Oluşturulma Tarihi: Kasım 09, 2003 00:00
Ayşe Arman geçen hafta meslekte 50 yıl ödülünü alan meslektaşı Azize Bergin'le konuştu. Siz bakmayın 70 yaşında olduğuna. Nüfus cüzdanı yaşı o! Hálá her gün herkesten evvel gazeteye gelir.Siz bakmayın 70 yaşında olduğuna. Nüfus cüzdanı yaşı o! Hálá her gün herkesten evvel gazeteye gelir. Gözleri fıldır fıldır, bir iş çıksın da yapsın diye heyecanla bekler. Yukarıda gördüğünüz patlangaç boşuna değil yani, 53 yıllık bir aşk bu gerçekten. Geçen hafta karşılığında bir plaket verdiler. Ne Babıáli'nin onu bırakmaya niyeti var, ne de onun Babıáli’yi. İyi ki Azize Bergin var!Geçen salı Gazeteciler Cemiyeti'nden bir ödül aldınız. Hangi münasebetle?- ‘‘Madem mesleğe 50 yıldır hizmet ediyorsun ve etmeye devam ediyorsun, biz de seni ödüllendiriyoruz’’ dediler. Valla, iyi ettiler.Neler hissettiniz?- 53 yıl oldu aslında ben gazeteciliğe başlayalı, kim takar beni derken, baktım bu yıl hatırlamışlar. Yoktu yani 50 yıllıkların arasına alınma ümidim. Tören de hoştu. 10 kişiydik. 7'si erkek, 3'ü kadın. Ama diğer kadınlar arasında benim gibi fiilen her gün gazeteye gidip gelen yok.Neden bu işe bu kadar tutkunsunuz?- Çocukluğumdan beri yazmayı seviyorum. Kemancı olma hayallerimi bir kenara bıraktıktan sonra, geriye bana yazı yazmak kaldı. Yazı yazmak ve gazetecilik benim hayatım. 70 yaşındayım, 17.5 yaşından beri de bu mesleğin içindeyim. Daha ne olsun?Akranlarınızdan kimler kaldı?- Dur bir düşüneyim: İlhan Selçuk, Suat Yalaz, Oğuz Aral... Başka? Fazla yok. Tabii, muhabir filan kalmadı. Ben artık arkadaşlarımın çocuklarıyla çalışıyorum.Kimlerle mesela?- Murat Çelikkan'la çalıştık. Annesi Esin Talu, benim hayran olduğum bir gazeteciydi. Sonra Mehmet Ali Kayabal'ın kızı Aslı'yla da bir müddet çalıştık. İhsan Göğüş'ün kızı Zeynep'i tanımak da çok hoşuma gitti. Ama tabii beraber çalışmıyorduk, biliyorsun o üst düzey politika filan yazıyor. Benim gibi muftak elemanı değil ama aynı havayı koklamak hoşuma gitti.BALENLİ SUTYEN KULLANIYORUM!Medyada bir yaştan sonra kadınları tutmuyorlar, siz nasıl bir ‘‘fake’’ attınız...- Valla, her şey ortada. Bir Allah'ın kulunu tanımadan bu işe bulaştım. Benim öyle hamim filan da olmadı. Ne kimselere göz süzdüm ne de başka bir şey. Sanıyorum ki, hevesimi gördüler. Hálá çok hevesliyim, yılmadan çalışıyorum. Bazı işleri de benim usulümde yapacak başka eleman yok. O yüzden kalabilmişimdir. Politikayla hiç alakam olmadı benim. Ne sağcıydım ne solcu. Bir ara Babıáli kamplara ayrılmıştı: ‘‘O bizden, bu sizden.’’ Ben kimdim? O dönemlerde bile kitap çevirisi almışımdır ben...Kaç kitap çevirdiniz?- 200 kadar. Bir ara klasikler modaydı, onları çeviriyordum. Sonra bestseller furyası başladı. Mesela, Harold Robbins'lerin hemen hemen tümünü ben çevirdim. Harold Robbins öldüğü zaman da bekledim ki, birileri bunu hatırlasın. Baktım, bizim gazetede tık yok. Oysa Doğan Hızlan'a götürürdüm çevirileri, açık bölümleri nasıl çevirmişim diye bakardı ki mahkemelik olmayalım. Allah’tan Mehmet Yılmaz aradı. ‘‘Ablacığım’’ dedi, ‘‘O kitapları ben hep senin çevirilerinden okudum, bize Harold Robbins'i anlatan bir yazı yazar mısın?’’ Nasıl mutlu oldum anlatamam. ‘‘Yarım saatte yazı elinde’’ dedim. Ertesi gün yazıyı koymuşlar, hem de imzamla ve gazetenin bir nüshasını da bizim gazeteye getirip masama bırakmışlar!Çetin Altan bana kadınların memeleri sarktıktan sonra bu plazalarda işlerinin olmadığını söylemişti. Siz neden ve nasıl hálá buradasınız?- Balenli sutyen kullanıyorum ben! Bu bir. İkincisi de bana kimse yaşlısın, çirkinsin şu işi sana vermeyelim, daha genç birine verelim demedi. Allah için benim yapabileceğim işi bana verdiler.İyi de hangi özelliğinizle bunca yıl bu meslekte yerinizi koruyabildiniz?- Ben bu işe hakikaten aşkla bağlıyım. Yoksa hangi deli, sabahın 7.20'sinde hem de 70 yaşında servise binmek için her gün evden çıkar? Bir de insanlarla iyidir aram. Ben herkesle anlaşırım. Yaşını düşünen biri değilim. 19, 20 yaşındaki insanlarla çalışıyorum. Çok da eğleniyorum. ‘‘Ben büyüğüm!’’ hayatta yapmam. Onların dilinden konuşurum, onların sevdiği müziği dinlerim, onların esprilerine gülerim.Yapabileceğiniz daha iyi bir şey olmadığı için mi her gün bu yaşınızda gazeteye gelip gidiyorsunuz?- Doğru, yapabileceğim başka bir şey yok. Ama başka bir şey yapma isteğim de yok. Ben okuldan çıktım Babıáli'ye geldim. Benim aile hayatım, arkadaşlarım, acılarım, sevinçlerim hepsi Babıáli'deydi. O belki beni bırakır ama ben bırakamam...Evde zeytinyağlı dolma filan yapmayı tercih etmezsiniz yani!- A ben
yemek filan bilmem zaten! Evliyken bir ara yapıyordum. 57'de evlendim. EÅŸim, Mükerrem Sarol'un matbaasının idare müdürüydü. O da Babıáli’li yani.Nasıl tanışmıştınız?- Sen bizim Agop'u (Arat) bilir misin? Ama nereden bileceksin! Acayip dost bir adamdı. Bir gün dedi ki: ‘‘Bizim Ahmet periÅŸan. Karaköy vapur iskelesinin önünden geçemiyor. Ya ben sizi bir tanıştırsam, hani hep beraber kakara kikiri yapsak.’’ MeÄŸer, sonradan kocam olacak Ahmet, sevgilisinden ayrılmış. Kız, Ä°ÅŸ Bankası'nda çalışıyormuÅŸ. Bizimki resmini ablasına gösterip onayını almak istemiÅŸ, o da ‘‘Bununla evleneceÄŸine bir maymunla evlen!’’ demiÅŸ. Kız da bunu öğrenince, Ahmet'e Karaköy iskelesinde randevu vermiÅŸ, koluna baÅŸka bir erkeÄŸi takıp gelmiÅŸ. Ahmet de yıkılmış. Öyle tanıştık, önce iyi arkadaÅŸtık. Ama çok sevdim kocamı. 37 yıl evli kaldık. Kanserden kaybettim onu. Åžimdi kızımla yaşıyoruz...Gençken bu meslek hakkında ne umutlarınız vardı, ÅŸimdi ne durumdasınız?- Ben Sait Faik'e hayrandım. Hatta biraz da aşıktım. Ölmeden önce bana söz vermiÅŸti, Burgaz'da röportaj yapacaktık. Bana ‘‘FotoÄŸrafları Turhan Selçuk çeksin’’ dedi. Gittik Turhan'la. Rıhtımda bakınıyoruz ama Sait Faik yok. Balıkçısı vardı, Barbatoma, ona sordum, ‘‘Bilmiyorum’’ dedi. MeÄŸer, adamcık bir gün önce hasteneye kaldırılmış. Onun ölümü beni çok üzdü. Ä°dealimdeki yazar oydu. Röportaja gideceÄŸim zamanlar, onun hikayelerini okurdum. Ama iÅŸte lisan biliyorum, çabuk iÅŸ yapıyorum ve boÅŸluk dolduruyorum diye beni hep içeride tuttular. Mecbur olmadıkça röportaja filan göndermediler.Åžimdi vaziyet ne?- GazeteciliÄŸin bitmekte olduÄŸuna inanıyorum. Artık insanlar bir fabrikada çalışıyor ve mal üretiyor. Müşterisi alıyor ya da almıyor. Mal iyi olmuÅŸ, olmamış, rengi bozuk çıkmış bunlara çok da dikkat edilmiyor. Ama yine de iÅŸimi çok seviyorum.ASLA BIRAKMAYACAÄžIMSizinle birlikte bu mesleÄŸe baÅŸlayanlar arasında çok yükselenler var. Kıskanıyor musunuz? Yoksa ‘‘Şu an yaptıklarım benim tercihimdi’’ mi diyorsunuz?- Bizim Hayat Mecmuası'nda bir ReÅŸat Abi'miz vardı. Yeni Sabah Gazetesi'nin bir zamanlarki efsane yazı iÅŸleri müdürü. Herkes onun karşısında tir tir titrermiÅŸ. Ama ben onu, masanın kenarında süklüm püklüm oturan, kimselere bulaÅŸmayan bir düzeltmen olarak tanıdım. MüthiÅŸ bir düşüş yani. Onun haline çok üzülürdüm. O bana demiÅŸti ki, ‘‘Evladım, sakın ola Babıáli'de mevki kapmaya çalışma. Yönetici durumuna gelirsen ayağını kaydırmaya uÄŸraşırlar. Sen kendine bir yol seç ve orada kal!’’ Ben de öyle yaptım.Anılarınızı neden her defasında yırtıp atıyorsunuz. Yayınlatacak cesaretiniz mi yok?- Var var. Ama ‘‘Çok ileri gitmiÅŸim, bunları yazmayayım’’ dediÄŸim zamanlar oluyor. Anılarımı yazmaya birkaç sene önce baÅŸladım. 10 yıllık bölümlerle basında geçirdiÄŸim 50 yılı anlatıyorum. Bu fikri de birlikte çalıştığım genç insanlar verdi, o kadar komik hikayeler anlatıyorum ki: ‘‘Azize Abla, yazsana bunları’’ dediler. Onlar mesela nereden bilecek Yusuf Ziya Ortaç'ın beyaz bacaklarını...Ben de bilmiyorum...- Yazın dergide ÅŸort giyer, dolaşırdı. Bacakları da bembeyaz. Kalkan eti gibi. Bir gün odasında temizlik yapan görevli, masanın altında iki çift uzun beyaz bacak görüyor, heyecanla dışarı çıkıyor: ‘‘Yusuf Bey, odaya kadın atmış!’’ Bütün dergi odaya doluÅŸuyor, beyaz bacaklı kadını görecekler. Kocaman göbekli ama kalkan eti bacaklı Yusuf Ziya Bey'le karşılaşıyorlar!Neden evinize çekilmiyorsunuz? Sebebi maddi mi manevi mi?- Ä°kisi de. Maddi gerekçe var tabii. Ben aldığım ücretle yoksulluk sınırının altında kalıyorum. O ayrı fasıl, kızımla bir evimiz var onu satar Anadolu'da bir yerlere giderim, geçinirim, aç kalmam. Ama bana yaÅŸama sevincini bu iÅŸ veriyor. Hayatta tutunabileceÄŸim baÅŸka hiçbir ÅŸey yok. Zaten istemem de. Benim hayatım bu. Gencecik bir kızken gelmiÅŸim, evlenmiÅŸim, çocuÄŸum olmuÅŸ, onu matbaalara taşımışım. En büyük aÅŸkım gazetecilik yani.Çevreniz sizi nasıl algılıyor?- ‘‘Sen delirdin galiba hálá niye her gün iÅŸe gidiyorsun? Ne zaman bırakacaksın?’’ diyorlar. Bırakmayacağım! Siz bu ödülü nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz? Bu size bir uyarı olabilir mi: ‘‘Azize, yeter kızım artık evine dön!’’ - Hiç öyle almıyorum. Aksine her ÅŸeyi sıfırladım ben, yeniden baÅŸlıyorum. Kısa ama yepyeni bir geleceÄŸe hazırlanıyorum...O ÇOOOOOK YAYIN YÖNETMENÄ° ESKÄ°TTÄ°Kaç tane yayın yönetmeni eskittiniz?- Dur bir sayayım: Cavit Yamaç, Muzaffer Soysal, Con Kemal, Hikmet Feridun Es, Åževket Rado, Çetin Emeç. Evet, bu kadar. Bak, ErtuÄŸrul Özkök'ü eskitemedim. Her daim kendini tazeliyor. Zaten eskimesin de!Hangisinin döneminde hangi özellikler öne çıkıyordu? Çalışanlar ve kadınlar açısından...- 50'li yıllarda kadın lafı bile edilmiyordu. Bir iki kiÅŸi vardı. Vasfiye, Necla filan. Necla, Ä°smet Berkan'ın annesidir. Onlar CHP'li parti muhabirleriydi. 60'lar kadınlar açısından daha kolaydı. Åževket Rado, Hayat Mecmuası'nın başındaydı, belli etmezdi ama kadınlarla çalışmaktan hoÅŸlanırdı. 70'ler her açıdan çok çalkantılı yıllar oldu. Ama 70'lerde basındaki kadın sayısı bayağı arttı. 80'lerde de birdenbire kadın gazeteci furyası baÅŸladı...Çetin Emeç'li Hürriyet, 80'li yıllardı deÄŸil mi?- Evet. Her yayın yönetmeninin kiÅŸiliÄŸi gazeteye yansıyor tabii. Çetin Emeç'le, ErtuÄŸrul Özkök birbirinden çok farklı insanlar. Çetin Bey, her dakika gazetenin içinde olan insandı. En küçük resim altını yanlış yazsan kıyameti koparırdı, ağır hakaret de ederdi: ‘‘N'apıyor bu bilmem ne karı!’’ Yani endazesi belli deÄŸildi. Bu anlamıyla ErtuÄŸrul Bey çok kibar. Yalnız Çetin Emeç'in bir özelliÄŸi daha vardı: Onun için iÅŸ o kadar önemliydi ki, ailesinin can düşmanı olan birisiyle bile eÄŸer iÅŸini iyi yapıyorsa, çalışırdı. Tabii o zamanlar yapılan gazetecilik de farklıydı...Kadınlar açısından bu iki dönem arasındaki farklılıklar...- Çetin Emeç kadınlara destek vermezdi. Aslında kadınları, çalışan kiÅŸi olarak çok da sevmezdi. Mesela ben Oktay Kurtböke'yle sohbet ediyorum deÄŸil mi, Oktay Abi dizi yazılara bakardı, Çetin Bey, yazı iÅŸleri masasından bizi dikizlerdi: ‘‘Ne konuÅŸuyor bunlar fısır fısır!’’ İçten içe ‘‘Kadının yeri evidir’’ diye düşünen biriydi. Ama iyi iÅŸe de itiraz etmezdi. Ä°sterse babasının katili yapsın! Özkök ise kadınlarla çalışmayı tercih ediyor, onların daha dikkatli olduklarına inanıyor. Ve tabii ÅŸimdi daha medeni bir ortamda çalışıyoruz. Çetin Bey beni sabah görür, ‘‘AkÅŸam gitmeden bana bir uÄŸra’’ derdi. AkÅŸam 6'da giderim sekreterine ‘‘Beni istemiÅŸti’’ derim. ‘‘Ne acelesi var, beklesin’’ der. Saat, 6 olur, 7 olur, 8 olur, 9 olur, beklerim. 10'da odasına çağırır: ‘‘Buyrun Azize Hanım ne diyecektiniz?’’ Kendisinin beni çağırdığını bile unutur. Kocamla iÅŸ hayatıma dair tek kavgamız Çetin Emeç'in bu bekletmeleriydi. Ama Allah için rahmetli, sonra taksi çağırır beni eve gönderirdi.Hürriyet'teki esrarengiz yabancı2.'yle 4. kat arasında mekik dokuyan bu uzun boylu genç adam da kimdi? Bir gün bu esrarengiz yabancıyı koltuÄŸunun altında Paris Match ve Figaro dergileriyle, Çetin Bey'in odasına girerken gördük. ‘‘Kim bu adam?’’ dedim. Adını kimse bilmiyor. Ama yanımdakiler koltuÄŸunun altındaki yabancı dergilere bakarak kesin bir hükme vardılar: ‘‘AzizeciÄŸim kim olursa olsun, bu adam sonunda sana düşer!’’ Gerçekten de öyle oldu. Birkaç gün sonra Çetin Bey, beni o esrarengiz yabancıyla tanıştırdı. ‘‘Bugünden itibaren eklerde yayınlanacak yazılardan bu beyefendi sorumlu olacak. Siz de konu tekliflerinizi ona götürün.’’ Odadan çıktıktan sonra beni bir gülme aldı. Ankaralı öğretim üyesi ErtuÄŸrul Özkök, gerçekten de bana düşmüştü! O gün bugündür, artık uzaktan da olsa, birbirimize sempatimiz, sevgimiz ve saygımız devam ediyor. Birkaç yıl önce bir yılbaşı partisinde ErtuÄŸrul Bey bana, ‘‘Siz benim Hürriyet'te iÅŸ yaptığım ilk çalışansınız’’ deyince o ilk karşılaÅŸmayı ErtuÄŸrul Bey'e de anlattım. Çok güldü...Â
button