Alp ULAGAY
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 27, 2002 20:45
Bu, mütevazı İtalyan şehri Modena'da doğan ve tüm dünyaya yayılan bir efsanenin hikayesi. Çizme'nin bağrından yetişen bu efsanenin adı Ferrari. Bir yarış otomobili olarak doğan Ferrari hiçbir zaman ticari bir dev haline gelmedi.
Modellerinin satışı hiçbir zaman milyonları bulmadı. Buna karşın
spor otomobil markası olarak prestij sembolüydü. Ancak dünyanın en ünlülerinin ve en zenginlerin sahip olabildiği arabaydı. Bugün dahi el yapımı Ferrari'lerden yılda 4 bin civarında üretiliyor ve hatırlı müşterilere 125 bin dolardan başlayan fiyatlarla satılıyor. Yarış otomobili olarak da hálá Formula 1 dünyasının en gözde takımı. Geçen pazar Alman sürücü Michael Schumacher Fransa Grand-Prix'ini kazanıp Ferrari'yi bir kez daha şampiyonluğa taşıdı.
Ferrari önce bir yarış otomobili olarak doğdu, sonra bir prestij markası haline geldi. Bugün Formula 1 pistlerinde Ferrari takımı başarıdan başarıya koşuyor. Ferrari fabrikasının ve deneme pistinin bulunduğu Maranello kasabasındaki müzeyi her yıl 150 bini aşkın kişi ziyaret ediyor. Bunlar arasında Fas Kralı 4. Muhammed, Eric Clapton, hatta Papa 2. Jean Paul bile var. 1988'de bir medya ordusu eşliğinde Maranello'ya gelen Papa, markanın yaratıcısı Enzo Ferrari'nin gayrimeşru oğlu Piero'yla pistte tur bile attı.
Bu efsaneyi yaratan Enzo Ferrari 1898'de Modena'da bir işadamının oğlu olarak dünyaya geldi. İlk otomobil yarışını henüz 10 yaşında izledi. Fakat gönlü otomobil yarışçılığından çok opera sanatçılığına veya spor muhabirliğine kayıyordu. Henüz 20 yaşındayken ünlü spor gazetesi Gazetta dello Sport'a futbol yazıları yazmaya başladı. Ancak 1. Dünya Savaşı hayatını alt üst etti. Önce babası zatürreeden öldü, ardından da hava kuvvetlerinde çalışan ağabeyi hayatını kaybetti. Kendisi de 1917'de askere çağrıldı ama hasta düştü ve ölümden şans eseri kurtuldu.
KASABANIN KADERİ DEĞİŞTİ
Birinci Dünya Savaşı sonrası içindeki yarışçılık aşkı yine depreşti. Fiat kendisini reddedince şansını CMN isimli bir başka firmada denedi. CMN'nin test sürücüsüne yardımcı atandı ve 1919'da direksiyon başına geçti. Ardından Milano'ya gidip Alfa Romeo'yla anlaştı. Burada hem yöneticilik hem sürücülük yaptı. Alfa Romeo 1920'lerin sonunda pistlerden çekilme kararı alınca Enzo Ferrari de edindiği tecrübeyle takımı kendi yönetmeye karar verdi. Böylece 16 Kasım 1929'da ‘Scuderia Ferrari’yi resmen kurdu. Bu arada meşhur ‘Cavallino Rampante’ (Şaha kalkmış at) sembolünü kullanmaya başladı. Bu sembol savaş kahramanlarından Francesco Baracca isimli bir pilotun uçağına çizdiği resimden esinlenerek yaratılmıştı.
1930'lu yıllarda Ferrari, Avrupa'nın en önemli yarış takımı olma yolundaydı. Zamanın en iyi sürücülerinden Tavio Nuvolari'nin önderliğinde başarılar gelirken en büyük rakipleri Alman Mercedes ve Auto Union takımlarıydı. Enzo Ferrari bir süre daha Alfa Romeo'yla çalıştıktan sonra Fiat'a geçti ve yarış otomobili tasarlamaya başladı. 2. Dünya Savaşı patlak verince bu uğraşı kesintiye uğradı. Savaş sırasında Auto e Avio Construzioni isimli kendi şirketini kurdu, İtalyan ordusu için üretim yaptı. 1943'te İtalyan hükümeti tarafından Modena dışına taşınması talimatını aldı.
Modena'dan sonra yeni bir üs arayan Enzo Ferrari fabrikasını Maranello isimli ufak bir kasabada kurmaya karar verdi. Araziyi satın almak için bir çiftçiyi barda sarhoş edip ikna etti. Ferrari'nin yerleşmesi Maranello'nun kaderini değiştirecekti. Halen 15 bin nüfuslu kasabadan herkesin ailesinde Ferrari fabrikasında çalışmış birileri bulunuyor. Örneğin belediye başkanı Giancarlo Betacchini'nin babası ve kardeşi uzun yıllar çalışmış. Bugün yaklaşık iki bin kişi büyük bir özenle Ferrari'leri üretmeye devam ediyor. Belediye Başkanı, ‘‘Ferrari gelmeseydi Maranello'nun hali bambaşka olurdu. Ama Ferrari de Cavallino'sunu başka bir yere taşısaydı onun da kaderi farklı olurdu. Maranello ve Ferrari isimleri ayrılmaz hale geldi’’ diyor.
FORMULA 1 YILLARI
Maranello'ya yerleşir yerleşmez kendi adıyla ürettiği spor otomobilleri piyasaya sürme zamanı gelmişti. Hedefi yarış modellerinin daha basit versiyonlarını dünyanın en seçkinlerine satmaktı. 1948'de ilk otomobilini piyasaya sürdü, ama üretimin artması için 10 yıl daha bekleyecekti. Bu amaçla her otomobilin en mükemmel kalitede fabrikadan çıkması lazımdı. Enzo Ferrari'nin ‘‘Henüz en iyi Ferrari'yi üretmedik. En iyisi bir sonraki olacak’’ lafı da bu mükemmeliyet anlayışını özetliyor.
Buna paralel biçimde yarış dünyasındaki faaliyetleri de sürdü. Savaş sonrasındaki ilk yarış otomobili Ferrari 125, 1947'de gün yüzüne çıktığında deneme sürüşü için koltuğa kurulan 49 yaşındaki Enzo Ferrari'ydi. Ferrari 125, aynı yıl ilk kez Piacenza'da mahalli bir yarışa katıldı. Enzo Ferrari bu yarışta sürücü koltuğuna oturmadığı gibi bundan sonraki yarışlar için artık 55 yaşına gelmiş Tavio Nuvolari'yi çağırdı. Tecrübeli ve ileri derecede hasta sürücünün Ferrari'de direksiyon sallaması takıma prestij kazandırdı. Ertesi yıl Sport 166 yeni modeli iki önemli ulusal yarışını kazandı. Le Mans 24 saat yarışlarındaki başarılarla birlikte Ferrari'nin ünü yayılmaya başladı. Artık varlıklı işadamları ve aristokratlar birer Ferrari edinmek ve onun süratiyle yolları arşınlamak için sıraya girdiler.
Ama asıl amaç Grand Prix yarışlarına girebilmekti. Ferrari ilk kez 1948'de Torino'da koşulan İtalya GP'sine katıldı ve üçüncü sırayı aldı. En büyük rakip Alfa Romeo yarışlardan çekilince Dünya Şampyonası'nda rakipsiz kaldı. 1952 ve 1953'te Alberto Ascari'nin pilotluğunda Ferrari başarıdan başarıya koştu. Ascari iki yıl boyunca öyle bir hakimiyet kurdu ki üstüste tam dokuz yarışta damalı bayrağı ilk gören pilottu. Bu hakimiyetin yarattığı coşkuyla İtalyan halkı da Ferrari'yi iyice sahiplendi ve milli takımıymış gibi bağrına bastı.
DINO'NUN HAZİN ÖLÜMÜ
Tüm bu başarıların arasında acı bir olay Ferrari ailesini sarstı. Enzo Ferrari'nin 24 yaşındaki oğlu Dino amansız hastalığın pençesinden kurtulamayarak 1956'da yaşamını yitirdi. Oğlunun ölümü her zaman sert görünümüyle tanınan Enzo Ferrari'yi derinden etkiledi. Bu tarihten sonra yastan hiç çıkmamış gibi hep siyah kravat taktı. 1956 aynı zamanda efsanevi Juan Manuel Fangio'nun da Ferrari koltuğuna oturduğu tek sezondu. Arjantinli sürücü dördüncü dünya şampiyonluğuna ulaştıktan sonra Enzo Ferrari'yle anlaşmazlığa düşerek ayrıldı.
Bu arada üstüste gelen ölümlü kazalar Ferrari'nin tepki almasına sebep oldu. 1957 ve 1958'de dört sürücünün yarışlar sırasındaki kazalarda hayatını kaybetmesi ve bir kaza sırasında 10 seyircinin de yaşamını yitirmesi, Ferrari'nin İtalyan parlamentosu ve Katolik kilisesi tarafından kınanmasına neden oldu. Aynı durum 1961'de İtalya GP'sinde 14 seyirci ölünce bir kez daha yaşandı.
Giderek yükselen maliyetler ve güvenilir bir varisinin bulunmaması nedeniyle Enzo Ferrari şirketinin yüzde 50 hissesini 1969'da Fiat'ın sahibi Agnelli ailesine sattı. Ama Formua 1 takımının ipleri hálá kendi elindeydi. 1974'te Avusturyalı Niki Lauda'nın takıma katılmasıyla iki şampiyonluk daha kazandılar. Ama Lauda da Enzo Ferrari'nin otoritesine dayanamadı. Bundan sonra takım Formula 1'de uzun süre zirveden uzak kaldı. Enzo Ferrari de sağlığını yavaş yavaş kaybetti. Önce takımla ilgili işleri bürosundan halletmeye başladı. Eskisi gibi piste inemiyordu. 1988'de Papa 2. Jean Paul'ün Ferrari fabrikasını ziyareti sırasında ona eşlik edemedi, sadece telefonla konuşabildi. Aynı yılın 14 Ağustos'unda yaşamını yitirdi. Onun ölümünden sonra Fiat'ın Ferrari'deki payı yüzde 90'a yükseldi.
Yeni patron Fiat şirketin başına tanınmış yönetici Luca di Montezemolo'yu getirdi. Montezemolo bazı değişiklikler yaptı ama şirketin mükemmellik anlayışını terk etmedi. Hálá tek bir otomobilin iç döşemeleri için üç-dört inek derisi kullanılıyor. Her motor büyük bir özenle şasiye yerleştiriliyor. Ve elle üretilen tek bir Ferrari'nin fabrikadan çıkması hálá birbuçuk ay alıyor. Ama bazı modeller için birbuçuk iki yıl beklemek gerekiyor.