İstanbul Yazıları

Güncelleme Tarihi:

İstanbul Yazıları
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 1999 00:00

Haberin Devamı

İmroz

Gözlüklü dişsiz Rumla Vasil yine dalaşmaya başladılar, gelin kaynana gibi olmuşlar artık, dalaşmadıkları gün yok... Yarı şaka yarı ciddi dalaşıyorlar işte; ‘‘Hayda vre zevzek,’’ diyor öteki Vasil'e; ‘‘Sen ne çalışırsın be!.. Çalışmak kim, sen kim!’’; ‘‘Sen ne çalışıyorsun,’’ diye bağırıyor Vasil, neredeyse ağzından fırlayacak dişleri, ‘‘Sen ne çalışırsın, ne bok yersin sen!.. Ben sabahtan akşama kadar ayaktayım be; biliyor musun sen ayak ne demek?..’’ Gidip gösteriyor adama bacaklarını: ‘‘Bacak derler buna bacak, bak birisi kısa birisi uzun!..’’ Ayağa kalkıp oraya buraya koşar gibi yapıyor, müşteriye servis yaparmış gibi, ‘‘Evet efendim, buyurunuz efendim,’’ diyor, sağa sola, ‘‘Şimdi geliyorum,’’ diyor... Ondan sonra bas bas bağırıyor: ‘‘Sanki oturduğumuz yerde çalışıyoruz sen gibi!.. Çalışmak bu be laf değil!..’’ Hakikaten çalışır Vasil, arı gibi çalışır, ara sıra da ortadan kaybolup başka meyhanelerde birkaç tek atıp gelir; çalışır çalışmasına, unutmasa servis bile yapar, elinde tabak şaşkın şaşkın dolaşır ortalıkta; kime götüreceğini unutmuştur tabağı, gözünün kestiği birinin önüne kor tabağı, adam itiraz ederse başka birinin masasına kor, tabağın asıl sahibi yırtınır durur, Vasil hiç aldırmaz... Böyle servisin hesabı da ona göre olur tabii. Vasil'i bir masaya oturmuş bir eli şakağında bir elinde kalem düşünür görürsünüz; sonra birden ilham gelmiş gibi bir şeyler karalar, hesabı götürdüğü masadan kıyametler kopar, bütün kavgaları yatıştırmayı bilir o, başka garsonlar gibi hem kel hem fodul değildir, çünkü adamlara göre muamele yapmasını bilir... Yine hesap meselesinden çıktı hırlaşma zaten... Meyhane tenha; tezgáhta ayak üstü içen kısık sesli bıyıklı adam, benim arkamda Vasil'le dalaşan yaşlı Rum; bir de ben varız...Yaşlı Rum: ‘‘Hadi vre zevzek,’’ dedi, ‘‘zevzeki’’ sen de, ben otururmuşum, sen oturursun asıl, kukluçkasın (kuluçkasın) sen!.. Kuluçka hindide olur be, dedi Vasil; Üsküdarlı Vasil derler bana, erkes (herkes) tanar (tanır) beni; sen gözünü aç, çalışırım ben; senin gibi oturmam, bir oraya bir buraya (gidiş geliş taklidi yaptı yine.) Ben tutamıyorum kendimi gülüyorum, Hüseyin Efendi de (meyhaneci) gülüyor, tezgáhtaki adam da gülüyor. (...)

(Öykülerde İstanbul. Refik Durbaş'ın seçtikleriyle. Altın Kitaplar. 1995)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!