Oluşturulma Tarihi: Mayıs 27, 2003 00:00
Beşiktaş'ta bütçe kısıtlıydı... Transfere ayrılacak fazla para yoktu... Luca, 30 milyon dolarlık liste sunmuştu. Yönetim kara kara düşünürken Rumen hoca, gülümsedi, ‘‘Üzülmeyin, biz de ona göre transfer yaparız. İşime karışmayın ve başarıyı bana bırakın’’ BAŞKAN Serdar Bilgili, sevinçten heyecandan ağlıyordu... Birbiri ardına patlayan şampanya şişeleri Başkan'ın pahalı İtalyan takımını sırılsıklam ıslatmıştı. Beşiktaş camiası ağlıyordu... Sevinçten, coşkudan, zaferden ve gururdan gözyaşlarına bulanmışlardı. Karakartal 11. şampiyonluğuyla kucaklaşmıştı. Kolay değildi... Tam 8 yıl boyunca, her sezon yeni bir başlangıç yapmışlar, milyonlarca dolara varan yatırımlara girişmişler ama hep hayal kırıklıkları yaşamışlardı.Ve bu hayal kırıklığı korkusu 100. yaşını kutlayan Beşiktaş'ta sezon başında inanılmaz bir stres yaratmıştı.Camia 100. yılda şampiyonluk bekliyordu. Hayır aslında buna beklemek denemezdi. Siyah beyazlılar, ‘‘Şampiyon olacağız’’ diye haykırıyordu.Demokles'in kılıcıBu baskı sezon başında Başkan Bilgili ve yönetim kurulunun başının üstünde Demokles'in kılıcı gibi sallanıyordu.- Yönetim ne yapacaktı?- Hangi teknik adamı takımın başına getirecekti?- Kısıtlı bütçe ile kimler transfer edilecekti?İşte 26 Mayıs pazar akşamı gözyaşlarıyla şampiyonluğu kutlayan yönetim kurulu bu sorularla boğuşuyordu.Türkiye ekonomik kriz içinde boğuluyordu. Bu kriz Beşiktaş yönetimini de sarsmıştı. Tüm imkansızlıklara rağmen görevi bırakan Christoph Daum, 2 milyon dolara kurulan kadroyu UEFA Kupası'na taşımayı başarmıştı. Ama kimse tatmin olmuyordu. Herkes, ‘‘Şampiyonluk’’ diye bağırıyordu. Bilgili ve ekibi sıkıntılıydı. ‘‘Önce ekonomik güç, sonra şampiyonluk’’ sloganı ile yola çıkmışlardı. Ama tablo da ortadaydı. Az para çok işÖnce teknik adam konusunu kara bağlamalıydılar. Bilgili, yönetim kurulu ile yaptığı toplantıda, hem kulübün kesesine, hem bilgisine, hem de ilkelerine uygun teknik adam aradıklarını söyledi. Bunun özeti kısaca, ‘‘Arkadaş gelen hoca, az para ile çok işler başarsın’’dı.Listede önce R.Sociedad'ın Fransız Teknik adamı Denoueix, Rıza Çalımbay, Fatih Terim bulunuyordu. Terim ile görüşülmüş ama ondan ‘‘G.Saray'a sözüm var‘‘ yanıtını almıştı. Sıkıntı içindeki Başkan Serdar Bilgili, bir yönetim kurulu toplantısı akşamı Yeniköy'deki evinde televizyon seyrediyordu. Haberlerde Lucescu'nun G.Saray'dan gönderilişi vardı. İşte Beşiktaş'ı şampiyonluğa götüren ışık o akşam Bilgili'nin kafasında o televizyon haberlerini izlerken yandı. 5 dakikada bittiHemen telefona sarıldı, İkinci Başkan Hüsnü Güreli'ye, ‘‘Lucescu'yu ikna et. İşi biliyor. Bitti denilen
Galatasaray'ı kısıtlı bütçe ile şampiyon yaptı. Türkiye'yi tanıyor. Birlikte çalışalım. Teklifi götür’’ talimatını verdi.Güreli, Rumen hocanın dost olduğu yönetici Ahmet Kavalcı ile Lucescu'yu evine davet etti. Güreli'de, ‘‘Acaba kabul eder mi?’’ endişesi vardı. Ama hiç de umduğu gibi olmadı. Görüşme 5 dakika sürmüş Lucescu ‘‘Evet’’ demişti. Üstelik G.Saray'dan aldığı paranın daha azına imza atmıştı. Ama tek şart ileri sürdü;- İşime karışmayın başarıyı bana bırakın.Lucescu, daha sonra Beşiktaş yönetim kurulu ile yaptığı toplantıda aynen şunları söylüyordu:‘‘Ben çalıştığım hiçbir yerden gönderilmedim. Bu yüzden Galatasaray'da bana haksızlık yapıldığına inanıyorum. Beşiktaş'ı şampiyon yaparak, neler başaracağımı herkese göstereceğim. Türkiye'den ancak ben kendim istersem ayrılırım.’’ Odada herkesin gözü dolmuştu. Lucescu kendinden emin bir tavır içinde devam etti ‘‘Hiç meraklanmayın. Bana verdiğiniz kadro, Galatasaray'ın bana verdiği kadrodan çok daha iyi.’’ İşte bu sözlerle şampiyonluğun temeli o gün orada atılmıştı.Ne.. 30 milyon dolar mı?Herşey bir gün içinde gerçekleşmişti. Şimdi sırada transferler vardı. Lucescu elindeki transfer listesini yönetime verdi. Rakam 30 milyon doları buluyordu. Bu para inanılmazdı. Yöneticilerin sıkıntısını yüzlerinden okuyan Rumen hoca, ‘‘İyi bir kadro için 30 milyon dolara ihtiyaç var. Ama paranız kısıtlıysa kendinizi yormayın. Eldeki kadro ile idare ederim. Ama ısrarla istediğim bir iki oyuncuyu mutlaka kadromda görmek isterim. Bunların başında Sergen Yalçın olacak. Çünkü ben Galatasaray'ı Sergen Yalçın ile şampiyon yaptım. Onun futbol felsefesi dünya starlarının çok çok üstünde. Sergen Yalçın mutlaka alınmalı. O, şampiyonluğun ve başarıların anahtarı olacak.’’ Al sana 15 milyon dolarBeşiktaş Transfer Komitesi Başkanı Hüsnü Güreli, Yıldırım Demirören, Kıvanç Oktay, Haşmet Kürüm, Levent Erdoğan, Lucescu'nun verdiği transfer listesine bakarak ‘‘Yönetim olarak 15 milyon dolarlık harcama yapabiliriz. Bizden fazlasını isteme’’ yanıtı verdi.Bu kez sıkıntı sırası Lucescu'daydı. ‘‘Peki’’ dedi. ‘‘O zaman bizde elinde bonservisi hazır olan futbolcu ararız’’İşe G.Saray'ın kalecisi Mondragon'dan başladı Lucescu. Mondi hocasına söz vermiş, Beşiktaş'a geleceğini söylemişti. Herşey tamamdı. Bu söze güvenen Yöneticiler ve Lucescu harekete geçti. Ama ne olduysa Türkiye'yi günlerce kıvrandıran Mondragon krizi yaşandı. Sonunda Mondi, ‘‘gelmiyorum’’ dedi. Luca küplere binmişti. Mondragon'u affedemiyordu. Ona bir sürpriz yapmaya kararlıydı. Yönetime, ‘‘Bana önce karakterli oyuncu gerek. Beşiktaş'a hem karakter, hem de teknik yönü süper kaleci Cordoba'yı getireceğim’’ dedi. Cordoba, Kolombiya Milli Takımı'nın kalecisiydi ve Mondragon'da onun yedeğiydi. Bu transfer Luca'nın Mondragon'a misillemesiydi.Pancu da kim?Ve ardından, birbiri ardına transferler hızlandı. Roma'da şampiyonluk yaşayan Zago, İtalya'da bir çok takımın transfer listesindeydi. Ama onu da Lucescu ve Güreli ikna etti. Sırada ilginç bir isim vardı. Pancu. Lucescu vatandaşını Beşiktaş'a getirmişti. Yönetim şaşkındı. Pancu'da kimdi? Adı sanı duyulmamış bir futbolcuydu. Bu tepkiler Lucescu'nun kulağına da geliyordu. ‘‘İşime karışılmasını istemem. Ama getirdiğim adamların da uyum sorunu olur olmaz benim garantim altında olduğunu bilmenizi isterim. Amaral yıpratıcı ama sisteme uyması gerekir, Pancu ise dünya futbolunun starı olacak. Önce kiralayalım iyi olursa bonservisini alırsınız. Kulübü zarara sokacak hareket içinde bulunmayacağımı bilmenizi isterim’’Lucescu, göreve gelmeden yönetim tarafından elinde bonservisi olması nedeniyle alınan Zafer, Tolga, Kaan, Göksel, Serdar'ın sistemine uymamasına rağmen bu oyuncuları sezon başı yapılacak İsviçre kampına götürdü. Eleştiri başladıVe yeni sezon hazırlıkları başladı. Hazırlık maçlarını izledikçe herkes karamsarlığa bürünüyordu. Tranfserler soru işaretiydi, kadro oturmamıştı... Ve hazırlık maçları oynandıkça eleştirilerin dozu artmaya başladı. Kimsenin mazeret dinleyecek hali yoktu. Sergen'in, Tümer'in, İlhan'ın sakatlığını bile kimse görmüyordu.‘Bu takım ne zaman iyi top oynayacak?’ sesleri Beşiktaş camiasından yükselmeye başlamıştı. Üstelik eleştirilerden Lucescu da nasibini fazlasıyla almaya başlamıştı. Luca, İsviçre Nyon kampında elinde bonservisi olan 50'ye yakın futbolcuyu idmana çıkartıyordu. Onları günlük değil özel maçlarda deniyordu. Ama hiçbirinden de olumlu izlenim almamıştı. Ve ilk kriz patladıÇıldıracak gibiydi. İşte tam bu noktada ilk kriz yaşandı. Taraftar, Pascal Nouma'yı istiyordu. Kulübün telefonları kilitlenmiş, hatta protesto yürüyüşleri düzenlenmişti. Sonunda yönetim Pascal'ı getirdi. Lucescu şaşkındı. Pascal transfer ediliyordu. Takıma uyum sağlayıp sağlamayacağı, kendisinin isteyip istemediği sorulmamıştı bile. Luca, Bilgili'ye koştu, ‘‘Bu adam 6 aydır oynamıyor’’ dedi. - Alırsak sorun çıkarır. Ve bunun sorumlusu da ben olmam’’Şampiyonluğa giden yolda ilk kriz kapıyı çalmıştı. Lucescu: Feyyaz veliahtımBEŞİKTAŞ yönetimi, Teknik Direktör Lucescu'ya yanında çalışacağı antrenörleri sorar. Rumen hoca ‘‘Beşiktaş camiasını yakından tanıyan camiada yetişmiş adamla çalışmak isterim’’ der. Başkan Bilgili ve yönetici Hüseyin Mican uzun zamandır kafalarında kazınan Feyyaz Uçar'ı önerir. Lucescu hiç beklemeden yanıt verir ‘‘Feyyaz Beşiktaş tarihinin en büyük golcüsü. Onunla çalışmak hatta onu veliaht olarak bırakmak beni onurlandırır’’ Beşiktaş için şehit olursunTaraftarların baskısı sonucunda alınan Nouma için Fransa'dan gelen sağlık raporları hiç de iç açıcı değildi. Yönetici Dr. Mete Düren 3 gün süren araştırma sonunda Nouma'nın önemli bir ameliyat geçirdiğini belirler. Fakat taraftar baskısı durmak bilmez. Sonunda kararı Bilgili verir; - ‘‘Ne olursa olsun getirin.’’Kıvanç Oktay, Cannes'te Nouma ile yatta biraraya gelir. Ve ona ‘‘Sakatlığın rahatsızlığın önemli değil. Taraftar da, biz de seni takımda görmek istiyoruz.’’ Bu sözleri daha sonra duyan yönetici Hüseyin Mican ise espriyi patlatır, ‘‘Nouma Ölürse 100'üncü yılda Beşiktaş için şehit olur’’Sergen babasını dinlemediSergen Yalçın, G.Saray'da çok mutluydu. Çünkü sarı kırmızılı ekibi şampiyon yapmış. Şampiyonlar Liginde çeyrek finale çıkarmıştı. Babası Özen Yalçın oğlunun 8 yıl önce siyah beyazlı kulüpten hakaretlerle gönderilmesini içine sindirememişti ve eklemişti ‘‘Oğlum bir daha Beşiktaş'a dönersen hakkımı helal etmem. Çünkü Beşiktaş tarihine en yüksek bonservis parasını kazandırdın. Ama teşekkür alacağına kovuldun’’ dedi.Bu arada Terim G.Saray ile anlaşmıştı. Tüm futbolcularla görüşüyor ama sıra Sergen'e gelmiyordu bir türlü. Tatile çıkmayan Sergen sarı kırmızılı takımdan
haber bekliyordu. Terim, Sergen'in yerine Kocaelisporlu Cihan'ı tercih etmiÅŸti. Bunu duyar duymaz, sürekli kendisini isteyen Ä°kinci BaÅŸkan Hüsnü Güreli, Yıldırım Demirören ve HaÅŸmet Kürüm'e haber gönderdi, ‘‘Bugüne kadar sabrettim. Gelin anlaÅŸalım.’’ Bu görüşmeden bir kaç dakika sonra Sergen'in telefonu çalar. Arayan Terim'in yardımcısı ÖkkeÅŸ Polat'tır, ‘‘Fatih Terim seni bekliyor. Çabuk gel’’ çaÄŸrısı yapar. Sergen, ‘‘Hayır’’ der, ‘‘Fatih hocam beni isteseydi arardı. Seni neden aratsın.’’ Ve Sergen, yıllar sonra yuvasına yeniden döner.Â
button