KEDİ HABERLERİ (3) (Babam kürekle faraşı kapınca...) Biz kediler zaman zaman çok yaramaz olabiliyoruz. Kimi gün, istemeden, annemi çılgına çeviriyor, eve zarar veriyoruz. Hele o Van'lı güzel Aşkım ve kedi-annem Marilyn yok mu, mama saati biraz geçsin, hemen mutfaktaki raflara tırmanıyorlar, sağı solu kokluyorlar.Veee... Yol üstünde ne kadar cam eşya varsa devirip kırıyorlar. Annemin tüm Borcam kapları, tencereleri bu şekilde paramparça oldu. Hatun her seferinde kendini tuttu; sabırla kırıkları temizledi, "N'apalım... Sağlık olsun" dedi, unuttu. Fakat, geçen akşam bardağı taşıran son bir damladan sonra kıyamet koptu. Annem son kalan cam kabında, tam babamın geliş saatinde -ayıptır söylemesi- domatesli bulgur pilavı yapmıştı. Pilavı demlenmeye bıraktılar, salonda sohbet ediyorlardı. Babamın yorgunluktan burnundan dumanlar çıkıyor. Ama, şortunu, ev kılığını giyinmiş sigarasını tüttürüyor. Annem de, günboyu leylek yuvasını andıran darmadağınık saçlarını ve yere sarılmış yazı taslakları ile gazete kupürlerini -nihayet- toplayabilmiş. Yüzünde gülücüklerle "asri Afrodit"i oynuyor.Tam... "Eh, işler yolunda" derken... "İşler yolunda..." dediğim şöyle bir şey. Annem hep okumaya yazmaya daldığı için,
yemek daima geç kalır. Kabahatinin farkında olan hatun, hemen çay ya da vişne suyu eşliğinde bilumum kurabiye servisi yapar. Bu servis açlığı kesmez tabii. Ama, babamın gıkı çıkmaz, şerefsizim.Annem de işin kolayına kaçmıyor. Şöyle, şıpın işi köfte-patatesle geçiştirse -ki, Babam pek sever- olmaz sanki. Uzun işlere girişince geç kalıyor, kendine kızıyor, geriliyor. Ama, o akşam yemek -nasıl olduysa- hazırdı.Veee... Tam işler yolunda derken, mutfakta bir şangırtı koptu. Annem mutfağa nasıl koştuğunu bilemedi.Mustafa Kemal'in 19 Mayıs'ta Samsun'a çıktığında dediği gibi, "manzara-i umumiye" aynen şöyle: Elde kalan son cam tencere, içindeki canım bulgur pilavı ile yerle yeksan olmuş! Cam kap ve pilavın ruhuna el fatiha!Annemin ne hale geldiğini anlatmama gerek var mı, bilmem. "Tamam..." dedim kendi kendime, "Hatun şimdi sinir krizi geçirecek."Zavallım, "Pilavımdan ne istediniz?" diye ağlaşırken, ortalığı temizlemek için süpürge ile faraşı aradı. Mutfak kapısını açtığında ise, elinde süpürge ve faraşla bekleyen babamın gülümseyen yüzüyle karşılaştı. Babam ayağında şort ve elinde faraşla pek komik görünüyordu. Ama, umurunda mı? Onun derdi, Hatun'u ve de geceyi kurtarmaktı.Annem anında yelkenleri suya indirdi, gülmeye başladı. Fırtına atlatılmıştı.Babam, annemin geyşa tavrıyla kendisine hizmet etmesine bayılır. Ama, böyle kritik anlarda da hızır gibi yetişir.Magandalar nasıl savılacak?????Bu sabah (15 Haziran) annem, saçı başı dağınık bir halde, hem çöpleri intizama sokma hem de bize mama pişirme telaşında iken, aniden kahkahalara boğuldu."Hay Allah, nedir Hatun'u bu kadar eğlendiren?" derken, TV'ye kulak kabartacak oldum.
Haber şöyle: Bodrum Belediyesi, bu sene iÅŸi sıkı tutmuÅŸ, plajlarda her bir yanı açık hanım turistleri, taciz eden magandalara göz açtırılmayacakmış. Sözün kısası, resmen "maganda-sever timleri" kurulmuÅŸ. Ä°lk etapta, hali tavrı ve de tipi beÄŸenilmeyen arkadaÅŸlar (yani, bu durumda 'maganda' olmuÅŸ oluyorlar) derhal vak'a mahallinden uzaklaÅŸtırılacakmış.40°C'de üniformalı görev yapan polislerden (asla yerlerinde olmak istemezdim!) biri telsiz telefonda şöyle konuÅŸuyordu:"Amirim, magandaları tespit etmiÅŸ bulunuyoruz. Onları derhal halk plajına doÄŸru kaydırıyoruz. Bir emriniz var mı?"Galiba, annemi çileden çıkaran bu cümle oldu. Öylesine "komik-ötesi" ki, ben bile geberdim gülmekten.Nereden baksanız, Hatun haklı. Kendi kendine söyleniyor:"Ne yani, tacizcilerden korunmak için illaki popomu açıkta bırakan mayolar giymem ve de üstelik, üstsüz güneÅŸlenen turist olmam mı gerek? Hem, Efendi'm beni ne yapmaz sonra? Peki, halk plajındaki hanımlar kadın deÄŸil mi, onlar korunmayacaklar mı?"Çok kızmış kızmasına da, gülmekten de kırılıyor. Hızını alamadı, tüm ukalalığını döktürmeye baÅŸladı:"Hem, magandalığın ölçüsü ne? Nüfus kağıdından mı anlaşılıyor, yoksa polisin tipini beÄŸenmediÄŸi herkes maganda mı oluyor? Ayyyy... Sıkıyönetimden beter. O zamanlar da, polis tipini beÄŸenmediÄŸi herkesi karga tulumba götürüyordu. Diyelim ki, magandalık kriteri belirlendi. Ä°yi de, bu kriterler acaba Kopenhag kriterleri ile uyuÅŸacak mı? UyuÅŸmuyorsa ne yapacağız? Al başına belayı."Öyle çok güldü ki, hiç susmayacak sandım. Tüm bu hikâyenin sabah telefonunda babama bire bin katarak anlatıldığını ve onun da kahkahalara boÄŸulduÄŸunu söylememe gerek yok, sanırım.Milli takımın son rezaletinden sonra, zaten, keyfimiz kaçmıştı. Gırgır meraklısı annem sayesinde azıcık neÅŸemiz yerine geldi. Musti de, aldığı o tek puanı çerçeveleyip evinin duvarına assın artık."Süper Kedi 2000" ismimi çalmış!Crown Plaza'da hafta sonu (24-25 Haziran 2000) yapılan kedilerarası güzellik yarışmasında, Ä°ranlı bir afet ÅŸampiyon oldu.TV'den duydum, Pazar günü akÅŸam haberlerinde. Annem "kedi" lafını duyar duymaz, mutfaktan içeri koÅŸtu. Babam, kanepede yayılmış yatıyor; "Ay ne ÅŸirin ÅŸeyler..."in bini bir para. Ufak çapta sinir krizi geçirmek üzereyim... Annem ve babam trans halinde, müsabakaya katılan güzel kedileri seyrettiler. "Bu ne güzellik?", "Aman yarabbi, ÅŸunun pespembe diline bakar mısın?", "Hey tanrım, yerim seni..."ler gırla...Salıncaklı sandalyede aldırmaz bir pozla oturuyorum. Ancaaaak... "Süper Kedi 2000" seçilen Ä°ranlı afetin adının "Cancan" olduÄŸunu söylediklerinde, salonda, "Ayyy... O da Cancan imiÅŸ!?..." feryatları göklere yükseldi.Malum-u âliniz, benim ismim "Cancan", soyadım "Balkuyruk", aile içinde ve medyadaki lakabım da "Tipitip.""Ben niçin müsabakaya sokulmadım acaba?" sorusunu kafamda evirip çevirirken, annem durumumun vahametini derhal kavradı. Hemen, bana ilan-ı aÅŸka baÅŸladı."Canım Tipitip'im. Bakma sen... Ä°ranlı afetin ismi Cancan olmuÅŸ, ne çıkar? Gene de bir günlük saltanatı boÅŸver sen. Bugüne bugün Ä°nternet'e haber yazan, cin mi cin, eli kalem tutan, entellektüel bir kedisin. Belki, yazıların günün birinde kitap bile olur."O zaman tüm kediler görür, şöhret nasıl ÅŸeymiÅŸ?"Annem beni doyasıya okÅŸadı, babamın kucağına verdi. Hemen buzdolabına seyirtip bir avuç krakerle geldi. Krakerleri babama verdi ve mutfaktaki iÅŸine döndü.Bendeniz babamın kucağında, "Kırt... Kırt..." krakerlerimi yerken, hem okÅŸanıyorum, hem de homurdanıyorum.NeymiÅŸ efendim? Ä°ranlı afet Mısır Çarşısı'nda yaralar bereler içinde bulunmuÅŸ, sefil bir hayatı geride bırakıp başında tacı ile ÅŸampiyon olmuÅŸ. Gelsin de, benim boncuklu kolyelerimi görsün. Nasıl şık bir kediyim, herkes bayılıyor. Ä°ranlı afetin tacı da zaten başında durmuyor doÄŸru dürüst. Kupası varmış... Peh... Geçiniz. Crown Plaza'da sahibesi Müge Dağıstanlı ile hafta sonu tatili geçirecekmiÅŸ. Ne yapacak yani, havuza mı girecek? Yoksa, fare mi yakalayacak? Güldürmeyin beni... Yedi kiloluk cüssesi ile poposunu bile yerinden kımıldatamıyor.Mükafatın en önemli kısmı, paket paket mamalar! Ama, babam benim krakerlerimi hiç ihmal etmez ki? Annem ne zaman mutfaÄŸa girse, hemen pencerenin pervazına sıçrar o biçim vicdan yaparım. Anında, bir avuç krakerim hazır olur.Lafı uzatmayayım... (Aslında, bu sözü babam pek sık kullanır. Ondan kopya çekiyorum.) Kıskançlık krizini çabuk atlattım. Çiçekler, aÄŸaçlar ve püfür püfür esintilerle sarılı, güzelim Küçüksu'daki hayatımı tekrar sevdim.En çok da, Ä°ranlı afetin sahibesinin, "Bakın, ne kadar uyumlu, sakin, munis..." sözlerine güldüm. Annem deÄŸme kedi uzmanlarına taÅŸ çıkartır. Koskoca bir kedi kitapları kütüphanesi var. Sanki, Ä°ran kedilerinin hepsinin dünyanın en uysal ev hayvanı olduÄŸunu bilmiyorduk!... Tereciye tere satmasalar olmaz.Az sonra, çok sevildiÄŸimden emin, babamın kucağında mışıl mışıl uyumuÅŸum...Sevilmek ne güzel ÅŸey... Hem yakında, kitap sahibi de olacağım. Bakarsınız, "Bir Dinazorun Anıları" kadar bilem satar. Keh... Keh..."Ä°SKÄ°'ye sinir oluyorum."Geçen Pazar günü bir alemdi, zaten. Aksilikler daha sabahtan baÅŸladı. Annem her zamanki gibi, sabahın köründe uyandı: Sağı solu biraz toparladı, çöpü hazırladı, balkondaki çiçekleri suladı.Geçeden kalan bulaşığı yıkarken musluktan akan ip gibi suya bakarak söylenmeye baÅŸladı:"Ne yani, apartman ahalisi Pazar sabahı 7'de uyanıp cümbür cemaat banyoya mı doluÅŸtu? Suyun tazyiki niçin böyle cılız?"Ben gene mutfak penceresinin pervazında hatunu seyrediyorum. "Vicdan yapan" nazarlarla, bir avuç dolusu kraker ümidindeyim. Krakeri kaptık tabii...Ama, hava kurÅŸun gibi ağır. Yaprak kımıldamıyor. Annem, uyuyan babamı uyandırmamak -zavallım ancak Cumartesi ve Pazar uykusunu alabiliyor- için ayaklarının ucuna basa basa çıktı. Küçüksu Deresi'nin karşı yakasında oturan "kedi dostu" komÅŸusu Mine Hanım'a gitti. Asar-ı atika bir daktilo aldı getirdi. AlışveriÅŸ de yapmış; hemen çayı koydu. Bu arada da, su hepten gitti.Gitti ki, ne gitmek! Pazar günü, hele de yazın ilk kavurucu Pazar günü, kaldık mı dımdızlak ortada!... Annem yine de şükrediyor: "Ä°yi ki, saçımı dün yıkamıştım!"İçimden, "kaden utansın" diye lanetler savururken bir taraftan da, bizim mama durumları ne olacak, onu merak ediyorum. Zira hatun biliyor, kedi milleti 48 saat hiçbir ÅŸey yemese bile, vız gelir tırıs gider. MüthiÅŸ dayanıklıyız yani...Annem çayı demledi, ama bize pek yüz vermedi. Böyle kritik durumlarda aÄŸzına pelesenk ettiÄŸi meÅŸhur cümleyi sarfetti:"ArkadaÅŸlar az sabırlı olunuz. Vaziyet mafiÅŸ... Parayla deÄŸil sırayla."Bu söz asabımı bozuyor. Para zaten yok; sıra derseniz, öncelikler sırasının en başında babamın yer aldığını söylememe bilmem, gerek var mı? Babamın karnını doyurmadan annemin gözü hiçbir ÅŸeyi görmez. Biz kedi milleti de, ailecek sıramızı bekleriz çaresiz.Gene aynı ÅŸey oldu. Yedek su ile kahvaltı faslı atlatıldı. Peki ya akÅŸam yemeÄŸi, bizim mamamız? Annem pek sinirlenmemeye çabalıyor. Ama, mutfakta neye el atsa, su lazım. Bize mama piÅŸirecek, kabı yıkayamıyor.Sonunda, evin kedi halkına, "Siz az bekleyin" dendi. Öfkeden Ä°SKÄ°'ye lanetler savurdum. Annemle babam öğlen uykusuna yatınca, sinir içinde biz de yattık, uyuduk.Nasıl sıcak? Nefes alınmıyor.AkÅŸamüstü oldu; güneÅŸ salona doldu. Muslukta tık yok. Annem ile babam bir durum muhakemesi yaptılar. Böylesi strateji tespiti genelkurmayda zor olur. Veee, ay sonu olduÄŸu halde, paraya kıyılıp damacanayla su alınmasına karar verildi. Sular bir saat sonra geldi.Hayat avdet etmiÅŸti. Hemen mama tepsimiz temizlendi. Tencereler kaynadı, karnımız koydu.Yine de... İçimde kalırsa, çatlarım vallahi. Annem bizi hep düşünür. Ama, öncelikler listesinde daima babamdan sonra gelmek, baÅŸta ben tüm kedi ailemizi deli ediyor. Babamın saltanatını kıskanıyoruz, resmen.Annem ve Babam resmen "Kedi Manyağı"Babam dün akÅŸam geldiÄŸinde annem telefonda heyecanla bir iÅŸ arkadaşına heyecan içinde Prag'ın ne kadar büyüleyici bir ÅŸehir olduÄŸunu anlatıyordu. Babam, annemin yanağına bir öpücük kondurdu. Ama, konuÅŸma uzayınca hafiften kızdı; "kısa kes" türünden iÅŸaretler yapmaya baÅŸladı.Neyse, annem telefondan kurtulunca hemen günün havadislerini konuÅŸmaya baÅŸladılar. KardeÅŸim, bu ne biçim iÅŸ? Lafa bir dalıyor, dünyayı unutuyorlar. Nasıl olduysa, bu sefer annem arada bir fırsat yaratıp babama salçayı açtırdı da çorbaya salça katabildi!Ne var ki, babamın "Bak, başıma ne geldi?" diye anlatmaya baÅŸladığı hikâye sahiden tüyler ürpertici. Ve, biz kedileri çok yakından ilgilendiriyor.Babam bir gece önce, bir ahbabını ziyarete giderken yol kenarında bir kedi yavrusu görmüş. Annesi yavrunun başında canhıraÅŸ bir ÅŸekilde miyavlıyormuÅŸ. Aslında, anne kedinin dört bebeÄŸi varmış. Ama, bir tanesinin cildini yeÅŸil sinekler sarmış; kuyruk bölümünde de kurtçuklar kaynıyormuÅŸ.Ben adamımı bilmez miyim? Babamda derhal ÅŸafak atmış."Sürüler halinde yeÅŸil sinekler konup kalkıyordu minik kedinin üzerinden. Pek bir yara bere de göremedim. Aklım karıştı..." diyordu babam.Yavruyu hemen kapmış. Bahçedeki çeÅŸmede bir güzel yıkamış. Hemen kumlamış. Ama, kuyruk sokumunda lavraların kaynadığını görünce, telaÅŸla bir sopa bulup tek tek kurtçukları ayıklamış. Ama, minik yavrunun makat kısmı çok ÅŸiÅŸmiÅŸ. Ve, biraz sıkınca içinden durmadan kurtçuklar geliyormuÅŸ.Babam, "Nasıl olduysa akıl ettim. Shelltox buldum bir yerden. Kurtçukların hepsini imha ettim. Ä°lacın tesiriyle, minik kedinin bağırsaklarındaki kurtçuklar da dışarı döküldü" diyordu. Yavruyu tekrar yıkamış babam. Annesi bebeÄŸini yalarsa zehirlenebilir diye korkmuÅŸ çünkü.Minik bebek iki defa kurulanınca rahatlamış. Anne kedi ve bebeÄŸin miyavlamaları durmuÅŸ. Babamın öyküsü bitince, tüm aile rahat bir nefes aldı. Ben de, kendi kendime, söylendim -ama, gururla- söylendim:"Annem de, Babam da, resmen kedi manyağı!"Jülide ERGÃœDER - 17 Temmuz 2000, Pazartesi Â
button