Kocam gıcık bir adamdır

Güncelleme Tarihi:

Kocam gıcık bir adamdır
Oluşturulma Tarihi: Ekim 20, 2001 00:00

Bunda bir kötülük yok.Ben gıcık adamları severim.İmkansızı isteyenler, onlardır. Bedenlerinde, beyinlerinde bir yapma, yaratma enerjisi vardır. Ve bazen kafalarındaki fikre o kadar yoğunlaşırlar ki, çevrelerini gıcık ederler. Umursamazlar, dikkate almazlar, takmazlar. Şirince'deki olayın taraflarından biri olan Selçuk Müze Müdürü Selahattin Bey, benim Müjde Nişanyan’la akraba olduğumu düşünüyormuş. Sevan Nişanyan cezaevinde, onu zaten görmedim; Müjde Nişanyan'ı da ilk kez geçen hafta sonu Şirince'ye Şarap Festivali'ne gittiğimde gördüm. Ama orada asıl gördüğüm o evlerdi. Sevan'ın ne Ermeni olması, ne 44 yaşında olması, ne de gıcık olması umrumda bile değil. O evleri yapan adam kimse, ben ona kafadan saygı duyarım arkadaş!Bu sadece bilgi değil, kültür değil, aynı zamanda bir yetenek, bir sanat. Kim o kadar yaratıcıysa onun başımın üstünde yeri var. Sadece görmedim o evleri, Hamamlı Ev'de kaldım da. İki gün içinde beş kez, yatak odasındaki hamama girdim. Bembeyaz oldum, şeffaflaştım, ellerim buruş buruş oldu. Ama yine de anlatmak istemiyorum. Anlatamam o ayrı. Gidip görün Nişanyan Evleri'ni, yaşayın o keyfi diyorum. Ondan sonra bu konu üzerine bir kez daha konuşalım. Şimdilik olayın gelişimi hakkında Müjde Nişanyan'ın anlattıklarıyla yetinelim.HAMİŞ: Sevgili Hıncal Uluç, bana bu görevi verdiğiniz için kocaman bir teşekkür. Sayenizde bir mükemmelliği yakaladım. Başka göndermek istediğiniz yer varsa hazırım...Aklınızdan zorunuz mu vardı, niye Şirince'ye yerleştiniz?- Suçlusu benim! Üniversitedeyken bir arkadaşım ‘‘Bak seni nereye götüreceğim’’ demişti. 18 yaşındaydım. Gördüm ve bayıldım. Beş yıl filan geçti, şu evi aldım. Hiç unutmuyorum, 5 milyon da para saydım. Bir ahırdı, kapıdan güzel gözlü bir eşek bakıyordu. Restore ederim dedim. Ama elektrikli testere bile yok. Gırç gırç elle kesiliyor herşey. Ustalar buldum, nasıl bir ev istediğimi anlattım. Kazan kazan kurufasulye pişiriyorum, ustalarla birlikte ben de çalışıyorum. Bir yandan da ahırdan çıkan gübreleri yığıp, ağaç dikiyorum...Deli mi bu kadın demiyorlar mıydı?- Ee haliyle. Allah'ın dağında genç bir kadın! Köyün en tepesinde oturuyor, elektrik yok, su yok. Ama altından kalkacağımı biliyordum. Ev bayağı adam oldu. Derken Sevan'la tanıştım. O arada İstanbul'a da gidip geliyorum, Kuzguncuk'ta oturuyorum...Sevan Nişanyan'ı tanıyınca bu adamda bir tuhaflık var demediniz mi?- Demez miyim? Tanıştık, üçüncü gün çocuk yapalım dedi. Marazi bir durum. Nasıl olacak dedim. Evleneceğiz dedi. Aynen öyle oldu. Bir ay sonra ben Arsen'e hamileydim. Sevan, Yale'de felsefe, tarih, siyaset okumuş. Çakal Carlos da, Mr. President de olabilecek bir zekası var adamın. Çok çabuk sahiplendi Şirince'yi. Bizim ilişkimiz de süreç içinde aşka dönüştü. Sevan birlikte olması kolay biri değildir, hani iki cambaz bir ipte oynamaz ya, birinin ipi sağlam tutması gerekir. İşte o benim. Ben daha idareciyim. Biz çok cabbar işlerin üstesinden geldik, birlikte çok ürettik...Peki o zamanlar Sevan'ın bir işi yok muydu?- Yabancı yayınevlerine seyahat kitapları yazıyordu. Prag'a gidiyor Prag yazıyor. Viyana, Kenya, aklınıza neresi gelirse. Biz tanıştığımızda Atina'yı bitirmek üzereydi. Sonra bir gün Türk piyasasına kitap yazma fikri doğdu: Türkiye'nin En Güzel Küçük Otelleri. İkimiz de pek çok yer biliyoruz, böyle bir ihtiyacın varlığından da haberdarız. Faydalı bir kitap oldu. Hemen akabinde, bizim köyümüzde de böyle bir şey yaratalım dedik. Hareket noktamız da kendi evimiz. Derken Kerevetli Ev'i yaptık. Kuzguncuk’taki evi boşalttık, gelen eşyalarla orayı döşedik.Ama mimar filan değilsiniz...- Evet değiliz ama yıllar içinde hobi mimarı olduk! Zaten köy evleri çok şatafatlı, günün moda akımına uygun şeyleri kaldırmaz. Bütün kumaşlar köy pazarındandır mesela. Bir de eskicilerden topladığımız şeyler. Bir ilkemiz var: Alt kat taş, üst kat ahşap olacak. Ondan sonra giydiriyorsun. Mimari giydirmeyi, ki o soyut bir düşüncedir, evi görüyorsan tam bir harabe, şurasına banyo yaparım, şuradan merdiven çıkarım diyorsun, bunları daha ziyade Sevan yapar. Ondan sonra ben devreye girerim, içini giydiririm.Bir evi yapmak ne kadar sürüyor?- Vallahi altı ayda apartman dikiyor millet ama biz, bir buçuk iki yıl uğraşıyoruz.Sorması ayıp bunları hangi paralarla yapıyorsunuz?- Rehberlikten, kitaplardan kazandığımız paralarla. Öz kaynaklar yani. Bankaya attığımız üç beş kuruşumuz hiç olamadı. Kerevetli Ev bittikten sonra, Ali Nesin, çok güzel şeyler yapıyorsunuz, vakıf olarak size destek vermek istiyorum dedi. İkinci harabe de Nesin Vakfı adına alındı. Tamamen bizim tarzımızda yapıldı, işletmecisi de biz gözüküyoruz. Pek çok insan var, ‘‘Şehirde yaşıyoruz ama köyde de yeşil pancurlu evimiz olsun istiyoruz’’ diyen. Onlar evi alıyor, biz restorasyonu yapıyoruz, iki üç ay gelip kalıyorlar, geri kalan zamanda da evler, Nişanyan evi olarak işletiliyor. Sonbaharda bitirmek üzere olduğumuz böyle bir ev var mesela. Zaten Nişanyan Evleri'nin aslı budur. Müze müdürünün rahatsızlığı da bu. Sevan'ın burayı bir Ermeni köyüne dönüştürdüğünü düşünüyor...Şirince'de kaç Ermeni var şu anda?- Sevan ve çocuklarımız. Dört kişi yani. Ama topluca halkı isyana sürüklüyormuşuz!Sevan'ın Ermeni olmasının ne mahzuru var?- Bilsem... Sevan öyle bir adamdır ki, duyargaları son derece açıktır. Salyangozlar gibi. En iyi yemek nerede yenilir, Trakya'da en iyi şarabı kim üretir, aman Kastamonu'da taş ustası bilmem kim varmış, Süryani papazları da acayip kek yaparmış. Böyle şeylerle uğraşıyoruz biz. Trendy markalar, akımlar bizim umrumuzda değil. Evlerin özel bir üslubu yok, döşeme tarzı, yaklaşım biçimi hep bizim sevdiğimiz şeyler. Evet, köy pazarından kumaş alıyoruz ama küçücük bir detay için antikacı antikacı dolaşıyoruz...Peki kocanızın hiç mi kötü huyu yok?- Olmaz mı? Gıcık bir adamdır. İnsanlar onu ya çok sever ya da nefret eder. Arası yok. Karşısındakini savunmaya zorlayan bir tiptir. Agresiftir. Kadınlar daha çok sever Sevan'ı. Erkekler entelektüel anlamda, bu adamla yarışamayacağım hissine kapılırlar. Üniversitenin o naftalin kokulu koridorlarında kafayı yemiş bir profesör olmamasının yegane nedeni maymun iştahlı olması. Adam ne yaparsa çok iyi yapıyor. Bazen beni de sinirlendiriyor, portakal reçeli yapıyoruz beğenmiyor, kendi gidip topluyor yapıyor, bizimkinden güzel. Bu portakal ağaçlarında bir hastalık var diyor, on kitap alıyor, okuyor, galeri kurduymuş diyor, sorunu hallediyor. KUYUDAKİ KURUKAFAŞirince kadar güzel bir köy vardır: Güllübahçe. Metruk bir Rum köyü. Kilisesine girdik, vah vah olduk. Acıklı bir haldeydi. Rumlar'ın bir gelenekleri vardır, ölülerinin kemiklerini 30, 40 yıl sonra toplayıp mezar odasına koyarlar. Bir kuyu vardı orada, bir baktım içinde tuvalet kağıtları ve boş bira şişelerinin yanında bir kuru kafa. İçim sızladı. İndim aldım. Bizin evin bahçesine koydum. Bilirkişiler bu kuru kafanın da fotoğrafını çekmişler, komisyon raporuna da Ermeni Taşnak Partisi'nin sembolleri diye yazmışlar. Düşünün bunlar Bakanlığın en düst düzeyine kadar delil olarak yollanan belgeler. Artık ne diyeyim! Amaçları bir aileyi ve o ailenin yatırımlarını yok etmek. Kaçmamızı istiyorlar. Ama köy halkı onlar gibi düşünmüyor. Bu asılsız yıkım kararları aleyhine kampanya açıyor. Şimdilik yıkımlar askıya alındı. Sevan'ın tutuklanması bence adli bir hata. Allah’tan bir kamuoyu yaratıldı da bazı mekanizmalar işlemeye başladı. Şu an yapmaya çalıştığımız iade-i muhakeme denilen olay. Delillerin toplanması, davanın yeniden açılması...İris’e dört aylık hamileyim. Hadi tatile Sri Lanka'ya gidelim dedi Sevan. Araba kiraladık. Gezdik ettik, çok beğendik. Girmememiz gereken bir bölge var. Oranın Kürtlerinin yaşadığı yer: Tamiller. Ve onların bulunduğu yerde çok güzel tapınaklar varmış. Sevan tutturdu, gidip görelim diye. Biz orada tutuklandık. Hapishaneye tıkıldık. Tavukhane gibi bir yer, beton üzerinde yatıyorsun. 5, 6 gün sonra duruşmaya çıktık. Avukatımız da yok. Sevan mükemmel bir Oxford İngilizcesiyle ‘‘Ben bir yazarım, biraz da hayalperestim. Yapmamam gereken bir şey yaptım, çok merak ettiğim için o tapınaklara gittim’’ dedi. Bir alkış tufanı oldu, yırttık. Sırt çantalarımızda da iki kutu cila var. Adamlar anlamıyorlar neden insan üçer kiloluk iki kutu cilayı sırtında taşır. Nasıl anlatalım, çok sevdik, Kerevetli Ev'in zeminine sürmek istiyoruz diye. Neyse fazlasıyla masum olduğumuza inandılar, bizi bıraktılar...GÜYA TATİLE GİTTİK
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!