Ünlü manken Laetitia, L’oreal’in son ürünlerini tanıttığı defilede her zamankinden farklı bir görüntü sergiledi. Örneğin
konuşurken dudakları renk değiştiriyor Ğpembeden maviye, maviden yeniden pembeye-, göz kapakları kafasını her çevirişinde titreşiyor ve gözlerini kırpıştırdığı zaman kirpikleri gümüş ile siyah renk arasında gidip geliyordu.
Laetitia’daki bu değişikliğin nedeni, ileri teknoloji ile üretilen makyaj malzemeleriydi. Bu ürünler tavus kuşunun kuyruğu ve kelebeğin kanatlarındaki yanardöner renklerden esinlenerek geliştirildi. Üretici şirket, bu teknolojinin kozmetikte devrim yaratacağı kanısında.
Çılgın kozmetik
Eski Mısırlılarının saçlarını kına ile boyamalarından ve gözlerine rastık çekmelerinden bu yana, insanlar kozmetikte çok çılgın modalar yarattılar. İlkel kabilelerin sembolik yüz boyalarından, disko gençliğinin itibar ettiği floresanlı, yanar-döner makyaj modasına dek vücudumuza sürmediğimiz boya kalmadı.
Artık farklılık yaratacak bir şey kalmadığını düşünürken, birilerinin aklına doğadaki renk cümbüşünden yararlanmak geldi. Bu renk gösterisine en güzel örnek Orta ve Güney Amerika’daki yağmur ormanlarında yaşayan mavi ‘morpho’ kelebekleridir.
Bu kelebeklerin kanatlarındaki yanardöner mavi rengi inceleyen İngiltere’deki Exeter Üniversitesi’nden fizikçi Peter Vukusic, laboratuvarda geliştirdiği teknolojiyi kozmetiğe uygulamaya karar verince, doğanın renkleri kadınların vücutlarına taşınmış oldu.
Tez konusundan makyaj malzemesine
1997 yılında genç bir doktora öğrencisi olan Vukusic, tez konusu arayışları içindeyken, bir gün Exeter Üniversitesi’ndeki meslektaşı Roy Sambles’ın ofisinde çerçeve içinde mavi morpho kelebeğini gördü.
Kelebeğin kanatlarındaki rengin zenginliğinden etkilenen Vukusic, Samples’in ofisinde bulunmadığı bir gün kelebeği çerçevesinden çıkartarak kanatların optik özelliklerini incelemeye başladı. Yakın plandan kanadın görüntüsünden büyülenen Vukusic, o an tez konusuna karar vermiş oldu.
Samples’ı da yanına alarak üç yıl sürecek olan böcek kanatlarının renkleri üzerindeki araştırmaları başladı.
Morpho’nun yanardöner renkleri Ğfarklı açılardan bakınca ton değiştiren renkler- ‘yapısal renkler’e bir örnektir.
Doğadaki renk
Renklerin pek çoğu, bir malzemenin üzerindeki kimyasal boya maddesinin ışığın belirli dalga boylarını emmesi sonucu oluşur. Ancak yapısal renk farklıdır: Işık, malzemenin kendi içinde çok sayıda yansımasına maruz kalır.
Bu etkiyi ilk kez 18.Yüzyıl fizikçisi Thomas Young açıkladı. Işık, su üzerindeki yağ tabakası gibi ince bir tabakaya çarptığı zaman, kısmen üst yüzey tarafından yansıtılırken, kısmen de tabakanın içinden geçer. Tabakanın içinden geçen ışık, tabakanın alt yüzeyine ulaştığı zaman bir kısmı geriye yansır.
Young’ın hesaplarına göre, doğru koşullar altında bu iki yansıyan ışın birbiriyle kesişir ve tek bir dalga boyunda güçlü bir yansıma yaratır. Birden fazla tabakayı birbirinin üzerine yerleştirdiğiniz zaman, renk giderek yoğunlaşır.
Fotonik kristal malzeme
Kelebekler, böcekler ve diğer yaratıkların titreşen renkleri böyle oluşur. Vukusic ve Sambles, kelebek kanatlarının, damlardaki kiremitler gibi birbirinin üzerine binen 3 ile 4 mikrometre boyutlarındaki pul tabakalarından oluştuğunu keşfetti.
Fakat Vukusic ve Sambles mavi morpho pulunu kesip elektron mikroskobu altında inceledikleri zaman, pul yüzeyinin daha ince yapılarla kaplı olduğunu fark ettiler.
‘Bu yapılar Noel ağacına benziyor’ diye konuşan Vukusic, ‘Her biri hava boşluklarıyla birbirinden ayrılmış, 40 nanometre kalınlığında, sekiz veya dokuz kütikül’den (üst deri) oluşuyor.
Bu düzen, fotonik kristal olarak bilinen malzemenin temelini oluşturur. Fotonik kristal, benzer boyutta düzenli yapılar içeren bir malzemedir. Ayrıca içinde ışığı o şekilde hapseder ki yalnızca belirli dalga boylarının aradan geçmesine izin verir.
L’Oreal devrede
Vukusic ve Sambles’ın tez çalışması kısa süre sonra Fransız kozmetik devi L’Oreal’in ilgisini çekti. L’Oreal de zaten ince tabakalardan yararlanarak yapısal renk yaratmaya çalışıyordu.
L’Oreal’den Patricia Pineau, ‘Yapısal renkleri üretmek için doğanın bunu nasıl yarattığını anlamak zorundaydık’ diyor.
Vukusic ve Sambles’ın çalışmaları, şirketin fotonik kristalleri yapay olarak üretmelerine yardımcı oldu. L’Oreal’in uzmanları fotonik kozmetikleri üretmek için metal oksit ve mika tabakalarından oluşan tek bir levha yarattılar ve bunu kırarak sayısız ince parçalara böldüler.
Bu çok tabakalı parçacıklara daha sonra saydam bir balmumu veya yağ ilave edildi. Pineau bu işlemin sonucunda elde edilen ürünlerden birinin ruj olduğunu ve bu rujun eski yöntemlerle üretilen rujlara göre daha sabit bir renge sahip olduğunu belirtiyor.
Büyük başarı
Bu yöntemle üretilen prototipler beklenilenden başarılıydı. Örneğin Laetitia’nın fotonik ruju, dudakların şeklini daha belirgin kılıyordu. L’Oreal ayrıca fotonik maskara, göz farı ve oje geliştirdi. Bunları gelecek yıl piyasaya çıkartmaya hazırlanıyor.
Ancak şirketin çözmesi gereken bazı sorunlar var. Prototip makyaj malzemeleri gün ışığında çok çarpıcı bir görüntü verirken, loş ışıkta fotonik etki belli olmuyor. Renk, yalnızca ince parçaların iç yapılarına bağlı olmakla kalmıyor, aynı zamanda vücutta doğru konumda olup olmamasına bağlı olarak değişiyor.
Bu sorunun çözümlerinden biri kozmetiği manyetik parçacıklarla tanıştırmaktır. Böylece göz farına rötuş yapmak istediğiniz zaman, yüzünüze doğru manyetik bir çubuğu sallamanız yeterli olacak.
New Scientist’in haberine göre, Ayrıca fotonik göz farı pazarlama açısından da bazı sorunlar çıkartabilir. Her renk, yüze sürüldüğünde ne kadar çarpıcı olursa olsun, kutusunda yalnızca beyaz bir toz olarak görülecek. Belki fotonik bir ambalaj bu soruna çözüm getirebilir.