Güncelleme Tarihi:
Süper Lig bir süredir Avrupa’daki kulüplerin ilgi odağında. Avrupa'nın 5 büyük liginden birçok takım, ülkemizdeki yerli oyuncuları gözlemleyip transfer dönemlerinde bu isimlerden öne çıkanları kadrolarına katıyor.
Örneğin Türk futbolunun son dönemde yetiştirdiği en önemli değerlerden biri olan Arda Güler, yeteneği ve performansıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı ve dünya devi Real Madrid'e transfer oldu. Ardından Fenerbahçe’nin kalesini koruyan Altay Bayındır, İngiltere Premier Lig takımlarından Manchester United ile anlaştı. Son olarak Galatasaray, Berkan Kutlu'nun 250 bin euro karşılığında İtalyan ekip Genoa'ya kiralandığını açıkladı.
Diğer yandan ülkemizde taraftarların çoğu ve futbolun diğer paydaşları, takımlarının Avrupa’da da Süper Lig’de de oyun ve skor anlamında iyi sonuçlar elde ettiği durumlarda bile, sayısız maçta başarılı performanslar sergilemiş oyunculara formsuz olma hakkı vermiyor.
Süper Lig'in 4’üncü haftasında Gaziantep FK'yi deplasmanda 3-0 yenen Galatasaray'ın milli oyuncusu Kerem Aktürkoğlu da maç sonu açıklamalarında bu konuyu gündeme getirdi.
Aktürkoğlu, "Tüm futbol izleyicilerinden tek bir ricam olacak. Çok karakterli ve yetenekli futbolculara sahibiz ama bir şekilde Türk futbolcuları değersizleştirmek istiyorlar. Değersizleştirmeyelim. Ben veya bir başkası… Özgüven çok önemli. Saha içinde yapabileceklerini yansıtabilmek çok önemli. Bu da özgüvenden kaynaklanıyor. Türk futbolu açısından çok önemli ve kıymetli şeylerden bir tanesi bu…” ifadelerini kullandı.
Performansı nedeniyle son haftalarda eleştirilerin odağında olan Aktürkoğlu’nun “Türk futbolcuları değersizleştirmek istiyorlar” çıkışı sosyal medyayı da ikiye böldü. Kimileri Aktürkoğlu’na hak verirken kimileri de asıl sorunun futbolculardan kaynaklandığına dair eleştirilerde bulundu.
Peki gerçekten de Türk futbolcular değersizleştiriliyor mu? Spor yazarı ve yorumcularla konuyu mercek altına aldık.
Birkaç hafta önce Trabzonspor teknik direktörü Nenad Bjelica da benzer vurguda bulunmuştu: “Türk oyuncular konusunda bir şeyler söylemek istiyorum. Değersizleştiriliyorlar. Çok değerliler. Trabzonlu oyuncular ve Türk oyuncular değersizleştirilmemeli. Tabii ki onlar da diğer oyuncular gibi kötü anlar yaşayabilirler. Önemli olan destek çıkabilmek. Oyuncuya baktığımda pasaportuna bakmıyorum. Önemli işler yapıyorlar. Saha içinde iyi dönüşler sağlıyorlar. Benim beklentim, oyuncunun neler verdiği ve takım için neler yaptığı.”
‘TEK YAPTIĞIMIZ, HERKES PAYINA DÜŞEN MUTLULUĞU ALMAYA ÇALIŞIRKEN TOPRAKLARIMIZDAN YETİŞEN OYUNCULARIMIZI DEĞERSİZLEŞTİRMEK’
Uzun yıllar pek çok kulübün akademisinde görev yapmış Teknik Sorumlu ve Spor Yorumcusu Semih Sezerli, Aktürkoğlu'nun sözlerini, “1998 yılında İzmit’te dünyaya gelmiş, altı kulüp gezerek yedincisinde yolu Galatasaray ile kesişmiş bir genç evladın çırpınışlarını izledik hafta sonu…” diye yorumladı ve şöyle devam etti:
-- Kendini maç sonu röportajda ifade etmeye çalışırken birçok meslektaşına da tercüman oldu Kerem Aktürkoğlu... Kimse sormaz ona “Nasıl geldin buraya, yolculuğun nasıl geçti?” diye… Tek yaptığımız, herkes payına düşen mutluluğu almaya çalışırken, topraklarımızdan yetişen oyuncularımızı değersizleştirmek pahasına anlık mutluluğu düşünmek. Bizim bazı şeyleri idrak etmemiz için Nenad Bjelica’nın açıklamalarına da ihtiyacımız yok. Zaten aynaya baksak gerçekle yüzleşmeye başlarız.
-- Bir dönem Ozan Tufan saçıyla ve çorabıyla oynuyor diye linçledik... Geçtiğimiz sezon Altay Bayındır benzer süreci yaşadı. Bunun üzerine Jesus çıkıp tabiri caizse, “Ne yapıyorsunuz? Kendinize gelin!” dedi ve bu çıkışları ile günah keçisi oldu. Bizim oyuncumuzu, deyim yerindeyse, "elin insanı" korumaya çalıştı. Futbolu çok iyi bilen bizlere Altay’ın da şu an Manchester United’da olduğunu hatırlatmak gerekiyor sanırım.
Hürriyet Gazetesi Spor Yazarı Koray Durkal da yerli oyuncuların değersizleştirildiğini düşünenlerden…
Durkal, “Hemen göklere çıkardığımız oyuncuları aynı hızda hiç olmadıkları kadar değersizleştirebiliyoruz. Örneklerle açıklamak mümkün. Arda Güler’in Real Madrid’e gidişi ne kadar büyük yankı uyandırdıysa Altay Bayındır‘ın Manchester United transferi de bir o kadar sönük kaldı" dedi ve ekledi:
"Biz de şöyle bir durum var: Bir Türk oyuncu Avrupa’ya gidince başarı sayılıyor. Aynı oyuncu Avrupa’dan bir Türk takımına gelirse 'Zaten iyi olsa adamlar vermezdi' klişesi devreye giriyor. Maalesef değerlerimizi çabucak harcamak bir geleneğimiz oldu. Sadece futbolda değil hayatın pek çok alanında her şeyi çok kolay değersizleştirir olduk.”
‘DEĞERSİZLEŞTİRME DAVRANIŞININ ÖZNESİNİN KİM OLDUĞU DA ÇOK ÖNEMLİ’
Spor Yorumcusu Didem Dilmen ise değersizleştirme davranışının öznesinin kim olduğuna dikkat çekerek, “Burada ‘değersizleştiriliyor’ diyerek ceza sahasındaki kalabalığın üzerine doğru bir orta yapılmış gibi geliyor. Kim vurursa şansına gibi bir durum var. Kim değersizleştiriyor? Taraftar mı, kulüpler mi? Bu özne çok önemli. Kulüplerin değersizleştirmesinden bahsedeceksek, yerden göğe kadar haklı derim. Yok eğer taraftarsa öznemiz, onlar yerli ile yabancıyı değil, tüm gücünü sarf edip kazanmak için çabalayanla yatanı ayırırlar” dedi.
Bu noktada şu sorunun cevabı önemli: Yıllardır ülke futbolumuzda güçlü bir yabancı hayranlığı var. Hatta değer gösterilen oyuncuların büyük çoğunluğu 30 yaşın üzerinde… Bu yaklaşım genç Türk futbolcularının değersizleştirmesinde etkili midir?
“'Yabancı hayranlığı' dediğimiz konu, bilinçaltında hazır oyuncuya ulaşma isteğidir. Yani hazıra konmak ve mücadele etmemek” diyen Semih Sezerli, “Çünkü dışarıdan getirdiğimizde yetiştirme sorumluluğunu üstümüzden rahatça attığımızı zannediyoruz. Dışarıya bağımlı yaşam üretkenliği düşürür, masrafı arttırır. Şu an Türk futbolu bunu yaşamıyor mu? Transfer döneminin bitimi için geri sayım yapılıyor başka kim gelecek diye…" dedi.
Sezerli, "Bizde klasik örnektir, bizim evin çocuğunu nasıl yetiştiriyoruz diye bakmayız, hep komşunun çocuğunu örnek gösteririz. Bizim çocuk da kendinin farkına varamadan hep komşu çocuğunun kıyası ve bunun travmasıyla büyür” ifadelerini kullandı.
A Milli Takım bir dönem fazlasıyla antipatikleştirildi. Sonrasında gelen genç jenerasyon hem oyun olarak hem de samimiyet olarak herkesi yeniden A Milli Takım'a döndürdü. Ancak onlar da gelen başarısız sonuçlar sonrası aynı duruma düştüler. Türk sporcuların yurt dışında oynamaları aslında bir anlamda dezavantaj. Oradaki futbol kültürüyle ve sistemiyle elde ettikleri başarıları milli takımda da bekliyoruz. Göremeyince de maalesef her şeyde olduğu gibi haklarında hızlı karar verip değersizleştiriyoruz.
Koray Durkal‘TÜRKİYE’DE YETİŞEN BİRÇOK OYUNCUNUN TEKNİK BECERİ SORUNU YOK’
Bir de diğer açıdan bakalım. Türk futbolcularının performansları ya da teknik yetersizlikleri değersizleştirme konusunda etkili oluyor mu?
“Türkiye’de yetişen birçok oyuncunun teknik beceri sorunu yok. Sorun; teknik becerisi yeterli, yetenekli ve gelişmeyi bekleyen oyuncuları sahneye çıkarmak için doğru planlamayı yapamamamız” diyen Semih Sezerli, “Oyuncuyu sahneye çıkardığımızda da sabretmeyip hemen güçsüz kuvvetsiz damgası vuruyoruz. Oyuncuyu geliştirmek ve daha iyi olmasını sağlamak, kulüplerin ve teknik adamların sorumluluğudur" ifadelerini kullandı.
Didem Dilmen ise altyapı ve yetiştirme temelimizin çok zayıf olduğuna dikkat çekerek, “Türk futbolcuların teknik, altyapı ve potansiyel açısından yetersiz olması, bu oyuncuların hatası değildir, onları yetiştirmek için sınırlı ücretle çalışan hocalarının hatası da değildir. Gerçekten çok üst düzey yetenekleri bulup çıkartabiliyoruz ama hâlâ altyapı ve yetiştirme temelimiz çok zayıf. TFF'nin yetiştirici yetiştirme gibi meselelerinin artık çözülmesi gerekiyor” dedi ve ekledi:
"Futbolcu sabırla yetişmez, futbolcu Türkiye'de bireysel olarak gösterilen sıra dışı çabaların sonunda çıkar. Bakınız, Avrupa'nın hemen tüm futbol ülkeleri Türkiye'deki 21 yaş altı futbolcuları takip ediyor. Süper Lig'de bu yaş aralığındaki isimler kadar ve 1. Lig'i de izliyorlar. Potansiyelini gösteren oyuncuyu da hemen alıyorlar. Potansiyelden performans yaratmak sabırla olmaz, çalıştırmakla olur. Türk futbolcu genç yaşta her zaman çok değerlidir. Önemli olan potansiyeli performansa çevirebilmek.”
8+3 KURALINDA DEĞİŞİKLİK GEREKİYOR MU?
Türk futbolunda şu an 8+3 kuralı uygulanıyor. Bu kural yerli oyuncuların performanslarını göstermelerinde engel mi?
“Tüm tepkilere rağmen en azından 8+3 kuralında direnç gösteren Futbol Federasyonu'nu tebrik etmek gerekiyor” diyen Semih Sezerli, “Gerçekten kulüplerin tepkisine direnebilmek kolay iş değil. Ben artı üçlerin kademeli olarak artması ve uzun yıllar böyle devam edip alışkanlık haline geldikten sonra tamamen serbest bırakılması taraftarıyım. Bu sezon 8+3 kuralı olmasa Beşiktaş’ta 2004 doğumlu Demir Ege Tıknaz ligde şu ana kadar 44 dakika süre alamazdı. Bazen kültürleştiremediğin şeyi kanunlaştırmalısın…” dedi.
Didem Dilmen ise “Yabancı sınırı dediğimiz zaman konuya bakışımız farklı oluyor, yabancı serbestliği deyince da başka bir anlam çıkıyor. Futbol kulüplerimiz konuya ‘sınır’ olarak baktıklarından, fazlasını alıp dondurmayı bile göze alabiliyorlar” diye konuştu.
Ancak dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de formayı çalışanın aldığının altını çizen Dilmen, “Formayı hak eden giyer, sahaya mücadele eden çıkar. Bunun da yerlisi yabancısı olmaz. Ne yabancılar transfer edildi takımda yerli oyunculardan forma alamadılar. Bunu unutuyoruz. Yabancı ve yerli oyuncu kavramı eşitsizlik anlamına gelir. Siz oyuncuyu yerli ve yabancı diye ayırdığınızı sanıyorsunuz, bu bir yanılgı, aslında sadece bir halüsinasyon. Çünkü aslında iyi oynayanla kötü oynayanı ayırdığınızı bir türlü fark etmiyorsunuz” ifadelerini kullandı.