Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2006 00:00
Yeryüzünün bu en basit ve ilkel canlı türleri denizleri ciddi biçimde işgal etmiş durumda. Bir kısmı zehirli. Bu yıl 30 bin kişi denizanası yüzünden hastanelerde tedavi gördü, kimisi bu yüzden yaşamını kaybetti. Denizanalarının kıyılara akınının nedeni ise küresel ısınma. Ve ne yazık ki bu durum giderek daha kalıcı hale geliyor.
Yeryüzünün en basit ve ilkel canlı türleri. Derinliklerin en gizemli yaratıkları. Ne kafaları var, ne beyinleri, ne gözleri ne de kulakları. Yüzgeçleri bile yok onun yerine zehirli dokunaçlara sahipler, Üstüne üstlük bir de et oburlarÉ Geçtiğimiz haftalarda Cebelitarık Boğazı’ndan Akdeniz’e devasa ordular halinde akın ettiler. En başta kimse sebebini tam olarak anlayamadı. Karanlıkla hafif parlayan şeffaf ve yumuşak dokulu kitleler deniz yüzeyini kapladılar. Tatilini Akdeniz sahillerinde geçiren onbinlerce insan denizin bu birden sayıları inanılmaz şekilde artan sakinlerini karşılarında görünce neye uğradıklarını şaşırdılar.
Bir anda tatilleri zehir oldu. Aralarında yüzerken denizanalarına çarpanlar hastanelerde tedavi oldular. İçlerinde yaşamını bu yüzden kaybedenler oldu. Hemen akabinde anonslar yapılmaya başlandı. Denizleri istila eden denizanalarının çok zehirli ve tehlikeli olduğu uyarısında bulunan uzmanlar, ölü bile olsa denizanaları ile temasta bulunulmamasını istedi.
Plajlarda alarm
Tehlike bayrakları dikildi, kimi plajlar kapatıldı. Tekneler ve botlar kepçelerle denizanalarını denizden toplamaya çalıştılar ama bu da fazla işe yaramadı. Denizanalarından denize düşen parçalar bile zehir saçmayı sürdürdü çünkü zehir bu hayvanlarına ölümlerinden sonra 24 saat daha etkisini gösteriyordu.
Böylece, bugüne kadar alışık olunmayan bir sürecin içine girildi. Sanki bir yaratıklar belli bir komuta dahilinde denizleri işgal ediyorlardı ve insanlık bunun karşısında çaresizdi. Korku ve felaket filmi gibi değil mi? Ve ne yazık ki gerçekÉBugün İspanya, İtalya, Portekiz, Fransa, Hırvatistan, Kuzey Afrika Pelagia noctiluca adı verilen bu deniz yaratıkları ile kaynıyor.
Akdeniz’den Adriyatik’e kadar her yer bu sarımsı şeffaf, dokunduğu yeri yakan, şiddetli acı veren denizanalarının taaruzu karşısında çaresiz. Bugüne kadar 30 bin insanın denizanası çarpması sonucu yaralanıp tedavi gördüğü biliniyor. Metre kare başına 10 ve denizanası görülmesi halinde o sahil yüzmeye kapatılıyor.
Normalde açıkta yaşarlar
ABD ve Uzak Doğu da deniz anası istilasından etkilenmiş durumda. Kore’de 1 metre eninde Nemopilema nomurai adı verilen zehirli denizanaları görülüyor. Geçen ay denizanası kitleleri yüzünden Japonya’da bir nükleer santral faaliyetine geçici bir süre ara vermek zorunda kaldı, çünkü bu yaratıklar deniz içindeki soğutma sisteminin içine girmiş ve sistemin çalışmasını durdurmuştu.
Aslında normal koşullarda bu mevsimde deniz sularının ısınması ile denizanası sayısında artış olması olağan. Ancak bilim dünyası bu artışın küresel ısınma sayesinde kalıcı olduğu ve geriye dönüşün çok zor olduğu kanısında. Normal koşullarda deniz anaları kıyılardan 40 mil kadar açıklarda daha sıcak sularla yaşıyorlar ancak kuraklık ve nehirlerde buna bağlı olarak suların azalması denize akan soğuk nehir suyu hacmini de azaltmış durumda.
Bu da kıyılardaki suların geçmişe kıyasla daha sıcak ve daha az tuzlu olması anlamına geliyor. Deniz biyologları bu yaz Akdeniz’in kuzeyinde ısının 4 derece yükseldiğini belirtiyorlar. Bu da doğal olarak deniz analarının ana besin kaynağı olan planktonların artmasına neden oluyor.
İki katından fazla
Aynı zamanda denizanalarını yiyerek beslenen kılıçbalığı, tuna balığı ve deniz kaplumbağası gibi hayvanların sayısından da bir azalma söz konusu. Sonuçta hassas eko denge ciddi biçimde sarsılmış durumda. Dünya genelinde balıkçılar her yıl ortalama 450 bin ton denizanası topluyorlar. Bu sayı 10 yıl önce toplanan denizanası sayısının iki katından fazla. Araştırmacılara göre larva ve yumurtalarla beslenen bu yaratıklar ilerideki dönemde deniz altındaki yaşamın dengesini ciddi biçimde değiştirmeye hazırlanıyorlar.
Başta da belirtildiği gibi denizanaları dünyanın en ilkel yaratıkları,
balık sınıfına girmiyorlar. Mercan grubuna dahiller. Ancak mercanlar kayalara bağlı yaşayan polipler olmalarına karşın denizanaları denizce serbest halde dolaşıyorlar. Hem planktonlarla besleniyorlar hem de dokungaçları ile balıkları avlayabiliyorlar.
Yüzde 91’i su
Suda sürüklenerek ilerlerken yiyebilecekleri bir canlıya rastlar ve onu, fışkırttıkları zehirle etkisiz hale getirip, ağızdan içeri alıp yerler. Hatta dev denizanaları büyük kabuklu deniz hayvanlarını bile yutabiliyorlar.
Alıcıları sudaki ışığa, kokuya, yerçekimine ve kimyasallara duyarlı son derece basit bir sinir sistemleri bulunuyor. Solunum sistemleri yok ancak dış yüzeylerinden oksijeni alıp veriyorlar. Beyinleri bulunmadığı için bilim insanlarını görme işlemi nasıl gerçekleşiyor sorusunu yanıtını yine denizanalarının dış dokularının hassasiyetinde buluyorlar.
Ağızları aynı zamanda üreme organları. Boyutları ve renkleri birbirinden çok farklı özellikle gösteriyor. Bedenlerinin yüzde 91’ü su, yüzde 4’ü tuz ve yüzde 1’i proteinden oluşuyor
Denizanalarının korunma ve yiyeceklerini yakalamaya yarayan yakıcı kapsüllerin içindeki zehirli hücrelere nematosist deniyor. Yakıcı hücreler tentakül dediğimiz dokunaçlarda değil canlının dışında yer alan üst derinin iç kısımlarında yer alıyor. Gerektiğinde nematosistlerin fışkırması için dış deriye doğru hareket gerçekleşiyor. Nematosistlerin fışkırmasıyla insanda görülen etkileri ise yanma ve kaşınma.
Zehirsiz denizanası türleri de mevcut. Bu türlerde savunma amacıyla gelişmiş özellik biyo lüminesan adı verilen bir çeşit ışık verme fonksiyonu bulunuyor. Özellikle düşmanları olan deniz kaplumbağalarından, deniz kuşlarından,balıklar ve balinalardan kurtulmak için bu yolu uyguluyorlar.
Işığını durduruyor
Düşmanının baskın çıkabileceği durumlarda denizanaları gövdeden ışık salınımını sonlandırır ama dokunaçlar ışık vermeye devam ederek gövdeden ayrılır. Düşmanlarını böyle bir yolla kendisine değil de dokunaçlarına yönlendiren denizanalarımız bu durumdan faydalanıp kaçarlar,zira rejenerasyon yetenekleri sayesinde gövdeden dokunaçları oluşturmak çok da zor bir şey değildir denizanaları için.
Denizanaların besin olarak tüketen canlılar yalnızca deniz kaplumbağaları, deniz kuşları, balıklar, salyangozlar, sümüklü böcekler, balinalar değil, insanlar da denizanalarını yiyorlar. Çinliler, Koreliler ve Japonları örnek olarak verebiliriz. Öyle ki salatasını ve böreği dahil olmak üzere pek çok şekilde tüketiyorlar.
Japonlar, denizanalarıyla birlikte yaşamayı da seviyorlar. Kedi, köpek ya da akvaryum balığı gibi denizanası besleyenler de var. Hatta denizanası ile yaşamayı sakinlikten ve sessizlikten hoşlananlara öneriyorlar;'Denizanaları ne havlıyor ne de ağızlarından salyalar akıtıyor. Asla sizi rahatsız etmiyor !' diyorlar.
650 milyon yılDenizanaları, 650 milyon yıl öncesinden günümüze kadar varlıklarını devam ettirebilme özellikleri nedeniyle de önem taşıyorlar. Çok farklı bir yaşam döngüleri var. Bu döngüleri anlayabilmek için üremeleri hakkında fikir sahibi olmak gerekiyor. Çoğalmaları yumurta ve sperm yoluyla oluyor ama eşeysiz (bölünerek çoğalma) olarak da üreyebiliyorlar. Eşeyli üreme aşaması dişi yumurta hücrelerinin erkeğin sperm hücrelerince döllenmesi.
Gövde kısmında bulunan eşeysel bezlerde bulunan üreme hücreleri suya dökülür ve yumurta suda döllenir. Döllenme sonucunda yumurta, önce larva sonra polip evrelerinden geçer. Yani yumurtadan çıkan larvalar polip olarak gelişim geçirdikten sonra bir denizanası haline gelebilirler. Bazen de polip olarak yaşamayı sürdürürler.