İnsanlığın 2100’lü yılları görme şansı %50

Güncelleme Tarihi:

İnsanlığın 2100’lü yılları görme şansı %50
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2004 20:18

İngiltere Kraliyet astronomu Sir Martin Rees, uygarlığın hem de çok yakın geleceğinden kuşkulu ve karamsar. 22. Yüzyıl’ı görme şansımızı yüzde 50 gören Cambridge Üniversitesi’nin 62 yaşındaki ünlü astrofizikçisi ve kozmoloğuna gore, kontrol altına alınamayan virüsler ve doğal felaketler bu olasılığı güçlendiren etmenlerin başında geliyor.

Martin Rees’in Son Saatimiz kitabı, bilim adamının son 20 yılda kozmoloji, insanlık ve geleceğimizi tehlikeye düşüren olumsuz gelişmeler hakkındaki görüşlerinin bir özeti.

Çevre kirliliği, asteroit çarpması, küresel ısınma, nükleer savaş ve önlenemeyen salgın hastalıklar gibi bilinen potansiyel felaketlerin yanı sıra Rees.

Bilim ve teknolojinin yalnızca yarar değil, yeni tehditler de yarattığını düşünüyor.

Son Saatimiz isimli kitabını kaleme almasının bir nedeni de, bilim adamlarının bu tehlikelerin farkına varmalarını ve sorumluluklarının bilincinde olmalarını sağlamak.

2020’de bir milyon ölü

Rees, dev kara deliklerin kuasarlara enerji sağladığını ve kozmosun sabit olmadığını ileri süren öncü bilim adamları arasında yer alıyor. Rees 1992 yılına dek Cambridge Astronomi Enstitüsü’nü yönetti. Daha sonra 10 yıl boyunca Royal Society Research Professor’ü olarak hizmet verdi. 1995 yılından bu yana İngiliz Kraliyet Astronomu ünvanını taşıyor.

Rees, astronomların insanlığın geleceği konusunda fikir yürütmelerinin yeni bir şey olmadığını söylüyor. Çünkü bu kişiler geleceği ilişkin çok geniş bir zaman ölçeği kavramına sahipler. ‘Astronomlar, insanoğlunu sonuna gelmiş değil, henüz başlamakta olan bir sürecin bir parçası olarak görme yeteneğine sahiptir’ diye konuşan Rees, ‘Bu yetenek bizleri bu yüzyılda Dünya’da neler olacağı ile ilgilenmemiz için kışkırtıyor’ diyor.

İnovasyon yenilikler- hiç olmadığı kadar büyük değişikliklere neden oluyor. Ve bu bilinmezlik olgusu uygarlığı felaketler karşısında daha da çaresiz bir durumda bırakıyor.

Biyoteknolojideki gelişmeler silah olarak kullanılan mikropların ne kadar büyük bir tehlike oluşturduğunu gösteriyor.

Rees, meslektaşlarıyla girdiği 1.000 dolarlık bir iddiada, 2020 yılında biyolojik bir kazanın bir milyon insanın ölümüne yol açacağını ileri sürüyor. ‘Bu kadar sıkı bir ilişki içindeki dünyada, insanların ellerine hiç olmadığı kadar büyük bir gücün geçtiği bir dönemde, insanların, ihtimal vermeseler de, kütlesel felaketlerden kaygı duyması gerekiyor’ diyor.

Neler olacak?

2100 yılına ilişkin tahminlerinde Sir Martin, bu ihtimal verilmeyen olasılıkları bir araya getiriyor . Bunların arasında:

İnsanların klonlanması,

Nanometrik boyuttaki robotlar da önemli bir yer tutuyor.

Bu nanobotlar organik maddeyi yiyip bitirerek biyosferi ölü, gri renkli bir çamura dönüştürebilir. Gri renkli çamur kavramını ilk kez 1980’li yıllarda K.Eric Drexler ortaya attı. Geçen yıl Prens Charles de bu kavramı öne çıkartarak kamuoyunun dikkatini bu konu üzerine çekmeye çalışmıştı.

Rees’i kaygılandıran yalnızca kontrol altına alınamayan teknoloji değil. 1999 yılının Temmuz ayında Scientific American dergisinde Princeton Üniversitesi’nden fizikçi Frank Wilczek, kaleme aldığı bir mektupta ‘spekülatif fakat oldukça saygın bir olasılık’ olarak tanımladığı bir olaya dikkat çekti. Bu olay şuydu:

Brookhaven National Laboratory’nin Relativistik Heavy Ion Collider (RHIC) adı verilen cihazı strangelet’ler denilen parçacıklar üretebilirdi. Bu atomdan küçük tuhaf varlıklar, çevresindeki sıradan maddeyi tüketerek büyüyebiliyor. Çok kısa bir süre sonra bir İngiliz gazetesi, RHIC’nin bir big-bang makinesi olarak gezegeni yok edebileceğini ileri sürdü.

Sorumsuz insan mı?

Bunu izleyen günlerde medyadaki bu telaş Brookhaven yöneticisi John H. Marburger’i harekete geçirtti. Marburger, çeşitli fizikçileri bir araya getirerek düzenlediği panelde, strangelet senaryosunun 6 milyar insanı öldürme olasılığının 50 milyonda bir olduğunu belirtti.

Son Saatimiz isimli kitabında Rees bu olasılığı daha farklı bir şekilde ele alıyor. Kısaca Rees, RHIC deneyleri sırasında 120 kişinin ölebileceğini ileri sürdü. Rees’e göre bu tür çalışmaların yararları ve riskleri konusunda uzmanlar halkı aydınlatmak zorunda.

Bazı bilim adamları Rees’in bu öngörülerine sıcak bakmıyor. Oxford Üniversitesi’nden kozmolog Subir Sarkar, Rees’i astrofizik ve kozmoloji bilim dallarına yaptığı katkılardan dolayı bir ‘guru’ olarak nitelendiriyor, ancak önemsenmeyecek bir risk olasılığına sahip konularda Ğözetle RHIC’teki parçacık çarpışması- fikir beyan etmesini sorumsuzluk olarak yorumluyor.

Rees diğer kıyamet senaryolarının risk ölçeğinde daha üst sıralarda yer aldığını kabul ediyor. Ancak nükleer reaktörlerdeki güvenlik kurallarının uygulanması durumunda, RHIC konusundaki deneylerin yol açacağı küresel bir felaket olasılığının bir trilyonda birin altında olması gerektiğine dikkat çekiyor.

Popüler 6 kitabı var

Pennsylvania State University’den astrofizikçi Peter Meszaros, Rees’in gerçek başarısının, Son Saatimiz‘de öne sürdüğü fikirlerden başka, teknik konuları popüler hale getirmesinde yattığını söylüyor. Rees sokaktaki adamın anlayacağı dilde 6 kitap daha yazmıştı.

Çevresel ve biyomedikal konuların politik gündemin baş köşesinde yer almasını savunan Rees, kamuoyunun daha iyi bilgilendirilmesi gerektiğine inanıyor.

ABD’nin liderlik rolüne soyunmasına karşı çıkmıyor, ancak ABD’nin kök hücre araştırmaları ve küresel ısınma konularındaki tutumunu onaylamıyor.

Eğen insanlık kaybederse, bu, evreni nasıl etkileyecek?

Yaşam birkaç mutlu kombinasyonun sayesinde ortaya çıkmıştır. Bu kombinasyonlardan birkaçını yerinden oynatırsanız yaşam bildiğimiz şekliyle olanaksız hale gelir.

Evrenin çoklu evrenin bir parçası olup olmadığını merak edenler bazen ‘antropik prensip’i devreye sokarlar Bu prensip temel olarak evrenin akıllı bir yaşamı meydana getirmesi gerektiğini öne sürer, çünkü ‘biz bunu izlemek için buradayız.’

Bilimden ders çıkarmak

Rees, Scientific American Temmuz 2004’te yayımlanan yazıda, bu konuda şöyle konuşuyor: ‘Antropik muhakeme, nihai teori fizikteki tüm sabitleri tek tek tanımlarsa konumuzun dışına çıkar. Ancak tanımlamazsa kaçınılmaz olur. Bu ikinci seçenek pek çok kuramcı tarafından kabul görüyor. Başka bir deyişle bilim sayıları antropik tartışma ile açıklamalıdır.’

Antropik muhakeme, bilimin üzerine doğaüstü bir kara bulutun dolaşmasına yol açıyor. Ancak Rees kozmolojinin ortaya çıkarttığı bulguların bilim ve din arasındaki çelişkiyi çözeceğine inanmıyor.

İlk başta Rees, Newton’ın zamanından bu yana bu tartışmada ciddi bir gelişme olmadığı kanısında. Rees bu konuda görüşlerini şöyle dile getiriyor:

‘Bilimsel açıklamalar sürekli olarak tamamlanmamış izlenimi uyandırıyor. Eğer bilimden bir ders çıkartacaksak, bu, atom gibi çok basit bir şeyi bile anlamanın ne denli zor olduğu sonucunu çıkartmak olabilir. Bu bile herhangi bir dogma üzerinde kuşku duymamıza yeter.’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!