaçların altında dolaşmak kadar güzel bir şeyin olmayacağını itiraf etmişti.

Elbette ki bu tür düşler gizlidir. Devlet adamının başka uğraşları vardı.

Birleşik Avrupa

O birleşik bir Avrupanın peşinde koştu. Pirenelerden Varşova’ya, Amsterdam’dan Palermo’ya ve Kopenhag’den Ragusa’ya kadar uzanan bu Avrupa Birliği ortak para birimi, ortak ölçüler, Fransız modeline uygun ortak yönetim şekli ve ortak yasalara sahip olacaktı.

Napolyon, bunu vasal devletlerinde az çok sağlayabilmişti. Fakat bu iddialı planlar, Napolyon’un kendisine bağlı halklarda uyandırmış olduğu milliyetçiliğin ve anavatanlarına daha fazla önem veren prenslerin dar görüşlülükleri yüzünden işlemedi.

Bu modelin ne kadar şanslı olduğu tartışılabilir elbette, ama Napolyon’u sadece talancı ve kan emici olarak görenler, 1821’de onun ölümünden sonra neden o kadar çok insanın yas tuttuğunu ve 19.yy’ın sonuna dek tüm Avrupa’da devam gerçek bir Napolyon kültünün varlığını asla anlamayacaklardır.

Kazanımları sürüyor

Die Zeit’ın bilim sayfalarında yayımlanan Eckart Klessmann imzalı yazıda ((5/05) şöyle deniyor: Napolyon’un birlikleri tarafından Avrupa’ya yayılan kazanımlar, varlıklarını bugün de korumaktalar ve insanlığın düşüncesini değiştirmiştir.

Code civil yasalarının bir kısmı Avrupa hukukuna girmiştir. Napolyon tarafından diretilen Yahudi haklarından sadece kısa bir süre için vazgeçilmesinden sonra 1850’de her yerde kabul edilmiştir.

Avrupa sokaklarında halen geçerli olan yasalar ve hukuk sistemi Napolyon’un mirasıdır. Hatta yönetim sistemi de az çok Napolyon tarafından yaratılmıştır.

Birliğin yürümemesinin nedeni, iddialı davalarının sınırsız olması ve en sonunda da megalomaniye dönüşmesiyle ilgilidir.

İngiltere’nin parası olmadan da tüm Avrupa’yı düşman edebilirdi. St.Helena’daki sürgün günlerinde yazgısını sorgulayabilecek kadar boş zamanı olduğunda ("Hayatım bir roman gibi"), kendi mitosunu binlerce sayfaya döktü.

Alman yazar Heinrich Heine’nin hayret verici dediği kitapta, "Büyük İmparator" her şeyi barış için istediğini ve engeller olmasaydı insanlık için buna sağlayabileceğini yazar.

Fakat kendi kusurlarından hiç söz etmemekte.

Napolyon’un yaşam öyküsü

1769 Napoleone de Buonaparte olarak Ajaccio’da (Korsika) doğdu

1793 Tuğgeneral oldu

1799 Birinci Konsül ilan edildi

1804 İmparatorluk tacı giydi

1814 Tahttan ilk kez feragat etti ve Elba adasına sürüldü

1815 Fransa’ya döndü; tahttan ikinci kez feragat etti ve St.Helena adasına sürüldü

1821 St.Helena’da öldü

1840 Naaşı Paris’e getirildi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!