Kendimizi, beynimizi, özellikle belleğimizi tanıyor muyuz? Peki yaşlandıkça zaman neden dha hızlı akıyor? Neden eski deneyimlerimizi daha kolay anımsarız? İnsan belleği neye berzer, fotoğraf kamerasına mı,
sinema makinesine mi yoksa tüm bilgileri sabit diske kaydeden bilgisayar mı? Veya bunların hiç birine mi?
Belleğinizle ilgili neler yapabilirsiniz?
Bu ve benzer ilginç soruları yanıtlayarak belleğimizi ve yaşadıklarımızı daha iyi tanımamızı sağlayan ilginç bir söyleşi sunuyoruz size.
Soruları yanıtlayan, Groningen Tarih Psikolojisi Üniversitesi’nde eğitim veren Hollandalı psikolog Douwe Draaisma. Son kitabında hemen hemen herkesin merak ettiği bir konuyu ele aldı. ‘Hayat, yaşlanırken neden daha çabuk geçiyor’ adlı kitabın yazarı Draaisma, belleğin gizi, yaşlılıkta zamanın daha hızlı akıp gitmesi ve unutmaya karşı etkili olan stratejiler hakkında açıklamalar getiriyor. (Kitap: ‘Warum das Leben schneller vergeht, wenn man aelter wird’, Eichborn Verlag, Berlin, Spiegel, 36/04)
11 Eylül 2003 tarihinde ne yaptınız?
- Bilmiyorum, unuttum.
Peki iki yıl önce 11 Eylül 2001’de neler yaptığınızı hatırlıyor musunuz?
- Sabah, Groningen’de bir sosyal psikoloji doçentinin, konvansiyonların baskısıyla ilgili bir seminerini dinledim. Daha sonra New York’ta kötü bir olayın yaşandığına dair söylentiler dolaşmaya başladı. Eve döndüğümde karım ‘sanki savaş alanı’ gibi demişti.
Eski deneyimlerimizi hatırlamak neden daha kolay?
- O güne ait anılarım uzmanların ‘flaş bellek’ olarak isimlendirdikleri şekilde aklımda kaldı. Yani insan önemli bir olayın meydana geldiği gün nerede olduğunu ve ne yaptığını bilir. Bu, J.F.Kennedy’nin suikast günü ve 11 Eylül saldırıları için de geçerlidir. 6 Mayıs 2002 tarihinde bu tür bir flaş bellek Hollanda’yla ilgiliydi. O gün politikacı Pim Fortuyn sokağın ortasında vurulmuştu. Hollandalıların çoğu bu olayı tam olarak nerede ve ne şekilde duyduklarını anımsarlar.
Heyecan belleği güçlü kılar
Neden olayla birlikte olayın hangi koşullarda öğrenildiği de hatırlanmakta?
- Heyecana bağlı olarak beyinde diğer zamanlardan farklı biyokimyasal süreçler işler. Yoğun adrenalin salgısı sayesinde kısa süre içinde belleğimize çok fazla bilgi kaydetme yetisi ediniriz. İkinci faktör ise şu: Olaydan sonraki günlerde insanlar birbirlerine felaketi nerede ve ne şekilde duyduklarını anlatırlar.
Bilim adamları insan belleğini bir zamanlar fotoğraf kamerası, sonra sinema makinesi ve en sonunda da tüm bilgileri sabit diske kaydeden bilgisayarla karşılaştırdılar. Sizce en uygun benzetme hangisi?
- Tüm bu mecazlarda eksiklikler söz konusu. Burada insan beyninin son derece seçici işlediği dikkate alınmıyor. İleride bu söyleşiyi düşünecek olursam belki de sadece boğucu havaya rağmen ceketinizi çıkarmadığınızı hatırlarım. Oysa söyleşinin özünü toparlayamam. Belleğim neleri kaydedeceğine kendisi karar veriyor.
Belleğe köpek benzetmesi
Yazar Cees Nooteboom, bellek istediği yere yatan köpek gibidir der.
- Benzetme çok uygun. Belleğimize komutlar veremeyiz. Gerçi sözcükleri ve formülleri ezberleyebiliyoruz, ama bunlar semantik bellekte depolanmakta. Gündelik yaşam anılarını, otobiyografik belleği kumanda etmek mümkün değil. Kokular istenmeyen anıları canlandırır, Déj…-vu deneyimleri hiç yoktan ortaya çıkar. Çoğu zaman şunu hatırlamak isterim derim, ama olmuyor. Hatırlamak istemediğim birçok şeyse aklımda kalıyor. Bazen sabahın dördünce uyanarak anılarımın etkisinde kaldığım oluyor.
Aklımıza en kolay yerleşenler nelerdir?
- Bizi korkutan ve yaralayan her şey. Eğer korkunç bir uçak kazası atlatırsanız, uçağa her binişinizde bunu hatırlarsınız. Ve eğer bozulmuş bir
yemek yersek bundan iyi bir ders alırız. Mesela aynı yemekle daha sonra karşılaştığımızda bozuk değilse bile tıpkı daha önce yediğimiz gibi kokuyorsa elimizi sürmeyiz.
Diğer bir örnek de kırgınlıklardır, bunlar en kalın harflerle belleğe kazınmakta. Aldatılanlar veya küçük düşürülenler yaşadıklarını ömür boyu unutmazlar. Şiddet ve işkence kurbanlarının da aynı nedenle anılarından kurtulmaları mümkün değildir.
Kötü deneyimleri unutmak neden olanaksız?
- Belleğin evrimsel bir enstrüman olduğunu unutmamamız gerekir. Bu nedenle kendi isteğine göre işler. Gündelik yaşamda yaşadığımız deneyimler, evrim açısından hiç de önemli değildir aslında. Oysa saldırı veya zehirlenme gibi anılar hayatta kalmak için önemli oldukları için kalıcıdır. İnsan, bardağında kalan son yudum birayı aklında tutmak için muazzam bir belleğe sahip. Karşısındaki kişiyle ne kadar heyecanlı bir tartışma içinde olursa olsun yine de bardağı garsona kaptırmaz.
Belleğimiz çok büyük
Demek ki beyin, içerikleri kaydetmeden önce onları değerlendiriyor. İyi ama bunu neden yapmak zorunda? Belleğimiz bu kadar küçük mü?
- Hayır, tüm anıları depolayacak kadar nöron var aslında. Ama değerlendirme ve sınıflandırmanın, hepimizin anlatıcı olmamızla ilgili olduğunu sanıyorum. Objeleri öykü şeklinde aklımızda tutuyoruz. Ve öyküler ne kadar çok ve kime anlatıldığına ve daha sonra nelerin yaşandığına bağlı olarak değişmekte. Belleğimizin içeriği de buna benzer bir şekilde değişir.
Bir örnek verebilir misiniz?
- 16 yaşıma bastığımda kiliseye gitmemek için babamla kavga etmiştik. Vaftizin sırasında seni dindar bir insan olarak yetiştireceğimize söz verdik diyordu. Kavgadan kısa bir süre sonra kendimi etkili bir şekilde savunabildiğim için gururluydum. Fakat bu tartışmayı bugün hatırladığımda çok kaba davrandığım ve babamın eleştirilerini duymaya tahammül edemediğim için utanıyorum. Demek ki anılarım tamamen değişmiş.
O halde anılarımız ilerleyen yaşla birlikte silikleşmekle kalmayıp değişebiliyor da?
- Evet bu düşünce beni kitap yazma fikrine götürdü. Şu anda elli yaşımdayım ve kendimde, belleğin sadece hatırladıklarımıza göre değil unuttuklarımıza göre de biçimlendiğini öğrendim.
Yaşlandıkça gençliği anımsarız
Belleğin, ilginç kurallara göre işlediğini söylüyorsunuz. Mesela insanlar yaşlandıkça gençlik anılarını daha iyi hatırlıyorlar.
- Evet bu çok tuhaf bir fenomen. Normalde çok eskilerde kalan olaylar zor hatırlanır. Fakat ellinci yaştan itibaren ‘anımsama etkisi’ devreye giriyor ve zamanla güçleniyor da. Hatırlananların birçoğu 15-25 yaşımızdaki dönemlere ait. Danimarka’da yüz yaşındaki insanlarla yapılan deneyler çok ilginç sonuçlar verdi. Bu insanlar İkinci Dünya Savaşı’nı hemen hemen hiç hatırlamıyorlar. Çünkü savaş, onlara göre anılar vadisinde kalmıştı. Oysa 1920 yılında Kuzey Schleswig’in Norveç’e bağlanması hakkında çok şey anlattılar.
Anılar vadisi?
- Evet. Ben 40 veya 50’li yaşların en verimli yıllar olduğunu düşünürdüm. Bu dönemde kişi belli bir pozisyona gelir, hayatını düzene sokar ve genelde hep önemli işlerle uğraşır. Ama 70 yaşında geriye bakıldığında tam da bu dönem anılar vadisinde gömülüp kalıyor.
Bu etkiyi nasıl açıklıyorsunuz?
- Bu her şeyden önce ilk kez yaşanan deneyimlerin bellekte daha kalıcı olmasıyla ilgili. 15-20 yaşlarda ilk deneyimler 40-50’li yaşlardakinden fazladır. Gençlikte ilk kez aileden uzak bir tatil, ilk cinsel deneyim, ilk iş, kendi evimizde ilk gece vb bu tür deneyimler yaşarız. Ve bir yaşam evresinde ne kadar çok anımız birikirse, bu süre yaşam cetvelinde o denli geniş bir yer kapsamakta. Yerleri zaman içinde belli olan tanıma noktaları veya kilometre taşları oluşmuştur.
Bunlar anıları canlandırdıkları gibi yaşlılıktaki bellek zayıflığını güçlendirirler. Sadece tatilleri düşünün. Belki bunlar sadece birer haftalıktı ama geriye baktığımızda sanki çok daha uzun sürdüklerini sanırız. Zaman, tatil anılarımıza yer ayırmak için uzuyor.
Tatiller ve bellek
Ama tatiller bile rutin hale gelebiliyor.
- Bu özellikle de hep aynı yerde tatil yapanlar için geçerlidir. Örneğin Girit’te güzel bir tatil geçirdikten sonra her sene oraya gitmeye devam edersek, Girit’te geçirdiğimiz tatilleri ayrı ayrı hatırlamakta zorlanırız. Girit’te tatil yapmanın nasıl olduğunu gösteren genel bir şema oluşur.
Çocuklar için uzun yaz tatili sonsuz gibi gelirken yetişkinler için aynı süre göz açıp kapayana kadar gelip geçer. Çocuklar ve yetişkinler zamanı neden bu kadar farklı algılıyorlar?
- Yetişkinler için yaşamdaki birçok şey deneyimlerin tekrarı olduğu için. Günler karanlıkta yitip gider ve onlarla ilgili hiçbir anımız olmadığı için zaman kısalır ve sanki boşa gitmiş gibi hissedilir. Ortaya çıkan duygu şudur: Yaşlandıkça hayat daha çabuk geçiyor.
Bu duygu ilerleyen yaşla birlikte gerçekten de güçleniyor mu?
- Korkarım evet.
Kendi biyografimizi unutmamızı engelleyecek hiçbir taktik yok mu?
- 20 yaşındayken, görüntülenen ya da not edilen her şeyin kalıcı olacağı sanılır. Ancak 40-50 yaşımızı geldiğimizde fotoğraflardaki insanlar kimler olduğunun ve günlükte yazılanların ne anlama geldiğinin unutulabileceğini görüyoruz.
Buna karşı ne öneriyorsunuz?
- Daha fazla not almak. Mesela arkasında ayrıntılı bilgiler bulunan fotoğraflar daha fazla anının canlanmasına yardımcı olur. Fotoğraflar olmadan kendi çocuklarınızın bebekliklerini ya da ilk okul günündeki hallerini bile unutursunuz. Sadece düğün, doğum günü, yılbaşı ve diğer önemli günlerde fotoğraf çekmekle yetinmemeliyiz. Gündelik yaşamdan da görüntülere ihtiyacımız var. Bunlar yaşadıklarımızı daha kolay hatırlamamıza yardımcı olur.
Zamanın akışını yavaşlatmaya yarayan stratejiler var mı?
- Mesela her tatilde başka bir bölgeye giderek çevremizi ya da örneğin yeni hobiler edinerek kendimizi de değiştirebiliriz. Dört yıl önce operayı keşfetmem benim için büyük bir değişiklik oldu. Bu tür bir uğraş yeni bir dünyanın kapısını açtığı gibi zamanın akışını etkileyen bir deneyimdir.
O halde insanlar anıları güzelleştirdiği için mi değişikliklerden hoşlanıyorlar?
- Dolu dolu yaşanan günleri belki de yaşamı daha uzun kıldığını düşündüğümüz için seviyor olabiliriz.
Unutmayan belle kötü
Sinirbilimciler belleği güçlendiren haplar geliştiriyorlar. Bu haplardan yutar mıydınız?
- Sanırım evet. Geçenlerde iki sene önce izlemiş olduğum filmi yeniden seyrederken hiçbir sahnesini anımsamadım. Bu kadar çok şeyin silinip gitmesi bazen çekilmez olabiliyor.
Mükemmel bir belleğe sahip olmak gerçekte ne kadar iyi?
- Rus Solomon Şereşevski unutmak nedir bilmeyen bir adamdı. Gazeteciydi ve sizin gibi teybe ve not defterine ihtiyaç duymazdı. Fakat ne var ki sonu hiç iyi olmadı. Çünkü Şereşevski önemli bilgiyi önemsizden ayırma yetisinden, yani zaman zaman belleğimizin zayıf yönü olarak gördüğümüz seçiciliğe sahip değildi. Ve en sonunda da bilgi çöplüğünde boğulup gitti.
Aklımıza en kolay yerleşenler: Bizi korkutan ve yaralayan her şey. Eğer korkunç bir uçak kazası atlatırsanız, uçağa her binişinizde bunu hatırlarsınız.
Bozulmuş bir yemek yersek bunu da unutmayız.
Kırgınlıklar, en kalın harflerle belleğe kazınmakta.
Aldatılanlar veya küçük düşürülenler yaşadıklarını ömür boyu unutmazlar.
Şiddet ve işkence kurbanlarının da aynı nedenle anılarından kurtulmaları mümkün değil.