KEDÄ° HABERLERÄ°Halının ucunu yakalamış, saçakları habire tırmıklıyor. Minnacık cüssesine bakmadan, koca yer minderini yana kaydırmış, halıyı itelemiÅŸ, arka

Güncelleme Tarihi:

KEDİ HABERLERİHalının ucunu yakalamış, saçakları habire tırmıklıyor. Minnacık cüssesine bakmadan, koca yer minderini yana kaydırmış, halıyı itelemiş, arka
OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 10, 2000 00:00

KEDÄ° HABERLERÄ°Halının ucunu yakalamış, saçakları habire tırmıklıyor. Minnacık cüssesine bakmadan, koca yer minderini yana kaydırmış, halıyı itelemiÅŸ, arka patileriyle karambol yaratıyor, kendi etrafında fır fırdolayı dönüyor.Kulakları tilki gibi dikili, bal gözleri cin mi cin. Pespembecik burnu sanki bir mücevher tanesi. Dün bir ara kanepede uyuklarken, aÄŸzının minicik aralığından gül pembesi dilinin ucu görünüyordu. Åžeytan diyor ki, "Harttt..." diye ısır. Isırayım ısırmasına da, hayranlık duyduÄŸum bir güzel ÅŸeyi yok ederek kendime kötülük etmez miyim?"Aklını başına topla..." diyorum. Kendimi zaptediyorum ve güzeller güzeli torunum okÅŸanmayı hayli aÅŸan mıncıklanmalar ile postunu kurtarıyor.O, Canım ile benim torunumuz. Canım, durmadan, "Amma tip herif yahu..." diyor. Derken, torunumuza "Tipitip" demeye baÅŸladık. Sakın yanlış anlaşılmasın. Tipitip'imiz ciklet falan deÄŸil! Hani, namus kumkuması ailelerin sansürlü kızları, "Ben iyi aile kızıyım. Senin bildiÄŸin hatunlara benzemem" der ya, bizimki de öyle.Torunumuz sahiden dünyalar ÅŸirini. Canım'ın, tam orta yerdeki "r"yi yumuÅŸatarak bir "torun" deyiÅŸi var, iÅŸitilecek ÅŸey: "Toyyyuunnn..."Ä°lk ismini Canım koÅŸmuÅŸtu: BALKUYRUK."Ä°yi, pek güzel de sevgilim, kediler iki heceden uzun isimleri pek algılayamazlar. 'Balımcan' soyadı olsa, daha iyi deÄŸil mi?" itirazım üzerine, babası "Balımcan"dan esinlenerek, CANCAN dedik. Fakat, herif tip mi tip. Aile içindeki lakabı da TÄ°PÄ°TÄ°P oluverdi.Balımcan ile "Sarışın Bomba" Marilyn'in dört bebeÄŸinden biri olarak doÄŸdu. Üç oÄŸlan, bir kız bebek. Erkeklerden birine yuva bulduk. Öbür iki kardeÅŸine de ev arandı, ama benim hastalığım yüzünden sonuç alınamadı. Efecan ve minik kız kardeÅŸi "CÄ°MCÄ°ME" (nâm-ı diÄŸer, Bıcırık) ÅŸimdilik evdeler ve olaÄŸanüstü güzeller.TÄ°PÄ°TÄ°P son derece soylu bir "torun." Evimizin "ilk" ama kısa sürede demirbaÅŸa kaydolan, en kıdemli kedisi Cingöz'ün torunu. Marilyn'in annesi olan Cingöz, "Süper Nine."Süper Nine'miz, tüm kadınları kıskandıracak kadar güzel, tarifi imkânsız yeÅŸil gözlere sahip. Kızı Marilyn'in gözleri fıstık yeÅŸili, babası Balımcan'ın gözleri ise, bal rengi. Ama ailenin tüm torunları, "en birinci kedi BEYZA"nın soyundan. Ankara ve Van kedileri soyunun izlerini taşıyor. Beyza'nın ela gözleri de bal gibiydi. Çok sevdiÄŸim bir arkadaşımın dediÄŸi gibi, dik, farbelalı bluzu, dantelli eldivenleri ile eteklerini savura savura şık salonlarda salınan zarif kontesleri andırırdı. Bu edanın tüm soyuna sopuna yansımaması mümkün mü?Tipitip, hem soyunun asaletini taşıyor, hem de pek aklımızın ermediÄŸi bir özelliÄŸi var: Büyümüyor!...Biblo gibi kaldı. Kız kardeÅŸi Cimcime de öyle. "Tanrım, ÅŸu çocuklar hiç büyümese de daima böyle ÅŸipÅŸirin kalsalar" deriz ya, aynen öyle. Beraber doÄŸduÄŸu kardeÅŸi Efecan, Tipitip'in neredeyse üç misli cüsseye eriÅŸti. (Zaten, o yüzden EFE!!!) Tipitip minnacık kaldı; evin içinde bu kadar tatlı bir ÅŸeyin dolaÅŸmasına insanın yüreÄŸi dayanmıyor, bakmaya doyamıyor.Canım ve benim ona nasıl hayran olduÄŸumuzun bal gibi farkında. Büyümüyor diye telaÅŸlanmaktan çoktan vazgeçtiÄŸimizi de biliyor. Kimi zaman, bizi kendine hayran etmekten pek gururlu, Tipitip'i içinden ÅŸunları geçirirken iÅŸitir gibi oluyorum:"Annem ile Babam, benim mi yoksa babam Balımcan'ın mı daha yakışıklı olduÄŸunu tartışıp duruyorlar? Fakat ben, cin cin bakan gözlerim, bal renkli başım, yine bal lekeli boynum ve sırtım, ÅŸemsiye sapı gibi havaya dikili, ucu kıvrık kuyruÄŸum bembeyaz karnım ve patilerim, burnumun iki kenarındaki bal beneklerim ile çok güzelim. Her kedi, babam gibi heybetli olmak zorunda deÄŸil herhalde. Annem, "Cancan" dediÄŸi anda kucağına atlıyorum ve hiç inmiyorum. Kozlarım kuvvetli; ÅŸirinlik kumkumasıyım. Malı o biçim götürüyorum. Hele Annem'in dizdiÄŸi bol bonucuklu kolyelerim yok mu, fiyakamdan yanıma yaklaşılmıyor."Akıllı velet. Büyümeyince aÅŸk hayatı ne olacak diye sorular belirmiÅŸti. Yumurcağın alet edevatı, takım taklavatı pekâlâ yerinde. KuyruÄŸunu kaldırdığında, bembeyaz bezesi çok ÅŸeker. Ama, hareket yok! Yumurcak, hatun derdi olmadan, başı dinç yaÅŸayacak anlaşılan.Ben artık, sadece, Tipitip'in evde olan bitenler hakkında neler düşündüğünü merak ediyorum. Göğsüme tırmandığında, burunlarımızı sürtüp sessizce konuÅŸuyoruz.Neler anlatmıyor ki...'TÄ°PÄ°TÄ°P KEDÄ°'DEN HABERLERBABAM SÃœBYANCI OLDU!Kaç gündür, evde aÅŸk ateÅŸiyle cayır cayır yanıyoruz. Daha doÄŸrusu, AÅžKIM denilen ÅŸu âfet-i cihan Van kedisi yok mu? Hatun kaç sene önce, hem de daha bir yaşını doldurmadan, evin o zamanki yakışıklılarından birinin hatırını sormuÅŸ. ("O zamanki yakışıklılar"dan diyorum. Zira, evin sahiden en yakışıklısı benim! Lami, cimi yok. Her ne kadar, insan suretindeki Annem ile Babam, benim mi, yoksa babam "Balımcan"ın mı en güzel olduÄŸumuz konusunda tereddüte kalsalar da.)Evet ne diyordum. AÅŸkım Hatun yakışıklısının hatırını sormakla kalmamış, yükünü de tutmuÅŸ. Amma velakin, yükünü selametle tahliye etmeyi baÅŸaramamış. Bebeciklerinin yarısını ölü doÄŸurmuÅŸ, öbür yarısını da doÄŸuramadan kendisinin öbür dünyaya göç etmesine ramak kalmış.Zavallı, deliye dönen Anacığım, acil ameliyat derken, hatunu kurtarmış. Gözü gibi de bakmış. Ancak, AÅŸkım'ın tek yumurtasına ellememiÅŸ veterinerler, yaşı pek ufak diye.Sizin anlayacağınız, aÅŸna fiÅŸne vaziyetleri devam etsin, o da hayatın nimetlerinden az buçuk faydalansın diye... Annem'in Babam'a anlattıklarından kulak misafiri olduÄŸum kadarıyla, veterinerler arasında bu konuda fikir ayrılığı varmış. Kimi, bu tür ameliyatlarda takım taklavat her ÅŸeyi bir arada silip süpürmekten yana. "Yoksa, hayvan ilerde kanser olur" diye milletin gözünü -"millet" dediÄŸim tüm kedi manyakları- korkutuyorlar. Bir kısım veteriner ise, "Tek yumurtalık kalsın, gebelik riski olmadan hayatını yaÅŸar, fena mı?"dan yana.Vallahi, "tek mi, hiç mi" türü bilimsel itiÅŸ kakışa pek aklım ermiyor. Beni sadece bu tek yumurta'nın yol açtığı, miyavlama ile uzaktan yakından alakası kalmamış, "yangın feryatları" ilgilendiriyor. Dur durak kalmadı, uyku filan hak getire. Nedir bu yahu?Annem çaresizlikten ÅŸaÅŸkın. Babam'la telefonda konuÅŸurken, hatun ortalığı bir inletmeye baÅŸlıyor; bu sefer Babam, hattın öbür ucunda "Derhal veterineri ara!" diye talimatlar yaÄŸdırıyor.Diyeceksiniz ki, öbür yakışıklı, yani Balımcan armut mu topluyor?Babamız dedik baÄŸrımıza bastık. Hürmette pek kusur ettiÄŸim de söylenemez. Ama, ilk günlerdeki gibi bir iki ufak cilveleÅŸme dışında, adamdan iÅŸ çıkmıyor.Kocaman cüssesinden, Edirne'den Ardahan'a uzanan kallavi kuyruÄŸundan bile utanmıyor. Pili mi bitti, nedir? Resmen korkuyorum, mahallede bir duyulsa, elalemin yüzüne nasıl bakarız? Erkek kedi dediÄŸin ne iÅŸe yarar ki? Kırk yılın başı, güzelim hatunlar davetiye çıkarınca, vatani görevini yerine getirecek. Maksat, hatunun gönlü olsun.Balımcan Babam oralı olmayınca, AÅŸkım kendini nereden nereye atacağını ÅŸaşırıyor. Feryat figân yerlerde sürünüyor, kıvranıyor. Balımcan ise, sermiÅŸ kuyruÄŸunu, iki seksen yatıyor.Önceleri, aralarında bir sorun var, gönülleri denk düşmedi bir türlü diye düşünüp teselli bulmaya çalıştık. Babam, "Balımcan hasta filan olmasın?" diye telaÅŸlandı. Annem'den, "Mamasını normal yedi mi?" diye iÅŸtah raporları alıyor. AkÅŸamları mutlaka kraker kutusunu tıkırdatarak geliyor, hepimizi mest ediyor. Herifte gene tık yok.Hane halkı, ellerimizi kavuÅŸturduk, sabırla, bir olumlu geliÅŸme olur mu diye bekliyoruz. Bekle babam, bekle... Gece uykuları mafiÅŸ, cayırtı ise, mahalleyi de inleterek, berdevam.Tüh müh derken, yakaladığım uygunsuz bir sahne tepemi attırdı. Babam Balımcan, kız kardeÅŸim dünya güzeli Cimcime'yi köşeye kıstırmıştı. Tamam, kız kardeÅŸim diye demiyorum, ama, kız sahiden bir dünya güzeli. Serpildi, alacalı renkleri, kabarık postu, yemyeÅŸil mahzun gözleri ile inanılmaz, nefes kesici. Fakat, hazır davetiye çıkaran olgun ve de aile harici bir afet varken, Balımcan'ın kız kardeÅŸime sarkması yenir yutulur iÅŸ midir?Biliyoruz, kediler büyüyünce birbirini tanımaz. "Ensest" diye bir sorunları yok. Yine de, serde delikanlılık var. Hem baktım, Cimcime hiç hevesli deÄŸil; kaçıyor düpedüz. Geçen geçe, kanepenin altına girdi, hiç çıkmadı. Balımcan babam da, kanepenin önünde mevzilendi. Kız kazara başını uzatsa, yandı. Annem de tam aynı yerde, daktiloda yazı yazmaya çabalıyor. Ayaklarına dolanan bir adet genç irisi Balımcan ile rahat çalışamıyor. Bir de, Cimcime erken bir doÄŸumda zorlanır, başına bir iÅŸ gelir diye sızlanıp duruyor.Sözün kısası, Balımcan Babam sübyancı oldu. Hem de kendi kızına sarkıyor. Teselli kabul etmez haldeyim. Ailece bu utancın altından nasıl kalkacağız?Ben böyle tarifsiz kederlere garkolmuÅŸ otururken, Annem veterineri aradı. Ben de kanepede uyuyor taklidi yaparak kulak misafiri oluyorum. Annem kızmış, "Muharrem Bey, nedir bu rezalet?" diye feveran ediyor."Erkek kedi dediÄŸin nedir ki, kırk yılın başı vatani vazifesini yerine getirecek. Nerdeee, herif sürekli yan çiziyor, bir halta yaradığı yok!"Veteriner beyefendi derhal erkek hakları savunuculuÄŸuna geçti: "Jülide Hanım, Balımcan hatunların her davetine icabet etmek mecburiyetinde deÄŸil. Gönlü çekmediyse, mizaçları uyuÅŸmadıysa, ne yapsın çocuk?"Annem, saçını başını yolacak, ama sakin olmaya gayret ediyor. Hele, Veteriner Bey'in, "AÅŸkım ameliyat edilirken, yani o ölü doÄŸum anında, tek yumurtalığı bırakılmasaydı, tüm bu sorunlar ortaya çıkmazdı" sözleri üzerine, iyice üzüldü:"Ne yani, çok gencecik, azıcık gün görsün demek kabahat mi?" Veteriner Beyin cevabı çok net:"Ben olsam, hiçbir ÅŸey bırakmazdım."Annem, hata etmediÄŸine inanıyor. Veteriner Bey ile de kavga etmedi, ama çok üzgün. Åžu hatunun viyaklamaları dursa da, annem daha çok kederlenmese...Babamla konuÅŸtular. O da erkek deÄŸil mi? Derhal veteriner beyin yanında saf tuttu ve Balımcan'ın görevden kaçışına "Keh, keh..." gülerek karşılık verdi. Ne de olsa, oÄŸlunu çok seviyor.Evin düzeni bozuldu; öbür kediler de huzursuz. Benim de aklım ÅŸaÅŸtı. Bir an önce akÅŸam olsa da, annem yataÄŸa gittiÄŸinde, koynuna süzülüp uyusam.Sıcacık, yumuÅŸacık, huzurlu...Kız kardeÅŸi babasının cinsel tacizine uÄŸrayan, genç bir delikanlı olarak, ÅŸiddetle huzura ihtiyacım var. Çaktırmadan dua edip duruyorum: bir sübyancının oÄŸlu olduÄŸum mahallede duyulmasın diye.BAÅž PARMAÄžI MOSMORSeçim günü doÄŸmamıştım daha. Fakat, Annem ile Babam, geçen gün, tüm entellektüellerin mustarip olduÄŸu derde tutulmuÅŸlardı gene. Åžu meÅŸhur, "Bu memleket nasıl kurtulur?" geyik muhabbeti. Memleketin kurtulamayacağı çok açık da, laf döndü dolaÅŸtı ve seçim gününe geldi.Ahalinin birbirine ne yapıyorsun diye sorduÄŸunda, hep aynı "Kuyruktayım..." cevabını verdiÄŸi, o ilke seçim günü. Dünya âlem oy kullanmayı bir tek düğmeye basarak hallederken, nedir bu zavallıların çektiÄŸi? Allah'tan kediyim ve oy kullanmak zorunda deÄŸilim. Nüfus sayımı da benzer bir rezalet. Fakat, orada da Annem ailenin kedi nüfusunu açıklarken, kahkahalar yükseliyor. Memurlar pek eÄŸleniyor ve başımızı okÅŸayıp gidiyorlar. Ohh be...Ne yazık ki, son seçimde başına gelen felaketi henüz unutamamış olmalı ki, Babam hızını alamayıp Annem'in çok iyi bildiÄŸi öyküyü bir daha anlattı.Efendim, oy kullanmak, galiba, deveye hendek atlatmaktan zor. Zavallı Annem, seçim kartını kendi babası Yeniköy'den vermek gafletinde bulunduÄŸu için, neredeyse oy kullanamıyormuÅŸ. Zira, PTT müthiÅŸ hızlı (?) çalıştığı için seçimden 3 gün sonra gelebilmiÅŸ, o meÅŸhur seçim kartı. Ne de olsa, hatun gazeteci, gerekli fırçaları atıp kaydını çıkartmış. Babam ise, kırk yıllık BoÄŸaz çocuÄŸu oluÅŸuna fazla güvenip iÅŸi son dakikaya bırakmanın cezasını çekmiÅŸ gibi..."Yahu," diyor Babam. "Sabahın köründe yollara döküldüm. Hisar'a baktım yok, Kanlıca'ya gittim, yok. Dedem yüzünden, sülalenin ilk ikamet yeri taa Anadolu Kavağı'na gittim, yok. Beylerbeyi'ni dahi unutmadım. Dön baba, dön! Nefret... Zaten, kaza da eksik deÄŸil, kazılıp ortalık yere bırakılmış dar bir hendeÄŸe kıstırdım ayağımı. Seçim kayıtlarının abukluÄŸuna karşı insanüstü bir gayret gösterdiÄŸim halde, sonuç: Mosmor bir parmak + sıfır!"Annem de, tırnağından bir türlü çıkmayan o aptal Hint kökenli boyadan ÅŸikayetçi: "Mecbur muyum, günlerce parmağımda saçma sapan leke ile dolaÅŸmaya, damgalı eÅŸekler gibi?"Babam ise, oy kullandırılmadığı için, ceza kesmeye gelsinler diye haftalarca beklemiÅŸ. Aylar önceki öfkesini bir türlü unutamamış, "Hele bir gelselerdi. Kaza marifetiyle mosmor olan baÅŸ parmağımı dayayacaktım burunlarına. Göreceklerdi günlerini, köftehorlar..." diye söylenip duruyor.Ufak at da, civcivler yesin..."Geçen gün, Annem'in doÄŸumgünüydü.Evde bir heyecan, bir heyecan... Babam ne zaman gelecek?Allah için, hatun 50 yaşına bastı. Yarım asırlık kallavi bir mahluk. Caretta caretta'lar gibi korumaya mı alsak, ne yapsak?Ayyy... Dayanılmaz... Çok yaÅŸamış, görmüş... Her ÅŸeyi çok bilir...Ãœstelik de, çok okumuÅŸ... Hâlâ okuyor, durmadan okuyor!... Bok var... OkumuÅŸ da ne olmuÅŸ? Üç kuruÅŸ para kazansa da, sabahtan akÅŸama kadar, durmadan Whiskas yesek, ÅŸu etsulu bulgur ve pirinç bulamaçlarından kurtulsak olmaz mı?Yalanım yok: gün gelir, eli ayağı tutmaz, hastalanır; üzülür, lokma yiyemez. Ama, ne yapar eder, karnımızı doyurur. Yine de, günde üç öğün Whiskas yemek gibisi yok.O günün sabahı, daha yeni uyanmışız, Babam aradı. Karşılıklı "canım"lı, tatlı bir konuÅŸma. Günaydın faslı geçtikten sonra, Annem'den şöyle bir cümle: "SaÄŸolasın... Esneyerek doÄŸumgünüm de ilk defa kutlanıyor!" Åžaşırdım... Babam asla bir saygısızlık kastetmemiÅŸtir. Ama, Annem acaba, günün mana ve ehemmiyetine binaen, fazla mı alıngan mı oldu, nedir?Neyse, Babam akÅŸam geldi. Eli kolu dolu. Evimiz için ciciler almış. Annem'in "hediye alma" yasağını delmiÅŸ. Ãœstelik, bir de pembe gonca gül. Annem, gözleri yaÅŸlı, "Güzelim, senden daha iyi çiçek mi olur?" dedi.Babam ev kılığını giydi. Sıcaktan rahatlasın diye bilimum Osmanlı hizmeti yapıldı. Bazen sinirleniyorum: ayaklarımı sabunlu sularla yıkayıp elinde havluyla bekleyecek bir hatun bulamadım gitti. Yoksa, böyle bir başıma yaÅŸamayı sürdürsem, daha mı akıllılık etmiÅŸ olurum?Sık sık "Başımın belası kadın..." der Babam. Ama, lafta... Öyle heyecanlı idi ki, Hatun'u bırakmıyor ki iÅŸ yapsın. Bir ara iyice coÅŸtu; desteksiz atmaya baÅŸladı:"Görürsün bak, seni nasıl fena yapacağım. Üç mü, beÅŸ mi, artık sen beÄŸen..."Kulaklarıma inanamadım. Adam coÅŸmuÅŸ; Annem ise sadece gülümsüyor. Derhal erkete vaziyetlerine yattım. Babam'ın sevdasından en ufak kuÅŸkum yok da, adam yorgun biliyorum; ne kadar iÅŸ çıkar, onu merak ediyorum.MüthiÅŸ romantik bir geceye tanıklık ettiÄŸimizi -biz kedi ailesi olarak- söylememize gerek yok sanırım. Tabii ki, tüm bizim milli maçlarda olduÄŸu gibi, gol sayısı asla tutturulamadı. Annem tüm duygusallığı ile, sevgilisi koynunda yatıyor diye tanrıya şükretti ve öyle uyudu.Ben de içimden, "Babam, iyi hoÅŸ adam da, amma numaracı. Sayı saymayı mı bilmiyor ki... Ufak at da civcivler yesin..." diye dalgamı geçiyorum.Annem düşüncelerimi mi okuyor nedir... Ertesi sabah, erkenden uyandı. Gözleri yarı kapalı, evi biraz toparladı, bizim karnımızı doyurdu. Çayı demledi, ateÅŸe koydu ve sevgilisinin yanına süzüldü. Ve, fena halde, muzipliÄŸi tuttu:"Hani ne oldu? Yüksekten atıp tuttun da kaçta kalakaldık. Elimiz böğrümüzde bekleyecek miyiz hep böyle? Ne biçim heveslenmiÅŸtim..."Önce tam anlayamadım. Fena halde kapışacaklar zannederken, ortalık kahkahalara boÄŸuldu. Nasıl oynaşıyorlar, nasıl gülüşüyorlar, vallahi insan çatlar, kıskançlıktan ölür.Babam, "Bak, beni makaraya almaktan vazgeç. Yoksa, seni fena yapacağım. Görürsün..." diye tehditler savuruyor. Annem daha beter kahkahalara boÄŸuluyor: Ãœstelik de, benim cümlemi çalmış:"Canım benim... Sevsinler... Ufak at da, civcivler de yesin."Yaa... Ä°ÅŸte böyle. Babam'ın desteksiz atıp "ufak"ta kaldığı, benim sessiz tanıklığımla tarihe geçti. Annem'in doÄŸumgününde öbür kedi kardeÅŸlerimin de çok eÄŸlendiÄŸini hemen eklemeliyim. O gün bugündür, Babam ne zaman Annem'e sarılsa, hepimiz kıs kıs gülüyoruz."Ablacığım, eÄŸilme..."Bu Annem bir âlem... Sabahın köründe kalkar. "Karga bilmem nesini yemeden..." derler ya, öyle. Åžimdi yaz, gündüzler uzun. Hatun sabah namazında uyanıyor: saat daha sabahın 5'i. Haydaaa, hanım evde dolanıyor diye, biz de ayaklanıyoruz.Geçen sabah, balkonda bir dizi operasyona giriÅŸti. Hastalandığı zaman, ilgilenemediÄŸi için, sardunyaların çoÄŸu dondu, ortancalar zaten miyadını doldurmaya yüz tutmuÅŸtu, hepten son nefeslerini verdiler. Bir alay emekliye ayrılmış saksı birikti.Annem, sabah serinliÄŸinde ev kılığı ile yakası paçası biraz açık çalışıyor. Yere eÄŸiliyor, süpürme faslı filan derken vakit ilerledi. Hatun farkında deÄŸil, saat 07.15, karşımızda Ticaret Lisesi, öğrenciler ufak ufak bahçede birikmeye baÅŸladı. İçtima öncesi, saÄŸanak yağış ya da dondurucu soÄŸuk yoksa, sınıf sınıf saf tutarlar, öğretmenlerinin talimatlarını dinlerler. Annem de onları seyretmeyi pek sever, biliyorum.Ancak, o sabah, saati ÅŸaşırmış, eÄŸilmiÅŸ hababam ortalık temizliyor. Ben ve kardeÅŸlerim de saksıların arasında geziniyoruz. Pencere pervazına çıktığımız ya da parmaklıkların üzerinde yürüdüğümüz zaman da, öğrencilerin sevgilisiyiz zaten. Ä°nsanoÄŸlu, kendi beceremediÄŸi ÅŸeyleri yapana imrenir, içten içe gıpta eder ama hemen gizler ve güler. Biz parmaklıkta gezinirken hem ürküyorlar, hem özeniyorlar, hem de gülüyorlar.Bu seferki gülüşmelerin nedeni farklı idi. Lisenin bizim eve baÅŸkan bahçesinde, köşede bir grup kız öğrenci, kıkır kıkır gülmeye baÅŸladı. Annem, çocuklar her zamanki gibi, çene çalıyorlar sanıyor. Oysa, Hatun frikik veriyormuÅŸ, farkında deÄŸil.Sonunda, kıkırdayan kızlardan sesler yükseldi:"Abla, eÄŸilme..."Annem anında elini göğsüne götürdü, yakasını kapamaya davrandı. Sonra, "Bir dakika iÅŸareti yapıp içeri koÅŸtu; hemen sırtına bir kazak geçirip balkona çıktı ve kızlara gösterdi:"Tamam mı, oldu mu? Namusum kurtuldu mu?"Kızlar, "Eyvallah..." iÅŸareti yaptılar ve mesele gülüşmelerle kapandı. Tüm öğrenciler Annem'i tanıyorlar: Garip'in annesi olduÄŸu için ve biz kedi ailesi yüzünden.YaÅŸ dalga geçme, herÅŸeyi "ti"ye alma yaşı. Kızlar isteseler Annem'i hiç ikaz etmez, sonuna kadar seyreder, eÄŸlenirlerdi. Ama, yapmadılar:Ä°ÅŸe dalıp çocukları unutan Hatun'a sahip çıktılar, gırgır merakı deÄŸil de "hanım dayanışması" galip geldi diye düşündüm.Az sonra, Annem'in olan biteni telefonda anlatırken, Babam'a söyledikleri ise sahiden matraktı:"Sakin ol sevgilim, namusum kurtuldu. Asıl hoÅŸuma giden, kızların bana 'abla' demesiydi. Biliyorsun, 40 kilonun altına düşünce, millet bana 'teyze' demeye baÅŸlamıştı. Moralim bozulmadı diyemem. Tekrar 'abla'ya döndüklerine göre, demek ki iyi kötü toparlanıyorum.""Roketatarını seveyim..."Bu ÅŸehir akÅŸam saatlerinde aşırı gürültülü olmaya baÅŸladı, yeniden. Galatasaray'ın maçları da bitti, sükunet avdet etti derken, tekrar huzurumuz kaçıyor. Ne güzel mamalarımızı yemiÅŸiz, tok karnına tatlı tatlı uyurken, korkunç klakson yaygaraları ile fırlıyoruz yerimizden.NeymiÅŸ efendim, delikanlılarımız askere uÄŸurlanıyormuÅŸ. Hani bir bakan var, ismi Tantan mı ne... Güya, gürültüye karşı savaÅŸ açmıştı. Asker uÄŸurlama gürültüsüne niçin savaÅŸ açmıyor? Ä°ÅŸin ucu geleneklere dokunuyor diye mi?Klakson sesi bir yandan, silah atışları da cabası. Adam vurmaya amma da meraklı bir millet. Bir de, bizim belli zamanlardaki miyavlamalarımıza laf ederler. Annem de sinirleniyor bu gürültü anarÅŸisine. Amma, asıl içi acıyor; delikanlılar saÄŸ salim gitsin ve dönsün istiyor, dualar ediyor. Geçen akÅŸam haberlerde iÅŸitmiÅŸ, babam gelince hemen anlattı. Bilmem nerede adamın biri coÅŸmuÅŸ, normal ateÅŸli silahlar kesmemiÅŸ olmalı ki, asker konvoyunu uÄŸurlayayım derken, tutmuÅŸ roketatarlarıyla taramış ortalığı.Bana kalsa, herifi korucu morucu dinlemeyip hemen tımarhaneye kapatacağım. Ama, fikrimi soran mı var? Uykumuzun rezil oluÅŸu bir yana, öfkemden aÄŸzıma geleni söyledim:"Hay senin uÄŸurlamana... Roketatarını seveyim..."Jülide ERGÃœDER - 10 Temmuz 2000, Pazartesi Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!