Oluşturulma Tarihi: Eylül 23, 2001 00:00
Bizim apartmanın kapıcısı Yusuf'la haftalardır küsüz ve konuşmuyoruz. Ben günlük alacaklarımın listesini ve parasını kapının dışına mandallıyorum. O da aldıklarını ve para üstünü bir poşet içinde benim daire kapısının koluna asıp gidiyor. Böylece birbirimizi görmüyoruz.Herife kaç kere domatesi manavdan değil marketten al diye tembih etmiştim. Ama market uzak olduğu için üşenip domatesi bizim sokaktaki manavdan alıyordu. Ben de kilo başına 150 bin lira kazık yiyordum. Sonunda açtım ağzımı, yumdum gözümü!.. Hatta, delikanlıyı merdivenlerden aşağı doğru itekledim de... Sonra da herife bir güzel küstüm!..Apartmandaki karşı kapı komşumla da küsüz. Aramızdaki salon duvarı soğan zarı kadar ince. Ben televizyonda ne zaman bir
film izlemeye kalksam, onlar ya haberleri ya da ciyak ciyak bir şarkı klibini izliyorlar. Yani benim televizyonda Robert De Niro ağzını açınca, Mahsun Kırmızıgül'ün bir avaza söylediği şarkı duyuluyor. Kaç kere kapılarını çalıp nazikáne,‘‘Gelin benimle aynı kanalı izleyin, ikimiz de ne dinlediğimizi, ne seyrettiğimizi anlayalım.’’ diye ricalar ettimse de dinletemedim. Hele komşumun oğlu bana salya damlası sakallı, koca göbekli ve koca kıçlı cüce bir oğlanın sunduğu müzik programını önerince babasıyla gırtlak gırtlağa geldik. Çünkü oğlanı dövmeye kalkmıştım. O gün bugündür küsüştük ve konuşmuyoruz. Oysa aramız çok iyiydi ve hastalandığım zaman bana eski İstanbul komşuları gibi sıcak çorba getirirlerdi.* * *Gazeteye gidince Yazı İşleri Müdürüm Fikret Ercan'ı yakaladım. Bu başarımı küçümsemeyin. Fikret'i yakalamak, Usame Bin Laden'i yakalamaktan daha zordur. Beni görünce bilgisayar ormanına dönmüş masaların arasına bir daldı mı, koca Yazı İşleri salonunda Fikret'i ara ki bulasın!..‘‘Karikatürümü yine alttaki ilana yapışık yayınlamışsın. Sana araya bir
haber koy diye kaç kez yalvardım. Ama senin damarlarındaki kanda karikatür düşmanlığı var!’’‘‘Ağabeyciğim, elimde küçük haber olsa koymaz mıydım? Vallahi tepedeki İbrahim Tatlıses'in 'Bana büyü yaptılar' haberini beş sütundan aşağıya koyamadık.’’‘‘Bana bak Fikret, bunca yıldır seninle kardeş gibi yaşadık. Beraber yiyip içtik. Hatta tenisten nefret etmeme rağmen senin Metin'le olan maçına gelip 'Bastır Fikreet!' diye bir avaza bağırdımdı. Bu yüzden Metin'le de küsüştümdü. Ama aramızda artık her şey bitti. Sen beni asparagas bir İbo haberine tercih ettin. Sana ömür boyu küstüm!..’’Barışsever kişiliğine güvenip o öfkeyle Doğan Hızlan'ın odasına çıktım. Doğan'la tam yarım asırlık arkadaşız, belki daha da fazla... Hayatta kavga etmeyi beceremediğim tek yakınımdır. O bana yapılan haksızlığı anlayıp beni sakinleştirebilirdi.‘‘Hayrola bu ne şiddet ve bu ne celál?’’‘‘Fikret'in bana yaptığını görmedin mi?’’‘‘Ne yapmış?’’‘‘Yoksa sen de benim ahlaya oflaya çizdiğim karikatürleri iplemiyor musun?’’‘‘İplemez olur muyum Oğuz'cuğum, sabah ilk işim kendi yazımdan önce onlara bakmak oluyor.’’‘‘O zaman karikatürümü yine banka ilanının yanına koyduğunu görmüşsündür.’’‘‘Niye kızıyorsun canım, sen her zaman öğrencilerine bir gazetenin manşetinden son sayfadaki son satırına kadar her santimi aynı değerdedir diye nutuk atmaz mıydın?’’‘‘Yani şimdi sen, bana karşı Fikret'i mi savunuyorsun?’’ diye ayağa fırladım ve Doğan'ın ağzını açmasına fırsat vermeden en sevdiği dolma kalemini öfkeyle kırıp odasını terk ettim. Sonra da telefonlarının hiçbirine çıkmadım. Çünkü 55 yıl sonra Doğan'a fena halde küsmüştüm.* * *Beni gazeteye getirip götüren şoförle de küsüz. Adama kaç kere,‘‘Oğlum kimseyi sağından geçme. Yarım debriyajla kalkış yapma, balataları yakarsın... Öndeki arabanın kıçına bu kadar sokulma, ilk frende kendini adamın bagajında bulursun’’ diye eski bir İstanbul şoförü olarak nasihatler ettim. Ama o tınmadı bile. Hatta bir gün,‘‘Ağabey ben senin yazına çizine karışıyor muyum?’’ diye ukalalık etti. Ben de böylece herife küstüm. Konuşmadığımız için bizim caddenin başındaki meyhanenin önünde şoförün omuzuna vurup film-roman oynar gibi el kol işaretiyle,‘‘Burada dur ineceğim’’ dedim.* * *Rıfat beni görünce yüzünde güller açtı. Masasından fırlayıp beni kucakladı. Bizim esnafın bir kısmı kepenk kapatınca köşedeki meyhanede iki tek atmadan eve gitmez.‘‘Şükürler olsun seni gönderene be ağabeyciğim. Bu dıngıllarla bir çift laf konuşulmuyor ki... Hepsi başıma Galatasaraylı kesildi. Bu meret de muhabbetsiz gitmiyor!’’Ali Sami Yen Stadı Mecidiyeköy'de olduğu için bizim esnafın tümü hücceten Galatasaraylı kesilmişti. Maç günleri ve geceleri bereketli alışveriş oluyordu. Futbol topuyla Tekirdağ karpuzunu ayıramayan manav Rıza bile dükkánını sarı-kırmızı plastik bayraklarla süslemişti. Ama kuruyemişçi Rıfat, Fenerlilikte hálá direniyordu.‘‘Biz kaç kere yabancı takımlardan 3-5 yedik. Ama aynı hafta dönüp
Galatasaray'ı Ali Sami Yen'de kanırta kanırta yenmedik mi ağabeyciğim?’’‘‘Eh bir iki kez yendiniz.’’‘‘Bu hafta da burada bunların tozunu almaz mıyız?’’‘‘Bilmem.’’‘‘Bilmem ne demek, bir onların yenildiği kıytırık Ayndhoven takımına bak, bir de bizim yenildiğimiz dünya çapındaki Barselona'ya!..’’‘‘Ama Fener de beş paralık oynayamadı. Galatasaray hiç olmazsa bir gol attı, üç tane de kaçırdı.’’‘‘Yazıklar olsun, demek ki sen de onlardanmışsın.’’‘‘Kimlerden?’’‘‘Fener düşmanlarından!.. Ben rakı masamda Fener'e laf ettirmem arkadaş. Ben adamın....’’Rıfat lafın dibini getiremedi, çünkü piyaz tabağını kafasına geçirmiş ve herife küsmüştüm. Galatasaraylılar'a da hoşçakalın demeden meyhaneden çıktım. Çünkü son Ankaragücü maçından beri onlarla da küsüm. Eve gelince kaplumbağama tek laf etmeden mamasını uzaktan suya attım. Artık onunla da konuşmuyorum. Nankör meret, özene bezene ona yaptığım kuru köfteden hiç yememiş, üstüne üstlük sıfır numara dikiş iğnesi gibi sivri dişleriyle parmağımı dişlemişti.* * *Çevremdeki herkesle küsüşüp konuşamadığım için beni bir muhabbet hasreti basmıştı. Bazen İngiltere'ye telefon edip bacanağım Nevil'le üç-beş cümle laflıyorduk. İngilizce çabalamak Türkçe muhabbetin yerini tutmuyordu.Allah rızası için siz söyleyin, kabahat bende mi? Bu heriflere küsmezsin de ne yaparsın? Herkes seni kırıp kızdırmak için ne bahaneler yaratıyor!.. Ama onların sözüne, sohbetine ihtiyacım yok. Ben de kendi kendime konuşurum olur biter.‘‘Vaay günaydın Oğuz'cuğum.’’‘‘Sana da günaydın Oğuz'cuğum.’’‘‘Seni gördüğüme çok sevindim, bu sabah nasılsın?’’‘‘Fena değil, mide bulantısı ve baş ağrılarım geçince daha iyi olacağım.’’‘‘Şu rakıyı azalt, artık günde bir büyük şişeyi kaldıramıyorsun.’’‘‘Benim rakımdan sana ne hıyar!.. Asıl sen günde içtiğin 4 paket sigarayı azalt. Ayazda kalmış sokak iti gibi öksürüp duruyorsun!..’’ deyip kendime de küstüm. Kendimle küs olduğum için de günlerdir tıraş olmuyorum ve kendimi yıkamıyorum.
button