İtalya yorar bitirir

Güncelleme Tarihi:

İtalya yorar bitirir
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 08, 2006 00:00

Lippi ve İtalya büyük hava yaptı ve 6 maçta sadece bir gol yediler. Fransa’da bir Zidane var, tek başına bu turnuvada mükemmel işler yapıyor. İtalya sabırlı olursa ki, olacak, bu Fransa’yı maçı uzatarak yora yora yenebilir.

E.TOROĞLU: Henry’e topu aldırıp yüzünü rakip kaleye döndürürsen yandın. Hele bir de hareketlenmişse, çok zor bir oyuncu. O fiziğe rağmen hem süratli hem çabuk.

A.TANRIKULU: İspanya karşısındaki Ribery sahaya çıkarsa, Zidane’ın paslarıyla Fransa pozisyon bulabilir. İtalya’nın en büyük avantajı ise gol konusunda tek kişiye endeksli olmamaları.

DÜNYA Kupası’nda 64 maçlık maratonun sonuna geldik. 18. Dünya Kupası bugünkü Almanya-Portekiz üçüncülük maçının ardından yarınki dev İtalya-Fransa finali ile son bulacak. Milyonlarca insanın gözü yarınki finale kilitlendi. 18. kupanın sahibini belirleyecek buluşma öncesi Erman Toroğlu ile Altan Tanrıkulu hem bugüne kadarki Almanya 2006’yı hem de bizi yarın bekleyen finali değerlendirdi...

á Altan Tanrıkulu: İlk tur, 2. tur derken finale geldik Erman Hocam.. Şu ana kadar herkesin ortak görüşü, kalite açısından fakir bir turnuva izlediğimiz yönünde.. İstersen hem bu açıdan bakarak yarı final maçlarını değerlendirelim, hem de Berlin’deki finali masaya yatıralım.. Öncelikle finale hak eden takımlar mı kaldılar?

á Erman Toroğlu: Bu turnuvada kötülerin iyisi finale kaldı. Belki oyun olarak değil, ama çok iyi mücadele eden bir tur daha geçebilecek takımlar vardı. Mesela Rooney, Portekiz maçında atılmasa İngiltere final oynayabilir, hatta kupayı da alabilirdi. Ama futbol bazı şeyleri kaldırmıyor. Mesela Beckham beklenen performansı veremedi. Mesela hakemler beklenenden çok kötü maç yönettiler. Mesela Peckerman, Parreira ellerindeki kaliteli kadroyu çok kötü kullandılar. Mesela Ekvador teknik direktörü hem oyun olarak hem fizik olarak çok iyi giden takımını tam sürat almış giderken, Almanya maçına 5 as oyuncusunu çıkartmayarak takımın hızını da kesti, havasını da bozdu. Belki yakaladıkları havayla devam etselerdi, Almanlar’ın önünde grubu bitirip daha ileri gidebilirlerdi. Bu turnuvada yeni sürpriz çıkmadı. Yani bu turnuva kötü hakemlerle, basiretsiz teknik direktörlerin turnuvası olarak hafızalarda kalacak..

Hep düşeş  atılmıyor

á AT:
İtalya ile Fransa’nın şanslarını eşit görüyorum. Kalbimdeki takım ise Fransa.. Sanırım bu sevginin yarısından çoğu Zidane’dan kaynaklanıyor. İtalya takım oyununu mükemmel oynuyor. Lippi gerektiği zaman, hiçbir İtalyan teknik adamın yapamayacğı kadar hücum oynattı takımı. Almanya karşısında Totti, Del Piero, Gilardino, Iaquinta birlikte oynadı mesela..

á ET: Futbolda, hele bu tarz maçlarda her şey olur. Ama maç onbire onbir devam ederse benim favorim İtalya..

á AT: Almanlar elenmelerine karşın Klinsmann’a övgüler yağdırıyor. Liyakat madalyası verecekler. Portekiz de turnuvanın sürprizini yaptı bence.. Hollanda ve İngiltere’yi geçerek.

á ET: Alman takımı evsahibi olmanın ve hakemlerin etkisiyle son dörde kaldı. Alman seyirci baktı ki buraya kadar çok kolay geldik, "Niye şampiyon olmayalım?" dediler. Ama işte futbolda hep düşeş atamıyorsunuz. Karşılarına İtalya çıkmayıp, Fransa veya Portekiz’le oynasalardı, finale kadar da gelebilirlerdi.

Kupada hiçbir yenilik yok

á AT: Dünya Kupası’nda İtalya ve Fransa’nın finale kalması gösterdi ki, hem defans hem ofansı aynı anda yapacaksın. Kalecin basit hata yapmayacak. Elinde Vieira, Makelele, Malouda, Pirlo, Gattuso gibi çok yönlü oyuncular olacak. Ayrıca skor tek kişiye endeksli olmayacak. Zambrotta, Grosso, Vieira, Ribery gibi oyuncularla gol bulacaksın.

á ET: Altancım, birara moda çıktı; 3-5-2 diye.. Çok antrenör bu maceraya girdi. Futboldan nasibini almamış insanlar bakıyorum çok ahkam kesiyorlar. Futbolda şu olay vardır. Elindeki malzeme neyse, ona göre yemek yaparsın. En geride oynayan 3 oyuncun yüz metreyi 11-12 saniyede koşuyorsa tamam. Çünkü adamını kaçırdığı zaman, dönüp yakalayabilecek. Bırak ülkelerde, dünyada nadir var böyle oyuncu. Hem süratli, hem çabuk olacak. Ne yapıyorlar şimdi teknik adamlar, sağlama oynuyor. İşte İtalya, işte Fransa. Arkada dört kişi bunların önünde mesela İtalya’da Gattuso-Pirlo, Fransa’da Makelele ile Vieira.. Al sana altılı defans.

İleride çok süratli adamlar. Ortada bir oyun kurucu, golü attın mı rakibin işi tamam. Yani bu Dünya Kupası’nda hiçbir yenilik yok. Dolayısıyla heyecan da yok.. Alman halkı da zaten maşallah buzdolabı gibi. Almanya zaten polis devleti. Sonra da biz diyoruz ki, Türkiye’de polis çok etkili. Bunu diyenler gelsinler Almanya’da bir hafta yaşasınlar, polisin ne olduğunu görsünler. Hepsinin elinde birer sopa başöğretmen gibiler..

Garanti futbol

á AT:
Hocam tekrar futbola dönelim.. Almanya’yla ilişkileri bozmayalım. Bakarsın Beckenbauer bir organizasyon daha kapar bu FIFA’dan.. İstanbul’da oynanan Şampiyonlar Ligi finalinde Milan’ın 3-0 öndeyken kupayı kaybetmesi de bir çok teknik adamın gözünü açtı bence. İyi futbol oynayıp işimi riske atacağıma, garanti futbolla maç kazanayım devrini başlattı.

á ET: İnsanların hayattaki felsefesi de aynı değil mi? Herkes yaşayacağı yılları garanti etmek istemiyor mu? Hangi insanlar maceraya gayri yasal işlere girerler, hayatta kaybedecek bir şeyi kalmayanlar.

á AT: Hocam istersen yavaş yavaş iki finalisti değerlendirelim. Lippi ve İtalya büyük hava yaptı. Euro 2000’in rövanşını almak için bu kez biraz daha istekliler gibi geliyor bana. 6 maçta sadece bir gol yediler. Ayrıca kırmızı kart cezalısı De Rossi de oynayabilecek. Senin İtalya için düşüncelerin nasıl?

á ET: Bir, en önemlisi Lippi ile oyuncular arasında hem saygıya hem sevgiye dayanan inanılmaz bir elektrik var. Dikkat edersen bu zaman zaman kameralara da yansıyor. Altan, bu bir takım için çok önemli avantajdır. Fransa için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Zidane’la teknik direktör arasında oyundan alınma konusunda tatsızlıklar yaşandı. Üstü örtüldü.

Mesela, İtalya’nın kalecisi Buffon, Fransız kaleci Barthez’e göre daha iyi. Buffon az hata yaparken Barthez bazen akıl almaz işler yapıyor. Mesela Cannavaro takımda çok etkili. Gattuso orta sahayı ve takımı iyi idare ediyor. Ama buna karşın Fransa’da bir Zidane var, tek başına bu turnuvada mükemmel işler yapıyor. Ama benim bildiğim bu İtalyanlar bu Zidane’a bu kadar rahat cirit attırmazlar.

İş Ribery’e düşüyor

á AT:
Bu konuda aynı görüşte değilim, Erman Hocam. Zidane uzun yıllar İtalya Ligi’nde Juventus’ta oynadı. Onların sistemlerine ve sertliklerine de alışık bence. Orada iş Ribery’e düşüyor biraz. Çünkü son maçta çok etkili değildi. İspanya karşısındaki Ribery sahaya çıkarsa, Zidane’ın paslarıyla Fransa pozisyon bulabilir. İtalya’nın en büyük avantajı ise gol konusunda tek kişiye endeksli olmamaları. Materazzi atıyor, Grosso atıyor, Zambrotta atıyor.. Bu üç oyuncu da savunmacı.. Pirlo önlibero gol atıyor. Forvetler zaten golcü.. Yedekler girip gol atıyor. Bu çok önemli bir silah.

á ET: İtalya defansı Ribery’e rahat koşacağı ve hareket edeceği geniş alanı bırakmaz. İkincisi ve daha da önemlisi Ribery 60. dakikadan sonra yoruluyor. Yani İtalya sabırlı olursa ki, olacak, bu Fransa’yı maçı uzatarak yora yora yenebilir.

Olimpiyat Stadımıza laf söyletmem

á AT: Sanırım aynı fikirde olduğumuz bir başka konuda en iyi stadın Berlin Olimpiyat Stadı olduğu idi. Finale yakışacak kadar müthiş bir atmosfer olacak Pazar akşamı. Seyirci maça etki eder mi?

á ET: Bu maçın biletleri çok önceden satıldı. Seyirci Alman ağırlıklı olacak. Kimileri Almanlar Fransa’yı tutacak diyor, kimileri İtalya’yı. Ben onların yerinde olsam, beni yenen İtalya’yı tutarım. Hiç olmazsa, "Beni yendi şampiyon oldu" derim. Yoksa ben şampiyon olurdum, diye yorum yaparım. Berlin Stadı’nın mimarisinin incelenmesi lazım. Pisti olan bir Olimpiyat Stadı olmasına rağmen tribünlerin her yerinden sahayı ve futbolcuları rahatlıkla izleyebiliyor ve tanıyabiliyorsunuz. Ama ben İzmir ve İstanbul Atatürk statlarında aynı görüşü sağlayamıyorum. Statlar konusunda bir çift lafım da yeni yapılan 380 milyon Euro’luk Münih Stadı’na (Allianz Arena).. Stada giden ve stattan çıkan bütün seyirciler zannediyorum bu mimarın kulaklarını çınlatıyordur. Maç bittikten 1.5 saat sonra arabanın içinde stadın etrafında dönüyorsanız, bu olay ya mimarın ya da bazı yolları kesen polis şefinin günahı olabilir. Aslında o polis şefiyle o mimarla maçtan sonra bu stadın etrafında bir gezmek isterdim. Ve söylediklerini de Alman gazetelerine yazmak isterdim. Bu trafik konusunda İstanbul Atatürk Stadı’na da laf söyletmem.

á AT: Ulaşımdan oldukça şikayetçisin galiba Erman Hocam..

á ET: O bir tek Münih Stadı için.. Orada metro istasyonu da çok uzakta. Turnuvanın en güzel yanı metro ve tren ulaşımıydı. O koca statları trenlerle yarım saatte boşalttılar. Mesela, ben bir gün saat 17.38’de Berlin’in en merkezi yerinden stada doğru hareket ettim. Stada girdiğimde milli marşlar okunuyordu. Böyle bir şehirde böyle bir imkan.. O zaman soruyorum Altan.. Türkiye’de bir Dünya Kupası veya bir Avrupa Şampiyonası organizasyonu yapılabilir mi?

á AT: Bunları görünce zor diyorum.. Bir sonraki kupayı G.Afrika aldığı için neden olmasın diye de düşünüyorum. İstersen G.Afrika’yı finalden sonraya bırakalım.

Hakem Arjantin’li Horacio Elizondo doğru seçim gibi geliyor bana.. Açılış maçı da ona kısmet olmuştu. FIFA’nın yorumlarından G.Amerikalı hakemlerin biraz daha öne çıktığını gördüm. En çok maçı Meksika’lı Benito yönetti. Ardından Arjantin’li Elizondo geliyor. Niye G.Amerika milli takımları geri giderken hakemleri böylesine zirve yaptı?

Hakem kişilikliyse "bip"e gerek yok

á ET:G.Amerika Milli Takımları geri gitmiyor. Teknik direktörlerin kapasiteleri, futbolcuların kapasitelerinden geri olduğu için geri kaldılar. Aslında G.Amerikalı hakemlerin çok kötülerini gördüm. Bakma bir iki tanesi iyi. Ben olsam finale, yarı final yönetmesine karşın yine Benito’yu verirdim.

Yakın zamana kadar maçlarda 3 hakem vardı. Olmadı dört oldular, olmadı beş oldular. Sonra hakemler birbirini biplemeye başladı. Olmadı, hakemler kablolu yayına girdiler. Yine de tutmadı. Neden, o ortada elinde düdüğü olup da koşan var ya, o kişilikli olsun ne bipe ne kabloya ihtiyaç var. Hakem kişilikli olacak, ikiyüzlü olamayacak diyorum. Bunlar hiç değişmiyorlar. Hatırlarsın, takımlara ceza vermek için küfüre karşı anons yetkisi verildi Türk hakemlerine. Hepsi federasyona "İyi oldu bu iş" dediler. Sonra salondan çıktılar, "Bu kadar yük bize yüklenir mi.. Bize yazık değil mi" diye şikayet ettiler.

Şampiyonlar Ligi’nde başlayan ve bu kupada devam eden kablolu yayın uygulamasından hakemler şikayetçi. FIFA’ya "İyi oldu" diyorlarmış, dışarıda dert yanıyorlar. "Kulağımızdaki ağzımıza gelen bu aletten konsantrasyonumuz bozuluyor. Sanki her an düşecek gibi bir his var. Oyundan kopuyoruz" diyorlar. Bırak bunlara kabloyu, boyunlarına birer televizyon asıp naklen yayına versen, eğer kişilikleri yoksa yine idare edemezler.

Totti ve Henry’e dikkat edilmeli

á AT: Maçın en önemli oyuncularından ikisi, Totti ve Henry diye düşünüyorum. Totti, Zidane kadar olmasa da çok iyi bir oyun kurucu. Henry de etkili değil gibi gözüküyor, ama G.Kore, Tunus ve Brezilya’ya gol atıp, Portekiz maçında penaltıyı kazandırdı. Görüşüme katılıyor musun?

á ET: Katılıyorum. Henry’e topu aldırıp yüzünü rakip kaleye döndürürsen yandın. Hele bir de hareketlenmişse, çok zor bir oyuncu. O fiziğe rağmen hem süratli hem çabuk. Yüz kilometre ile giderken ani fren yapabiliyor veya terse dönebiliyor. İşte en son yaptırdığı penaltı da böyle bir pozisyon. Carvalho bile Henry’e vurduğunu sonradan fark etti.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!