Oluşturulma Tarihi: Eylül 09, 2003 19:52
İngiliz jeologlar, dünya tarihindeki en büyük katili olarak metan gazını görüyor. Araştırmalara göre, Karadeniz diplerindeki metan birikiminin patlamasıyla 250 milyon yıl önce canlıları yok eden büyük felaketler yaşandı...
İngİltere Northwestern Üniversitesi jeologlarından Gregory Ryskin’in Geology dergisindeki yazısına göre oksijeni kıt olan Karadeniz’de yaşanan metan püskürmesi, geçmiş jeolojik zamanlarda büyük bir felakete yol açmıştı.
Metan, organik malzemenin oksijensiz ortamda çürümesiyle oluşur. Bu gaz, karalarla çevrili deniz diplerinde buz halinde metan hidrat şeklinde birikir. Ve Karadeniz gibi kapalı denizlerde önemli miktarda birikmiş olabilir deniyor.
Bilim adamlarının tahminlerine göre en güçlü metan püskürmeleri 250 milyon yıl önce gerçekleşmiş olmalı. Permiyen döneminin sonunda üstteki havalandırılmış su tabakaları ve dipteki havasız tabakalar arasındaki dolaşım zayıftı.
Dolayısıyla da derinlerde oksijen kıttı ve yüksek su basıncı nedeniyle de okyanusta dev metan birikimleri açığa çıkmıştı.
Ryskin, mesela küçük bir meteorit çarpması yüzünden okyanustaki üst ve dip suların alt üst olarak metanın anında dışarı fokurdamasına yol açtığını düşünüyor. Bundan sonra devam eden bu süreç en dipteki yoğun metan içerikli suyu yüzeye taşıyarak gazı serbest bırakmış ve büyük patlamalara yol açmıştı.
‘Denizlerde, dünyadaki nükleer silah varlığının on bin misli patlama kuvvetinde metan birikmiş’ olabilir diye tahmin ediyor Ryskin. ‘Bu da büyük zararlara yol açabilirdi.’
Permiyen döneminin sonunda tahminlere göre gerçekten de denizlerde yaşayan türlerin %90’ı ve karadakilerin de %70’i yok olmuştu. Ve bu dünya üzerindeki en büyük toplu yok oluştu.
Gökyüzünün tepesi giderek geri çekiliyor
Bİlİm insanları gökyüzünün inişe geçmekten çok, giderek yükseldiğine ve bundan insanların sorumlu olduğuna dikkat çekiyorlar.
Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı’ndan Ben Santer ve arkadaşları, özellikle ulaşım ve endüstriyel atıklar nedeniyle, havakürenin en alt katmanı olan troposferin tepesinin 1979 yılından bu yana birkaç metre yükseldiğini öne sürüyorlar. Santer troposfer yüksekliğinin yeryüzündeki çevresel değişimin hangi boyutta olduğunu yansıtan bir borometre işlevi bile görebileceğine parmak basıyor.
Üçü insan kökenli, ikisi doğal olmak üzere çevresel değişime yol açan olası etmenlerin bir bilgisayar modelini oluşturan araştırmacılar sera gazı düzeyleri, havadaki katı parçacıklar tarafından yansıtılan güneş ışığı, atmosferdeki ozon yoğunluğu, güneşten gelen sıcaklık ve ışık, ve yanardağlardan havaküreye püskürtülen dost gibi farklı unsurlardaki değişimi incelediler. Tüm bu unsurlar farklı yüksekliklerdeki hava sıcaklıklarını etkilediklerinden, havakürenin farklı katmanlarının da genişleyip küçülmesine yol açarlar. Örneğin, ozon katmanının yok edilmesi troposferin üzerinde yer alan stratosferin soğuyup küçülmesine neden olurken, karbondioksit troposferi ısıtıp genişletiyor. Bu tür güçler troposfer ile stratosfer arasındaki sınırı aşağı, ya da yukarıya çekiyor.
Santer’in bilgisayar örneği, yalnızca tüm unsurlar dahil edildiğinde, gözlemlere uygun olarak troposferin yüksekliğinde bir artışa neden oldu. Ancak bulgular yirminci yüzyılın ikinci yarısında troposferde tanık olunan yükselmenin sera gazları ve ozon düzeylerindeki değişikliklerden kaynaklandığını ortaya koyuyor.
2000 yıldan bu yana en sıcak dönem
DÜnyanIn farklı yerlerinden alınan sıcaklık verilerinin değerlendirilmesiyle ortaya çıkan sonuca göre kuzey yarımkürede 20.yy’ın sonlarında son iki bin yılın en sıcak dönemi yaşanmış. İngiliz ve Amerikalı araştırmacılarının Geophysical Research Letters dergisindeki raporlarına göre geçtiğimiz on yıllarda yaşanan sıcaklıklar, 800-1200 arasındaki ılımlı dönemi bile gölgede bırakmış. Araştırmacılar dünyanın farklı yerlerine ait toprak örneklerini, buz karotiyeleri ve ağaç halkalarını karşılaştırarak geçmişteki hava sıcaklıklarını yeni yöntemlerle saptayabilmişler. Kuzey yarımküredeki en soğuk dönemler ise 6.,15. ve 19 yy’dı.