Güncelleme Tarihi:
Denizle çok küçük yaşlarda tanışmış. Çünkü doğma büyüme Büyükadalı... Hayattaki en büyük tutkusu yelkenle tanıştığındaysa, 14 yaşındaymış. O zamanlar yelkene ilgi bugünkü gibi olmadığı için kendi deyimiyle “geç keşfetmiş”. Ama şimdi katıldığı yarışlar, aldığı ödüller ve kurduğu yelken okuluyla başarıdan başarıya koşuyor.
Turkcell Yelken takımı ile 2011 İstanbul Trofesi’nde hemen hemen tüm yarışları kazanarak IRC 3 sınıfında liderlik, Efes Yelken takımı ile IRC 4 sınıfında Shop&Miles Kupası, Corio Yelken takımı ile IRC 5 sınıfında kazanılan Naviga Cup... Tüm bunlar, kurmuş olduğu okulu Alize Yatçılık’ın yetiştirdiği kurumsal yelken takımlarının aldığı başarılar.
Kendi ekibinin yanı sıra, okulunun imza attığı başarıların da kendisine çok keyif verdiği ortada...
Diğer yandan onu şu sıralar ekranlarda göremesek de, oyunculuk serüveni devam ediyor. Sadece son bir yıldır ekranlardan uzakta... “Yedi-sekiz yıl hiç durmadan dizilerde oynadığım için çok yoruldum” diyor. Bu nedenle diziden ziyade sinema ve reklâm ağırlıklı çalışmak istediğini belirten Sinan Sümer ile hayattaki en büyük tutkusu yelkenciliği hakkında enine boyuna konuştuk.
Yelken basketbolun önüne geçti
Yelkenle nasıl tanıştınız?
Benim 14 yaşımı buluyor yelkene başlamam. Çekirdekten yetişen yelkencilerin yedi-sekiz yaşında olduklarını düşünürsek ben aslında geç başlamış oldum.
Nasıl başladınız peki? Sizi yelkene çeken şey ne oldu?
Denize merakım vardı ama yelkenle tanışmam tamamen bir tesadüftü. Ortaokuldayken sıra arkadaşım yelken yapıyordu, bense basketbol oynuyordum. O arkadaşım bir gün beni Galatasaray Kulübü’ne götürdü. O gün yelkenle denize çıktık ve benim tüm dünyam değişti. Bir anda basketbol ikinci plana düştü. Yelkene başladım.
Hangi tip teknelere bindiniz bugüne kadar?
Optimiste biraz geç kaldım. Bizim zamanımızda optimistten sonra, yine optimiste çok benzeyen “kadet” denen bir tekne vardı. Optimist gibi 15 yaş sınırı yoktu ve daha ileri yaşlara kadar yapabildiğiniz bir sınıftı. Ben kadetle başladım. Daha sonra 3.80, 4.70 laser, finn vs. öyle devam etti. Dragon ise hiç kullanmadım.
Profesyonelliğe ne zaman adım attınız?
Mesleki açıdan bakarsak, 2002 yılında diyebilirim. Öncesinde yarı zamanlı, farklı kulüplerde ve şirketlerde eğitmenlik ve antrenörlük yaptım. Ama 2002 yılında bizzat eğitmen olarak işe başladım ve kendi okulum olan Alize Yatçılık’ı kurdum.
Bir yandan da oyunculuk yapıyordunuz. Yelkenciliğinizle birlikte nasıl dengeliyordunuz?
2001-2002’de hem profesyonel olarak eğitmenliğe, hem de oyunculuğa başladım. Geçen seneye kadar yani 2002 ve 2010 arası, uzun saatler çalışarak, hem oyunculuk, hem eğitmenlik yaptım, hem de şirketimi yönetmeye çalıştım.
Oyunculuk genlerimde var
Oyunculuk bundan sonra da hayatınızda var olacak mı?
Oyunculuk genlerimde olan bir şey. Çünkü bütün ailem sanatçı. Onun içine doğdum aslında. Daha önceleri annem konservatuara gitmemi istedi. Ama işte hayat sizi bir şekilde yönlendiriyor. Ben o dönem; yani lise zamanımda sporculuğa merak salmıştım. Spor yaparken biraz daha iyi görünüyorsunuz. Sonra modellik teklifi aldım. Ardından diziler başladı.
sekiz yıl hiç ara vermeden dizi çektim. Ama son bir senedir hiçbir şey yapmadım. Yine de keyif alacağım, hoşuma gidecek, beni heyecanlandıracak bir proje olursa tekrar yaparım. Yelkencilik kadar, oyunculuk da benim mesleğim.
Yelkenci rolü gelse mesela nasıl olur?
Öyle olsa çok güzel olur tabii.
Dönelim yelkenciliğinize... Yarış ekibiniz kimlerden oluşuyor?
Uzun mukavemet ve çok tecrübe isteyen yarışlara çocukluk arkadaşlarımdan oluşan bir ekiple katılıyorum. Çocukluk arkadaşlarım ama aynı zamanda bu sektör içinde profesyonel olarak çalışan insanlar. Onlarla birlikte genelde her yıl Marmara Adası Yarışı ve Deniz Kuvvetleri Kupası’na katılıyoruz. Bir de yelken okulumdaki öğrencilerle katıldığım yarışlar var.
Bugüne kadar yarışlarda kazandığınız en büyük ödül hangisiydi?
En zor olanı, 2007-2008 Deniz Kuvvetleri Kupası’nı kazanmamızdı. Buradan Oğuzhan Junior ekibiyle, Çeşme’ye doğru yarışmıştık. Bir sonraki yıl aynı arkadaş grubuyla, Doğu Ege Yelken Haftası’nı kazandık. Ama öte yandan, sıfırdan tamamen benim yetiştirdiğim öğrencilerimle geçen yıl Turkcell ekibi olarak İstanbul Trofesi’ni kazandık. O da bambaşka bir gururdu benim için.
Yarışlarda dümencilik ve ekibi yönetmek nasıl bir duygu?
Ben şöyle bakıyorum: Teknede herkesin bir görevi var. Başüstü de bir görev, dümencilik ve navigatörlük de öyle... Birini diğerinden daha önemli ya da önemsiz görmüyorum. Her iş çok önemli, biri işini yapmadığı zaman dümencinin yapabileceği hiçbir şey yok aslında. Ayrıca siz de ilk olarak işe dümencilikle başlamıyorsunuz, zaman içinde oluyorsunuz.
Kafa travması geçirdim
Yarışlarda bugüne kadar hiç büyük bir tehlike atlattığınız oldu mu?
1995 yılında bir kaza geçirdik ve çok da ucuz atlattık. O zamanki tekne sahibimiz Bülent Atabay idi. O küçük bir ayak çatlağıyla atlattı. Ben ciddi sayılabilecek bir kafa travması geçirdim. Teknenin de bumbası kırıldı. Kötü bir tecrübeydi ama bana çok şey öğretti. Geceleyin Çanakkale Boğazı’nı geçerken gitgide artan rüzgârın etkisiyle çok kontrollü olmayan bir kavança atmak zorunda kaldık. Ve sonunda tatsız bir kaza oldu. Çok ciddi bir sorun olmadan atlattık diyebilirim. Yarışı bırakmak zorunda kaldık tabii.
Yurtdışında herhangi bir yarışa katıldığınız oldu mu veya katılmayı hayal ettiğiniz uluslararası bir yelken yarışı var mı?
Oğuzhan Junior’la Mumm 30 Dünya Şampiyonası’na ve bir kere de Mumm 30 Avrupa Şampiyonası’na katılmıştık. Her ikisinde de İtalya’da yarıştık. Gerçekleşemeyecek hayal boyutunda bakarsak, America’s Cup veya Volvo Ocean Race’e, her yelkenci gibi katılmak isterim. Ama gerçekleştirilmesi daha mümkün olan yarışlar var. İngiltere’de Cowes Week, Rolex Cup gibi... Belki ileride katılabiliriz onlara.
Yarışlarda agresif misinizdir? Çok bağırır mısınız?
Agresiflikten ziyade bir kazanma isteği var. Hırs olmadan yarışamazsınız. Ama hırsını da doğru tanımlamak lazım. İstemek, konsantre olmak ve her hareketinizi kazanmak için yapmak... Ama bunu yaparken teknenin, ekibin ve rakiplerin güvenliğini de elden bırakmamanız gerekiyor. Hırs yerine kazanmaya istekliyim demek daha doğru. Hırs ve bağırma aslında bir dümencinin her şeyin bir an önce olmasını istemesinden kaynaklanıyor. Çünkü denizde ve yarışta her şey an be an gelişiyor. Öte yandan sizi geçmeye çalışan rakipleriniz var. İster istemez ses yükselebiliyor.
Bu seneki trofe nasıl geçti? Ekibinizin performansından memnun musunuz?
Dediğim gibi, 2010’u Turkcell ekibiyle birinci tamamladık. Bu sene de İstanbul Yelken Kulübü Trofesi’ni ve KOG Trofesi’ni takip ediyoruz. İstanbul Yelken Trofesi’nde 35-40 puanla şu anda lideriz. Geçen yıla göre de performansımızı ilerlettik. O anlamda ekibimden çok memnunum. Bu yıl IRC 3 sınıfında yarışıyoruz ve seneye bir aksilik olmazsa, bir sınıf atlayarak IRC 2’de yarışacağız.
Alize Yatçılık’ı kurarken bu işe gönül verdiğiniz için mi başladınız, yoksa bu alanda bir boşluk gördüğünüz için mi değerlendirmek istediniz?
Ben yelkene 14 gibi çok ara bir yaşta başladım. Katılacak kurs bulmakta çok zorlanmıştım. Hatta ilk kursumu sörfle almak zorunda kaldım, çünkü başka bir kurs yoktu. Oradan çıkıp kadete bindim. 18-20 yaşında olsaydım hiçbir şansım olmazdı. Yetişkinlere bu işi öğretecek bir açık olduğu netti. Hem bu alanda bir açık olduğunu gördüm, hem de yelken yapmayı ve öğretmeyi seviyorum.
Yarışlar dışında teknede nasıl vakit geçirirsiniz?
Pek vaktim olmuyor ama geçen yıl, 10 yıl sonra ilk defa tekneyle gezmeye çıktım. Eşimle bir hafta Göçek, Marmaris ve Hisarönü Körfezi’ni gezdik. Bu yıl ikinci kez yapmak istiyoruz. Vaktim olursa yine Göçek tarafına gitmeyi düşünüyoruz.
Peki, yelkenliyi sadece yarışmak için kullanan biri tekne gezisinde ne yapar?
Biz yarışçılar için zor bir durum. Yelkenli bir tekneye bindiğiniz zaman ister istemez tekneyi hızlı götürme gibi bir çabamız oluyor. Halbuki gezmek bambaşka. Adapte olmaya çalışıyorum.
Denizle ilgili başka tutkularınız var mı?
İstanbul Üniversitesi’nde Deniz Biyolojisi okurken dalış dersi almıştık. Çok rahat hissedemedim kendimi denizin altında. Birçok yelkenci gibi çok az yüzüyorum. Yelken deniz üzerindeki tek tutkum diyebilirim.