Kültürel evrimde geriye dönüş var mı?

Güncelleme Tarihi:

Kültürel evrimde geriye dönüş var mı
Oluşturulma Tarihi: Mart 22, 2005 21:51

Evrimi hep ileriye dönük bir değişim süreci olarak algıladığımız için bu soru çok anlamsız gelebilir. Mesela belli bir teknolojik seviyeye ulaşmış bir topluluğun elindeki teknolojileri terk edip, yeniden yüz yıl öncesi gibi yaşamaya başlaması kime mantıklı gelebilir ki? Ama dünyada bunun örnekleri var. Evet, evrimde geriye dönüş yaşanabiliyor.

Afrika’daki Pigmeler ve Buşmenler, Amazon havzasındaki Yanomamiler veya Papua Yeni Gine’deki bazı kabileler, avcı/toplayıcı kültürü ve göçebe yaşam biçimleriyle insanoğlunun taş devri kültürüne doğrudan bir bakış açısı sunarlar. Birçok antropolog bu yüzden onları insanların ilk varoluş biçimleri olarak kabul ederler.

Bu beslenme ekonomisinden zamanla gelişkin tarım toplulukları gelişmiştir. Bu topluluklar keçi, koyun, domuz ve sığır türlerini evcilleştirmiş, mısır, buğday ve darı gibi bitkileri kültüre almışlardır. Bu gelişme toplumların ihtiyaçlarını daha iyi giderdiği gibi el sanatları veya ticarette yatırıma dönüştürülebilecek kapasiteleri de doğurmuştur.

Bu nedenle insanlık tarihinde tarımı terk edip, yeniden mantar ve yemiş toplayıcılığıyla yaşamaya başlayan topluluklar çok enderdir.

Bu konuda en ünlü örnek Yeni Zelanda’nın güney adalarında ve Pasifik’teki Chatcham adalarında yaşayan ve yeniden avcı toplayıcı kültürü benimseyen Polinezyalılardır.

Yeni bir örnek

Fakat bu evrimsel geri dönüş onlar için bir zorunluluktu. Çünkü tropik meyveler, bu iki adadaki elverişsiz koşullarda büyümüyordu. Ama bunun yerine ormanlar ve deniz avlanabilir kuş, balık ve diğer deniz canlıları sunuyordu onlara. Bu nedenle hayatta kalabilmek için geriye dönüş kaçınılmazdı.

Leipzig Max-Planck Evrim Antropolojisi Enstitüsü’nden Hiroki Oota, şimdi evrimsel geri dönüşü gösteren yeni bir örnek sundu. Anlaşıldığı üzere Tayland’daki dağ halkı Mlabri de tarımcılıktan, toplayıcılığa geri dönen bir topluluk.

Mlabri topluluğunun 300 üyesi Tayland ve Laos arasındaki sınırda bulunan ‘Altın Üçgen’de’ yaşıyor. Yaşamlarını küçük gruplar halinde ormanlarda dolaşarak geçiren aileler geçici kamp yerlerindeki kulübelerini bambu dallarıyla kurduktan sonra üzerlerini muz yapraklarıyla örtüyorlar.

Nüfus azalması

Bu doğal damların birkaç gün sonra sararması Mlabriler için yeniden yola çıkma zamanı demekti. Tayland dilinde Phi Tong Luang ismini alan bu uyarı "sararmış yaprakların ruhu" anlamına gelir. Bu yaşam biçimi günümüzde ormanların azalması yüzünden tehdit altındadır ve kimi Mlabriler diğer kabilelerin tarlalarında ırgat olarak çalışıyorlar.

Bilim adamlarının genetik analizlerle kanıtladıkları gibi oldukça yeni bir topluluk olan dağ göçerleri sadece 500 ila 800 yıl önce komşu kabilelerden ayrılmıştı. Mlabrilerin, mitokondriyal DNA’ları arasında farklılık bulunmamakta ve Y-kromozomunun ve cinsellikle ilgili olmayan genlerin genetik çeşitliliğinde de önemli bir azalma söz konusu.

Sadece dört erkek

Bu durum topluluğu kuran ilk nüfusun çok küçük olduğuna işaret etmekte. Oota ve çalışma arkadaşları, topluluğun ilk başta sadece 1-2 kadın ve en fazla dört erkekten oluştuğunu tahmin ediyorlar.

Fakat Mlabrileri bir tür genetik şişe ağzından zorlayan olağanüstü bir nüfus azalmasının da genetik çeşitliliğin kısıtlanması üzerinde etkili olduğu düşünülebilir.

Fakat öte yandan da Ğ dünyadaki diğer avcı kültürlerine karşın- tipik mitokontriyal DNA sekanslarını ülkelerindeki ve güney Çin’deki dağ halklarıyla da paylaşıyorlar. Bu da onların binlerce yıl boyu pirinç ekip biçen komşu kabilelerden kopuşunu desteklemekte.

Ayrıca Mlabrilerin kültürel ve dilsel mirasları da çiftçi kültürüne uzanmakta. Konuşma tarzları yine Altın Üçgen’de yaşayan Tin Prai topluluğunun diline benziyor. Dilbilimsel araştırmalar bu iki dilin en fazla bin yıl önce birbirinden ayrıldığını gösteriyor ki bu sonuç genetik analizlerle de örtüşmekte.

Niçin geri dönüş?

Peki ama, tarım ve hayvancılığa uygun topraklara sahip bir halk niçin evrimsel bir geri dönüş yaşar ki? Kaldı ki Mlabrilerin komşu toplulukları pirinç tarımı yapıyorlar ve gayet iyi de geçiniyorlar.

Bilim adamlarının tahminlerine göre Mlabri topluluğunun ilk nüfusu tarım yapamayacak kadar küçüktü. Hayatta kalabilmek için de yeniden avlanmak ve ormandaki yemişleri toplamak zorunda kaldılar. Topluluk nüfusun artmasından sonra da bu yaşam biçimini korudu ve çiftçilerle yalnızca ticaret yapmakla yetindi.

www.spektrumdirekt.de’de yayımlanan habere göre, bilim adamlarının tezi neticede komşu Tin Prai halkının Mlabri köküne dayanmalarıyla da desteklenmekte.

Tin Prai efsanesine göre yüzlerce yıl önce bir Tin Prai köyünde istenmeyen iki küçük çocuk bir sal üzerinde nehre bırakılarak ölüme terk edilir. Fakat çocuklar hayatta kalmaya başarır ve bir ormana sığınırlar.

Ve onların çocuklarıyla o zamandan bu yana avlanarak dağlarda dolaşan Mlabri topluluğu kurulur.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!