A.A.
Oluşturulma Tarihi: Haziran 01, 2011 12:33
Eskişehirsporlu futbolcu Veysel Sarı, takımda sürekli oynayan, 16 yaşındayken diz kapağından vurulduğunu ancak futbol sevdasının buna rağmen bitmediğini söyledi.
Sarı,
Futbol Federasyonu'nun Tam Saha Dergisi'nin Haziran ayı sayısında yer alan röportajında, her futbolcu gibi mahalle arasında futbol oynamaya başladığını, kola kutularıyla bile futbol oynadığını anlattı.
Amatör futbol oynadığı dönemde başından geçen kötü bir olayı da anlatan Sarı, röportajında şunları söyledi: “16 yaşındayken diz kapağımdan vuruldum. O nedenle ailem futbolu bırakmamı istedi. Tophane'de olur böyle şeyler. Okul çıkışında üç arkadaş yürürken kim olduğunu bilmediğimiz birisi artık ne sebeple olduğunu bilmiyorum ama bize ateş etti. Diz kapağımdan vuruldum. Hemen hastaneye kaldırdılar. Doktor benim yanımda anneme, 'bu çocuk artık yürüyemez' deyince annem çok kötü oldu. Bende de çok ciddi olamamak gibi bir durum var. Her olaydan gülecek bir şey çıkartırım. Orada da annemler feryat figan ağlarken ben yine gülüyordum. Doktorun 'artık yürüyemez' sözlerini duyunca, böyle olmayacak, başka bir hastaneye gidelim dedim. Gittiğimiz hastanede ortopedi mütehassısı bana MR için gece randevusu verdi. Gece yeniden hastaneye gittik ve MR çektirdik. Doktor sonuçları görünce, mucize gibi bir şey, diz kapağına sanki hiçbir şey girmemiş gibi dedi. Mermi girip çıkmış ama bağlarda veya kemikte hasara yol açmamış. 1,5 ay sonra maça çıkıp, üç gol attım.”
Amatör kümeden Eskişehirspor'a geldikten sonra futbolcu olduğunu hissettiğini söyleyen Sarı, açıklamasında şu görüşlere yer verdi: “Beylerbeyi'nde bir odada 7 kişi kaldığımız günleri bilirim, Eskişehirspor'da ise bana ait bir odam, banyom ve televizyonum var. Kullandığımız formalar, eşofmanlar çok daha kaliteli, malzemelerinizi kendiniz taşımıyorsunuz. Yani Süper Lig oyuncusu olduğunuzda her şey çok farklı. Asla pes etmeyeceğimi biliyordum. Çünkü ben çok zor şartlardan geçerek buraya geldim. Futbol hayatım boyunca çevremde çok yetenekli oyuncular görmüştüm ama hayatları kapris yapmakla geçiyordu. Hocaların onlara bakış açıları da bir süre sonra olumsuza dönüşüyordu. Bense geldiği yeri bilen birisiyim. Bunun için hep çalıştım, çalıştım ve bekledim. Yeri geldi 10-15 hafta oynamadım ama bir forma şansı geldiğinde neler yapabileceğimi biliyordum. Eskişehirspor taraftarlarına 'Bizim böyle genç bir oyuncumuz var' dedirterek kendimi kabullendireceğime inanıyordum. Nitekim o şans geldiğinde de iyi kullandığımı düşünüyorum.”
Sarı, Eskişehirspor'da yedek kaldığı dönemde kendi kendine gözyaşı döktüğünü adeta duvarların üzerine geldiği dönemleri olduğuna da değinerek, şunları söyledi: “Ben formayı hak ettiğime inanıyordum ama hocama göre demek ki eksiklerim vardı. Dediğim gibi asla pes etmedim, hep çalıştım. O şansın bana bir gün geleceğine ve benim de nasıl bir oyuncu olacağımı göstereceğime olan inancımı hiç kaybetmedim. Takım içerisinde özellikle Serdar Özbayraktar ve Sezgin Coşkun bana, 'Sen Süper Lig futbolcususun. Çok çalışıyorsun ve bir gün mutlaka şans bulacaksın, asla pes etme' diyorlardı. Bu sezon da Erkan Zengin ağabeyden aynı desteği gördüm. Oynadıkça kendime güvenim geliyor ve oynadıkça yeni şeyler öğreniyorum. Ben idmanda çok fazla gelişebilen bir oyuncu değilim. Ama maç temposunu yakaladığımda kendimi çok daha fazla geliştirebiliyorum. Bülent Hoca beni sol bek oynattı, sonra sağ bek oynattı, daha sonra stoper olarak görevlendirdi. Onun bana duyduğu güveni hissettikçe daha iyi oynamaya başladığımı düşünüyorum. Bülent Hoca içindeki hırsı ve kazanma azmini oyuncusuna çok iyi aktarabilen bir teknik adam. Ben de o hırs ve şevkle yapabileceğimden daha fazlasını verebilmek için çabalıyorum.”