Oluşturulma Tarihi: Ağustos 09, 2002 17:47
Satranç oyununun kökeni bulundu: Satranç, İ.S. 450 yıllarında Hindistan’da gelişmiş. Bir Alman kültür tarihi araştırmacısı, satrancın Çin veya İran oyunu değil, aslında Hindistan’da geliştirilmiş bir savaş stratejileri ve taktik geliştirme yöntemi olduğunu ortaya çıkardı.
Zaman 6.yy’ın ortaları. Kuzey Hindistan’ın Kanauj kentinden yola çıkan kervan Pers hükümdarına sunulacak hediyeleri taşıyordu. Hintlilerin 1000 deve ve 90 filin sırtına yükledikleri altın, misk, tütsü, ipek ve Hint kılıçları arasında, çok değerli bir armağanı da götürüyordu: 16’sı zümrüt, 16’sı yakuttan yontulmuş 32 oyun taşı ve Hintlilerin 64 kareli geleneksel oyun tahtası ‘astapada’dan oluşan satranç takımıydı bu.
Pers şairi Firdevsi, kuzey Hindistan’dan Pers kenti Ktesiphon’a yollanan söz konusu kervanı Şehnameye aktarmış ve böylece tarihte ilk kez bir satranç oyununun bir ülkeden diğerine götürüldüğünü belgeleyen kişi olmuştu.
Oyun değil
Bu değerli oyun, Pers hükümdarlarının zekalarını ve bilgeliklerini ölçmek için gönderilmişti. Bu diplomatik yolculuk şimdi yıllardan beri satranç oyununun kökeni üzerindeki tartışmaya son verecek bilimsel bir dayanak haline geldi.
Münihli kültür tarihçisi Renate Syed: ’Satrancın sanıldığı gibi Çin veya İran’da değil, Hindistan’da keşfedildiğinden eminim’ diyor. Ona göre satranç eski oyunlardan değil, savaş taktiklerinden gelişmişti. Sanskritçe ismi ‘caturanga’ da buradan geliyordu zaten. Yani satranç aslında oyun değil savaş stratejileri ve taktik geliştirme yöntemiydi.
Hindistan’da ilk olarak İ.S.630 yılında Kanauj kentindeki gelişmeleri anlatan Şehname’de ele alınan satrançtan, Kamasutra gibi İ.S.450 yılına ait kapsamlı kaynaklarda henüz söz edilmemekte. Syed, satrancın 450 yıllarında Kanauj kenti civarında keşfedilmiş olduğunu ve o tarihlerde kendilerine benzeyen toplulukları arayanlar tarafından geliştirildiğini tahmin ediyor.
Bölgedeki hükümdarlar kendi aralarında ‘toplumsal önemi çok büyük olan’ savaşlar düzenliyor ve karmaşık satranç kurallarına göre dört bölüklü ordularını (ordu da caturanga olarak adlandırılmıştı) çevredeki geniş ovalarda çarpıştırıyorlardı. Köylülerden oluşan piyadeler kurban olarak önden ilerlerken, taarruz birlikleri karşı cephedeki piyade ve süvarileri korkutup ezebilmeleri için zırhlı fillerle korunuyordu. Okçular dört koşumlu savaş arabalarını büyük bir hızla düşman hatlarına doğru sürüyor ve süvariler düşmanı çevreleyerek kıstırmaya çalışıyorlardı.
Entelektüel girişim
İşte kan ve onur kokan atmosferde, satranç oyununun ilk örneği kendiliğinden gelişmişti diyor Syed, Spiegel dergisinde yayımlanan yazıda. Savaş, Brahmanlar için son derece entelektüel bir girişimdi. Çünkü Hintli bilginler çarpışmaların başarılı geçmesi için teorik tecrübeler edinerek yeni savaş taktikleri ve hileler geliştiriyordu.
Peki ama karmaşık savaş teorilerini heykelciklerle üretmek nereden akıllarına gelmişti? Bunu anlamak pek zor değil, çünkü Hint kültüründe resmin önemli bir yeri vardı. Mesela savaş hazırlıkları ya da savaş sahneleriyle ilgili görüntüler Brahmanlar tarafından saray halılarına işleniyordu. Savaş taktikleri için oyun taşlarının kullanılmış olması bu yüzden hiç de şaşırtıcı görünmüyor. Ayrıca şimdiye dek oyuncak ya da kült objesi olarak tanımlanan asker, süvari ve fil heykelcikleri de bu tabloyla birebir örtüşmekte.
Oyuna dönüştü
Belli bir zaman sonra bilginler Hindistan’da zaten uzun bir süredir kullanılmakta olan 64 kareli oyun tahtasını bu satranca uyarlamış ve satranç oyunun yolunu açmışlardı.
Satranç oyunu, figürleri ve hareketleriyle gerçekten de Hint ordusundaki savaş kurallarını andırıyor. Oyun tahtası üzerinde de köylüler (piyonlar) önde saldırıyor. Satranç tahtasının bir tarafından diğer tarafına kadar düz olarak gidebilen kalenin hareketi, savaş arabasının manevrasını yansıtırken atın L şeklindeki hamlesi de süvari birliklerinin düşmanı usta bir şeklide kıstırma taktiğine dayanıyor.
Ordudaki kurallara göre kral önündeki piyade birliklerince korunarak arka sıradan ağır adımlarla ilerlemekteydi.
400 farklı pozisyon
Syed’e göre satranç oyunundaki iki fil ve vezir figürü de eski Hindistan’daki savaş stratejilerini oyun tahtasına taşımıştı. Filler zırhlılara benzer biçimde düz hareket edebilirken vezir, bugünden farklı olarak yalnızca yakınındaki dört karede çapraz olarak ilerleyebiliyordu.
‘En saygın ailelerden gelen vezirler cephede kralın yanında yer alıyordu’ diye açıklıyor Syed. Arapların, ordularını çok sayıda at ve deveyle takviye etmelerinden sonra vezir bugünkü satranç oyunundaki uzun hamlesine kavuşmuştu (vezirin hareketi fil ile kalenin hareketlerinin birleşimidir).
Araştırmacı, satrancın aristokratların zeka oyunu olduğunu ve asla iddialara sahne olmadığını savunuyor. Hintliler kısa bir zaman sonra taşların siyah-beyaza dönüşmesinin ardından oyunda 400 farklı pozisyonun yakalanabileceğini de keşfediyorlar.
Bu asil oyunu İ.S.565 yılında kervanıyla Pers ülkesine gönderen kişi Kanauj kentinde hüküm süren Muakhari hanedanından kral Sarvavarman idi.
Armağanı kabul eden hükümdar Khusrau Anushirvan’ın bu değerli oyun takımına dokunup dokunmadığı bilinmese de, en azından Wazurgmihr adındaki bir bilgeden oyunun kurallarını öğrenmeye çalıştığı söyleniyor.
Üstelik bilge, satrancın savaş kurallarına uygun olarak geliştirildiğini bulmuş, ancak bu oyunun Perslere pek yararı olmamış. Bilindiği gibi Persler birkaç on yıl sonra Arapların istilasına uğrayacaktı.