Oluşturulma Tarihi: Şubat 09, 2002 00:00
RİVAYETE göre Galatasaray Kulübü'nün 80 milyon
dolar borcu varmış. Diğer taraftan Galatasaray, Avrupa'da şampiyonluk kupası kazanmış ilk ve tek futbol takımımız.Diyelim ki, Galatasaray'ın bu başarısının bedeli, belli bir sürede 80 milyon dolar gelir-gider açığı vermektir. Şimdi sorulması gereken birinci soru şu: Değmez mi? Cevap, değer; varsın Galatasaray veya başka bir Türk takımı 80 milyon dolar zarar etsin, ama sonuçta ülkemize böylesi bir kupa getirsin deniyorsa, o zaman ikinci soruyu soralım. Galatasaray, kupa şampiyonu olamasaydı da, yine de bu açığı verseydi ne denecekti? Denedi ama başaramadı; kupa almanın garantisi olmaz, yine de bu açığı vermeye değer diyecek idiysek ne álá. Şimdi gelelim daha zor soruya. Bu 80 milyon doları kim ödesin? Eğer bu borcu, kupayı kazansa da kazanmasa da, bu para Galatasaray'a helal olsun diyenler (mesela bu borcu verenler) ödeyecekse mesele yok. Eğer bu parayı (doğrudan veya dolaylı bir şekilde) devlet ödesin deniyorsa, orada bir durmak gerekir. Devlet, Galatasaray'ın veya başka bir kulübün Avrupa şampiyonluğu, ülkenin tanıtımına fayda sağlar, ayrıca halkın morali yükselir, dolayısıyla şampiyon olan her takıma 80 milyon dolar hibe edilir diye düşünüyorsa, bunu önceden açıklamalıdır. Ancak bu suretle kulüpler arasında ‘‘adil bir rekabet ortamı’’ yaratılmış olur.Basında yer alan bilgilerden anladığıma göre, başta Galatasaray olmak üzere, büyük kulüplerimiz şirket kurmuş ve şimdi halka arz yoluyla sermaye toplayacaklarmış. Bu suretle, borçlarını kapatacaklarmış. Borçlarının toplamını da açıklamaları şartıyla bu girişimi tamamen destekliyorum. Çünkü serbest piyasa ekonomisinde saydamlık şarttır. Verilen bilgilere göre Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve diğer kulüpler ‘‘marka’’ olacak, çeşitli ürünlerin üzerine adlarını yazdırıp bu işlerden para kazanacaklar. Yayın hakları ve formalara alınan reklamlardan elde edilen gelirler de bu şirkete devredilecek. Böylece kárlı şirketler ortaya çıkacak. Tam burada sermaye piyasasıyla ilgili temel bir ilkeyi hatırlatalım. Sermaye toplamak, hayır için yardım toplamak değildir. Sermaye toplayanlar, hisse senedi alanlara, diğer yatırım araçlarına göre daha iyi (veya en azından onlar kadar) bir verim sağlayacaklarını vaat etmek zorundadır. Menkul kıymetler borsası, cami avlusu değildir. Girişimciler, eğer bu vaatlerini yerine getireceklerinden emin değilseler söz vermemeliler.Gelelim kritik konuya. Devlet, mülkiyeti kamuya ait olan stadyumları,
spor yapsınlar diye kulüplere tahsis ediyor. Ancak kısa bir süre sonra bu kulüpler, mülkiyeti kendilerinin olmayan bu stadyumları imara açarak, mekán rantını kulübe aktarmaya çalışıyor. Bu davranış hem gayri ahlaki, hem gayri iktisadi, hem de gayri adildir. Eğer söz konusu stadyumların mekán rantları nakte dönüştürülmek isteniyorsa, devlet Özelleştirme İdaresi eliyle buraları yap-sat-işlet modeliyle ‘‘en yüksek parayı veren’’ müteahhitlere devretsin. Elde ettiği paradan da hangi spor kulübüne ne pay verecekse versin. Kafama takılan soru şu: Halka açılacak spor şirketleri kárlı çalıştırılamazsa ne olur? Belki de o zaman, stadyumları imara açıp, mekán rantını kulübe aktarmaktan daha da ayıbı, yani ‘‘kulüp şirketlerine’’ bu rantlardan pay verip, hissedara dağıtmak olur.SON SÖZ: Mekán rantı, kulüp geliri değildir.
button